26 Aralık 2011 Pazartesi

En iyi 8 yeni yıl filmi

Geldik yılın son günlerine bir yıl daha eksiliyor hayatımızdan, 2011'e elveda diyip 2012'ye başlayacağız, her sene bu sıralarda en iyi yeni yıl filmleri çıkar, ben de izlediğim en iyi 8 yeni yıl filmini sizler için yazmak istedim.

8-A Christmas Story: Küçük bir çocuğun gözünden bir yılbaşı hikayesi, gülümseten ve sımsıcak bir masal.

7-Gremlins: Küçük yeşil yaratıkların şehri birbirine katmasını kahkahalarla izleyeceksiniz, tabi sevecen olanlari olduğu gibi kötüleri de var aralarında.

6-A Nightmare Before Xmas: Tim Burton ve efsane bir animasyon, Tim Burton sinemasının tipik filmlerinden biridir, çok da eğlencelidir.

5-Joyeux N oel: 1.dünya savaşı sırasında cephedeki askerlerin savaşa bir günde olsa ara verip noel'i kutladıkları bir an ve sonrası anlatılıyor, hayet güzel ve bağlayıcı bir filmdir.

4-Die Hard: Noel gecesi eşinin iş yerinde kutlamaya gelen bruce willis ve sonrasında yaşanan inanılmaz olaylar, die hard efsanesinin ilk filmi tabi ki en iyisi.

3-Love Actually: En iyi yılbaşı filmlerindendir, birkez izleyen mutlaka bir kez daha izlemiştir bu filmi, kadrosu da çok sağlam, her sahnesinde bir star muhakkak çıkar karşınıza.

2-Miracle on 34th Street: Afi'nin en iyi 10 fantastik film listesinde 5.sırayı almış, çok keyifli bir yılbaşı hikayesi.

1-It is a Wonderful Life: Bu filmin benim için önemi çok farklı çünkü bu film sadece bir film değil, bu film anlayabilen için bir filmden çok hayatın sırrını verir insana, bu film insana nasıl önemli birisi olduğunu öğretir ve kendisini sahiplenmesini öğretir, bu film insana değer vermesini anlatır, her insanın hayatda bir önemi olduğunu ve kimsenin bu yaşama öylesine gelmediğini anlatır ve bu film her noel haftasında amerika'da her kanal tarafından en az 2 kez yayınlanır. Bu filmi izleyin, ben her sene muhakkak 1 kez izliyorum.

24 Aralık 2011 Cumartesi

2011'in en iyi 10 filmi


Bu sene gerçekten harika filmler çekildi, son 7 senenin en iyi senesi diyebilirim sinema açısından, o yüzden bu listeyi belirlerken baya zorlandım, ilk 10'a alamadığım bi kaç film oldu onlarda bu listede yer almalıydı ama madem her sene en iyi 10 film belirleniyor bizde üzülerek 10 tane yazmak zorunda kaldık.

The Tree of Life: 
Usta yönetmen Terrence Malick'in Cannes'da en iyi film ödülünü kazanan filmi, Malick'in diğer efsane filmleri Badlands ve Days of Heaven'dan da iyi bir film olmuş, Brad Pitt ve Sean Penn de cabası.

Melancholia:
Von Trier'in en iyisi değil belki ama yine de 2011'in en iyileri arasinda girmeyi hak edecek kadar muhteşem, özellikle Kirsten Dunst muhteşem oynuyor.

A Separation:
İran sinemasının yeri bende ayrıdır, hep derim keşke bizim sinemamızda azıcık onlardan feyz alsa diye, Berlin'de altın ayı kazanan bu film Amerikan yapımı olsa Oscarı direk alırdı öyle söyleyeyim size, olağanüstü bir film.

War Horse: 
Spielberg'in yeni harikası diyebiliriz bu film için, Kimileri çok beğendi, kimileri ise vasat dedi tabi ki bi Schlindler's List değil ama bu senenin en iyi 10'u için ilk sıralara yazacağım filmlerden biri.

The Artist: 
Müthiş bir film, bütün ödülleri topluyor ve yavaş yavaş Oscar'a doğru ilerliyor, Oscar'ı alamayabilir ama bu onun bu senenin en iyi filmleri arasına girmesini engellemeyecek, sessiz sinemanın gövde gösterisi oldu bu film.

Drive: 
Ryan Gosling iyi oyuncuydu ama bu filmle efsane oyuncular seviyesine geldiğini gösterdi, film ise Gosling'in de katkısıyla tamamen kült bir film olmuş.

Rise of the Planet of the Apes:
 1968'de çekilen Planet of the Apes'in bi nevi başlangıcı bu film ve o filmden daha iyi olmuş desem belki haksızlık olur tarihi itibariyle ama en azından onun kalitesinde diyebilirim, bence senenin en iyi 10'una girer hatta hatta ilk 3'e bile çok başarılıydı.

The Descendants: 
Clooney'in kariyer filmi dersem sanırım mübalağ yapmış olmam, aynı zamanda Payne'in de kariyer filmi olmuş e iki ustanın kariyer filmi olan filmde senenin en iyi 10 filmi arasına girsin zaten, Clooney oscar koleksiyonuna en iyi erkek dalını da ekleyecek bu kariyer filmiyle sanırım.

The help: 
1985 senesinde Spielberg The Color Purple diye bir film çekmişti, film çok büyük bir farkındalık yaratmıştı ama maalesef Oscar'dan 11'de 0 ile dönmüştü, The Help bi Color Purple olmasa da bence bu senenin en iyi filmlerinden ve VİOLA DAVİS bu filmle oscar'dan eli boş dönmeyecek.

Hugo: 
Scorsese deyince akla Taxi Driver gelir, RagingBbull gelir Goodfellas gelir ve daha niceleri gelirdi bu film çekilene kadar, 10 sene sonra Scorsese diyince akla gelecek ilk 3 filmden biri olacaktır HUGO, Scorsese sinema sanatına saygı duruşunda bulunmuştur bu filmle, harika, olağanüstü ve efsane bir film.

P.s: nasıl bir Woody Allen hayranı olduğumu herkes bilir ve maalesef kıyamadım listeye 11.olarak MIDNIGHT IN PARIS'i de koyuyorum.

16 Aralık 2011 Cuma

Golden Globe vs Oscar...

Yazmaktan dilimde tüy bitsede yazmaya devam edeceğim, Golden Globe asla ama asla Oscar'ın habercisi değildir, olamaz da iki ödül töreni arasında çok büyük kültür farkı var, bugün kültür sayfasını severek takip ettiğim Ntvmsnbc bile Golden Globe için Oscar'ın habercisi yazınca ben de Oscarla alakası olmadığını vereceğim örneklerle anlatmak istedim.

Son 7 seneye bakalım hep beraber, en iyi film kategorisinde Golden Globe'u kim kazanmış, Oscarı kim kazanmış:

Golden Globe kazananları Vs Ocar kazananları :

2004 The Aviator         Vs  Million dollar baby

2005 Brokeback mountain  Vs Crash

2006 Babel                     Vs         The departed

2007 Atonement       Vs         No country for old man

2008 Slumdog millionaire Vs       Slumdog millionaire

2009 Avatar                 Vs         The hurt locker

2010 The social network  Vs        The king's speech

Gördüğünüz gibi son 7 yılda sadece Slumdog Millionaire hem Globe hem de Oscar'ı kazandı, yani uzun lafın kısası artık Golden Globe için Oscar'ın habercisi demekten vazgeçelim.

15 Aralık 2011 Perşembe

Golden Globe 2011


Ve bugün Golden Globe adayları açıklandı, ödül sezonunun en önemli ikinci ödülleri olarak bilinir Globe'lar, Oscar'ın habercisi olarak da bilinirler ama bu yanlış kanı sadece Türkiye için geçerlidir, çünkü Globe ile Oscar arasında benzerlikler olsa da önemli bir kültür farkı vardır.

Golden Globe'da popülarite daha önemlidir, Oscar'da ise gelenekler herşeyden önce gelir, o yüzden evet ödül sezonunun en önemli ikinci ödülleridir Globe'lar ama benim için sektör ödülleri Globe'lardan çok daha değerlidir.

Bu sene yine tahmin edilen filmler aday oldu, beni şaşırtan bir sürpriz yaşanmadı adaylıklarda.

Aday listeleri ve değerlendirmelerim ise şöyle:

En iyi film adayları (drama) :

The Descendants
The Help
Hugo
The Ides of March
Moneyball
War Horse

En iyi film adayları (komedi/müzikal) :

50/50
The Artist
Bridesmaids
Midnight in Paris
My week with Marilyn

En iyi yönetmen:

Woody Allen - Midnight in Paris
George Clooney-The Ides of March
Michel Hazanavicius-The Artist
Alexander Payne-The Descendants
Martin Scorsese-Hugo

En iyi aktör (drama) :

George Clooney-The Descendants
Leonardo di Caprio-J.Edgar
Michael Fassbender-Shame
Ryan Gosling-The Ides of March
Brad Pitt-Moneyball

En iyi aktris (drama) :

Glenn Close-Albert Nobbs
Viola Davis-The Help 
Rooney Mara-The Girl with Dragon Tattoo
Meryl Streep-The Iron Lady
Tilda Swinton-We Need to Talk About Kevin

En iyi aktör (komedi/müzikal) :

Jean Dujardin-The Artist
Brendon Gleeson-The Guard
Joseph Gordon Levitt-50/50
Ryan Gosling-Crazy, Stupid, Love
Owen wilson-Midnight in Paris

En iyi aktris (komedi/müzikal) :

Jodie foster-Carnage
Charlize theron-Young Adult
Kristen wiigs-Bridesmaids
Michelle williams-My Week with Marilyn
Kate winslet-Carnage

En iyi yardımcı aktör:

Kenneth Branagh-My Week with Marilyn
Albert Brooks- Drive
Jonah Hill- Moneyball
Viggo Mortensen-A Dangerous Method
Christopher Plummer-Beginners

En iyi yardımcı aktris:

Berenice Bejo- The Artist
Jessica Chastain-The Help
Janet McTeer-Albert Nobbs
Octavia Spencer-The Help
Shailene Woodley- The Descendants

En iyi yabancı film:

The Flowers of War-Çin
In The Land of Blood and Honey-Amerika
The Kid WIth The Bike-Belçika
A Separation-İran
The Skin I Live In-İspanya

Adayları yazdık, gelelim bu dallarda kimler favori onları yazmaya:

En iyi film (drama) :

Bu dalda "the war horse" ve "the descendants" diğer adaylara göre daha ağır basıyorlar, ben "the descendants'ın kazanacağını düşünüyorum, sürpriz ise yaparsa  "hugo" yapar.

En iyi film (komedi/müzikal) :

"The artist" bu dalda tek favori ve bu dalda sürprize de yer yok, "the artist" kesin kazanacaktır.

En iyi yönetmen:

Bu dalda Martin Scorsese'nin "Hugo" ile kazanmaya yakın olduğunu düşünüyorum ama Michel Hazanavicius'da "the artist" ile kazanabilir, iki yönetmenden birisi alacaktır, diğer adayların hiç şansı yok.

En iyi aktör (drama) :

Bu dalda Ryan Gosling dışındaki adaylardan hepsi favori diyebilirim ama yine de Clooney bi adım öne çıkıyor, sürprizi ise yaparsa Fassbender yapar.

En iyi aktris (drama) :

Bu dalın tek favorisi "the help" filmiyle Viola Davis ama Meryl Streep veTilda Swinton'u da hafife almamak gerekir, benim gönlüm her zaman Streep'ten yana ama dediğim gibi Viola Davis "the help" filminde çok iyi bi performans göstermiş.

En iyi aktör (komedi/müzikal):

The artist filmiyle Jean Dujardin bu dalın tek favorisi, diğer adaylar maksat yarışmak olsun diye katılmışlar diyebilirim.

En iyi aktris (komedi/müzikal):

Bu dalda da mutlak bir favori yok herkes kazanabilir ama benim favorim "My week with Marilyn" ile Michelle Williams.

En iyi yardımcı aktör:

Bu dalda iki mutlak favori var biri "drive" filmiyle Albert Brooks, diğeri "the beginners" filmiyle Christopher Plummer, ben Plummer'ın kazanmasını isterim ama Brooks bir adım önde.

En iyi yardımcı aktris:

Bu dalda da mutlak bir favori yok ama Berenice Bejo "The artist" ile bir adım önde sürpriz ise "the help" filmiyle Jessica Chastain'den gelebilir.

En iyi yabancı film:

Adayların hepsi çok kaliteli filmler, Dardenne kardeşlerin filmi "The Kid with the Bike" Cannes'da en iyi ikinci film ödülünü paylaştı Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadaolu'da filmiyle, "In the Land of Blood and Honey" ise Angelina Jolie'nin çektiği amerikan yapımı ama boşnak oyuncuların oynadığı dikkat çekici bir film, "The Flowers of War" filmi ise "Hero" ve "House of flying daggers" filmlerinin yönetmeni Yimau Zhang'ın yönettiği ve usta oyuncu Christian Bale'ın oynadığı çok iyi bir film, "The Skin i Live in" ise İspanyolların en önemli yönetmeni Almodovar'ın çektğii ve Antonio Banderes'ın oynadığı çok başarılı bir yapıt, her ne kadar bu filmler çok iyi olsalar da bu dalın mutlak favorisi Berlin'de altın ayı'yı da kazanan İran yapımı A SEPARATION'dır hatta bu film Oscar'da en iyi film adayları arasına bile girmeli o kadar iyi bir film ve bi aksilik olmazsa bu dalda Globe'u alacaktır A SEPARATION.

Manuel Henrique Tavares Fernandes...


Beşiktaş geçen sene devre arası üç transfer yapmıştı 3'ü de Portekizliydi Atletico Madrid'den Simao Sabrosa, Werder Bremen'den Hugo Almeida ve Valencia'dan Manny Fernandes.

Simao'nun kariyerini zaten tartışmaya gerek yoktu, tam bir takım oyuncusu ve duran top ustasıydı, Almeida ise Bremen'de yaptıklarıyla Morinho'nun bile transfer listesine girmişti, Fernandes ise gelecek vaad eden hatta büyük bir sükseyle Benfica'dan Valencia'ya 18 milyon euro'ya transfer olan fakat Valencia'da hayal kırıklığı yaratıp Beşiktaş'a kiralanan ve tam anlamıyla kapalı kutu bir oyuncuydu.

Fernandes'in Benfica'da oynadığı futbolu zaten anlatmaya gerek yok harikalar yaratıp Valencia'ya bir hayli büyük umutlarla transfer olmuştu ama Valenciada ki kötü futbolu nedeniyle ve geçirdiği sakatlık nedeniyle, ayrıca o pozisyonda bir sürü alternatif olduğu için Beşiktaş'a geldiğinde eleştirilen bir transfer oldu, ne gerek vardı diyenler çoğunluktaydı, ben ise Guti ve q7 dahil olmak üzere alınan 5 yıldızdan en isabetli transferin Fernandes olduğu kanısındaydım.

İkinci yarıyla beraber Fernandes oynamaya başladı kalitesini ve tekniğiyle bizim ligin çok üstünde bir oyuncu oduğunu kısa sürede kanıtladı ve Kayseri'de oynanan kupa finalinde adeta tek başına direndi ibb'ye, kupa'nın alınmasında adeta baş rolü oynadı ve taraftarın sevgilisi oldu ama lig bitti Fernandes kiralık olduğu için geri dönmek zorunda kaldı Valencia'ya.

Taraftarın inanılmaz baskısı ve Fernandes'in de Beşiktaş'ta oynamak istemesiyle Fernandes'in bonservisinin alınması için çalışmalar hızlandı ve yönetimin büyük başarısıyla valencia'nın 18 milyon euro'ya aldığı Fernandes 2 milyon euro gibi çok komik bir rakama Beşiktaş'a kazandırıldı.

Bu sene ise Fernandes için hiç iyi başlamadı aslında Fernandes açısından bi sorun yoktu gayet iyi oynuyordu ama bir anda kadrodışı bırakıldı, sebep ise guti'yle beraber düzensiz yaşamıydı. 

Guti gidene kadar Fernandes tam 6 maç kadroya alınmadı Carvalhal tarafından ve Guti'nin Beşiktaşla ilişkisinin kesilmesiyle, Fernandes tekrar kadroya döndü ve Trabzonspor maçıyla kaldığı yerden devam etti oynamaya, o yeteneklerde başka bir futbolcu surat yapar ya da sorun çıkarırdı ama Manny tam bir profosyonellik örneği gösterdi ve 6 haftalık kadrodışı kaldığı dönemde kendini hazır tuttu mental olarak, Beşiktaş Fernandes'in olmadığı o 6 maçlık süreçte 2 mağlubiyet, 2 beraberlik ve 2 galibiyet aldı, Fernandes'in forma giymeye başladığı Trabzon maçından bu yana oynanan 6 maçta 5 galibiyet, 1 beraberlik aldı.

Fernandes bu 6 maçlık periyotta 5 asist( bu asistlerin hepsi golü atana sadece dokunmayı gerektiren asistlerdi) 2 gol attı, oyuna direk ağırlığını koydu ve bu 6 maçın sonuncusu olan Stoke maçında Fernandes adeta tek başına sürükledi takımı penaltı pozisyonunun asistini yaptı ve sonra penaltıdan golü attı, ikinci golde korneri kullanıp Pektemek'in kafasına topu adeta nişanladı ve maçın adamı oldu. 

Fernandes'li Beşiktaş duran toplarda çok etkili kornerler adeta penaltı kadar tehlikeli, bu 6 maçta kornerden 3 gol attırdı Ernst ve Pektemek(2), serbest vuruşlarıda kornerleri kadar etkili. Kısacası Manny Beşiktaştaş'ın en etkili oyuncusu ve eğer kadromda Manny varsa, ilk 11'i yazarken önce onu yazar sonra geri kalan 10 oyuncuyu yazarım.

29 Kasım 2011 Salı

Beni unutma...


Beni unutma...

Mert Fırat'ı çok severim 'başka dilde aşk' filminden sonra daha da çok sevmiştim, ve filmlerine giderim, yine bir film'de oynadı dediler ve yine bir aşk filmi hemen gideyim dedim ve gittim izledim.

Mert Fırat'a bu sefer Açelya Devrim Yılhan eşlik etmiş, farklı bir yüzü var Açelya'nın, e Mert'te çok iyi bir oyuncu, müziklerini de usta müzisyen Anjelika Akbar yapmış, merakla başladım izlemeye.

İlk yarı gayet iyi gitti yüksek bir tempo ve güzel başlayan bir aşk hikayesi, ama keşke ikinci yarıyı hiç izlemeseydim dedim film bittiğinde, çünkü filmin benim de çok sevdiğim kore yapımı A MOMENT TO REMEMBER filminin çok ama çok basit bir kopyası olduğunu öğrendim.

Eğer 'a moment to remember' filmini izlemediyseniz bu filme gidin derim beğenirsiniz çünkü Mert Fırat da Açelya Devrim de çok iyi oynamışlar, ve bence vasatın üstünde bir film çıkmış ortaya senaryo hatalarına rağmen ama dediğim gibi eğer 'a moment to remember' filmini izlediyseniz bu filmi hayatınızda asla ama asla izlemeyin derim. 

P.s: A MOMENT TO REMEMBER hayatımda izlediğim 7000'i geçkin film arasında en iyi aşk filmlerinde ilk üç'e girer. 

Kürt açılımı yapan 11 türk filmi


Türkiye'nin en iyi haftalık online sinema dergisi arkapencere türk sinemasında kürt açılımı yapan en iyi 11 filmi yazmış.
Ben de paylaşmak istedim.
1-Işıklar sönmesin-1996: Sadece 4 kopyayla girdiği sinemalarda tam 241 bin kişi tarafından izlenmiştir. Tuncel kurtiz harika oynamıştır. Zamanına göre çok cesur bir yapımdır.

2-Güneşe yolculuk-2000: Usta yönetmen Yeşim Ustaoğlu'nun biri türk diğeri kürt iki arkadaş üzerinden kürt meselesini anlatmasıdır. 21 ödül almıştır uluslararası festivallerde.

3-Büyük adam küçük aşk-2001: Kürt sorununu en iyi anlatan filmdir. Handan ipekçi yönetmiştir. Altın portakal kazandı ama sansüre uğramıştır ve uzun süre yasaklanmıştır.

4-Fotoğraf-2001 : Askere giden bir gençle gerilla olmak isteyen bir gencin otobüs yolculuğunu anlatır. başarılı bir kompozisyondur.

5-Yazı tura-2004: Uğur Yücel'in yönettiği, Olgun Şimşek ile Kenan İmirzalioğlu'nun oynadığı, altın portakal alan harika bir filmdir. özellikle şimşek çok iyi yansıtmıştır karakterin psikolojik yanını.

6-Gitmek: benim marlon ve brandom-2005: Türk bir kızın kürt bir adama aşkını anlatır. Sansüre uğradı ama sonra kamuoyu tepkisiyle yayınlandı.

7-İki dil bir davul-2009: Tayini urfa'nın bir köyüne çıkan öğretmenin türkçe bilmeyen öğrencilerine eğitim vermesini anlatan harika bir yapım.

8-Nefes: vatan sağolsun-2009: en popüler kürt sorunu filmidir, izlemeyen de yoktur zaten, asker psikolojisini çok iyi yansıtır.

9-Güneşi gördüm-2009: mahsun kırmızıgül'ün mesaj vere vere film yapmayı unuttuğu film :p . Şaka bi yana kürt sorununa iyi yaklaşmıştır.

10-Min dit(ben gördüm)-2010: Tamamı kürtçe çekilen ilk film olarak sinemamızda yerini alır. Gayet cesur ve dürüst bir filmdir. Ailesi jitem tarafından öldürülen iki çocuğun hikayesi anlatılır.

11-Press-2011: kürt sorununa gazetecilerin gözünden bakan, sansürü çok iyi anlatan, bence 2011'in en iyi filmlerindendir. Kesin izlenmeli.

Bu filmler cesur sinemacılar tarafından yapılan ve bu büyük sorunu farklı yönlerinden anlatan filmlerdir, ve bu 11 film ile bu sorunun neden çözülmesinin çok zor olduğu gayet iyi anlaşılıyor aslında. izleyin derim.

18 Kasım 2011 Cuma

NBA'de lock-out ve Beşiktaş'a yararları


Nba'de oyuncular birliği ile patronlar bir türlü anlaşamadı ve oyuncular birliği kendini fesh ederek olayı mahkemeye götürdüler, bu da bu sene nba'in oynammama ihtimalini bir hayli arttırdı. 

Nba'in oynanmaması demek deron williams'ın tüm sezonu beşiktaş'ta geçirmesi demek, yani dünyanın en iyi 3 guard'ı içinde bulunan d-will bu sezonu büyük ihtimal beşiktaş'ta tamamlayacak, peki bu beşiktaş için ne demek oluyor, bi kere deron hala benim istediğim form düzeyinde değil, buna rağmen şu an oynadığı oyun ile herkesi büyülüyor, deron'un giderek takıma alışması ile beşiktaş'ı bir üst düzeye çıkaracağından kimsenin bir şüphesi yok ama yine de pota altına takviye şart, bu bariz gözüküyor.

1 numarada deron williams'ın olduğu bir takımın sadece bir tane 5 numarası olması gerçekten acı bir durum, semih idare ediyor ama faul problemine girdiği zaman takım büyük sıkıntı yaşıyor, eğer bu sene hedef türkiye şampiyonluğuysa semih'in yanına savunması kuvvetli bir 5 numara alınmalı.

Nba'de bu senenin oynanmayacak olması kesinleştiği an tüm yıldızlar avrupaya akın edecek beşiktaş'ta bu yıldızlardan bir 5 numara bulacaktır diye düşünüyorum, hatta ben yazıyı yazarken kevin love ve dwight howard'ın ismi bjk ile anılmaya başlandı bile, deron'un burda olması diğer nba oyuncularının da beşiktaş'a gelmelerini kolaylaştıracaktır. Dwight howard zor ama kevin love gelirse eğer d-will ve love'lı beşiktaş'ı bu sene ligde de eurochallange kupasında da kimse durduramaz.

Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek ama şurası kesinki nba'in iptal olması ile deron'u türkiyede izlemek gerçekten çok büyük bir ayrıcalık, seyirci bunun değerini bilip, salonu boş bırakmamalı diye düşünüyorum.

6 Kasım 2011 Pazar

ROTASYON!!!

İlk 11 açıklandığında demiştim, skor ne olursa olsun Carvalhal benim gözümde kötü hoca diye, en azından kesinlikle büyük takım hocası olmadığını maç öncesi tahtaya yazdığı 11 ile kanıtlamıştı Carvalhal.

Perşembe günü zorluk ve sertlik oranı çok yüksek bir maça çıkmış ve 90 dakika çok yıpranmış bir takım pazar günü lig maçına çıkıyor ve perşembe günü oynayan 11 oyuncunun 10'u sahada.

Büyük takımın diğer takımlardan farkı nedir? Kadro genişliği, ama sen o geniş kadronu kullanamıyorsan bu kadroyu yönetme hakkına sahip olmaman gerekir.

Perşembe günü oynanan maçta Egemen başta olmak üzere, İsmail ve Veli çok yıpranmıştı o zaman sen pazar günü rotasyona giderek bu oyuncularını dinlendirmelisin, Egemen tabi ki bu takımın ilk 11'inde her zaman oynayacak ama onun da dinlenmeye hakkı var, Sidnei ile başlamalıydı C arvalhal, Sidnei de en az Egemen ve Sivok kadar kaliteli hatta onlardan daha teknik bir oyuncu ve bu maçta bile oynatmazsan sen bu genç oyuncuyu hem hevesini kırar hem de oyuncuyu yıpratırsın, İsmail yerine de Tanju oynamalıydı, İsmail kiev maçı bitiminde yere yığılmış ve 5 dakika yerde kalmıştı hem mental hem de fiziksel olarak çok yıpranmıştı, Veli yerine de çift santrafor Mustafa-Almeida oynamalıydı bu maçta, Veli de kiev maçında en az Egemen ve İsmail kadar yıpranmıştı.

Dediğim gibi büyük takım diğer takımlardan kadro derinliği ile ayrılır, avrupa'da oynayan takımın aynısını lige sürersen hem yedek kadronun hevesini kırarsın hem de daha önemli maçlarda gerekecek as oyuncularını yıpratırsın.

Maç 2-0 olduğunda bile 60.dakikadan sonra bu takımın kondisyon ve konsantrasyon olarak düşeceğini sadece ben değil futboldan anlayan çoğu kişi görmüştü, yorgun olmana rağmen 2-0 öne geçip o skoru koruyamazsan zaten büyük takım olma özelliğini sahaya yansıtamamışsın demektir. Her maçın kırılma anı vardır bu maçta da 2-0 iken karşı karşıya kaçıran mustafa maçın kaderini çizdi o pozisyonla 3-0 olacak maç 3 dakika içinde 2-2'ye döndü ve zaten yorgun olan beşiktaş bir anda beyaz mendil attı sahaya ve ardından beklenen son gerçekleşti.

Totenham da perşembe uefa maçı yaptı ve bugün oynadığı lig maçında perşembeki ilk 11'den bir oyuncu bile yoktu, tamam belki bu da çok ekstrem bir örnek ama yine de en azından 3-4 oyuncuyu dinlendirmeliydi carvalhal bu maçta.

Lig çok uzun bir maraton ardından da play-off var o yüzden bu kayıp o kadar önemli değil ama bu kayıptan ders almak çok önemli, umarım carvalhal dersini almıştır ve bundan sonraki maçlarda o sihirli kelimeyi hatırlar ve ROTASYON yapmayı akıl eder.

31 Ekim 2011 Pazartesi

Wta turnuva değerlendirmesi


Malumunuz 25-30 ekim tarihlerinde wta masters turnuvasına ev sahipliği yaptı istanbul, istanbul'a gelmeden önce 3 sene doha'da yapılmıştı turnuva ve bu 3 senenin bitmesinin ardından 2011-2012-2013 yıllarında 3 sene istanbula verildi turnuva, ilk sene geçtiğimiz hafta içinde yapıldı ve bende turnuvayı yakından takip ettim.

Önce Oyuncular hakkında bir kaç değerlendirme yapalım, turnuvaya o senenin ilk 8 tenisçisi katılıyor sakatlık ve çekilme olması durumunda turnuvanın aksamaması için yedek olarak da 9 ve 10.sıradaki tenisçilerde davet ediliyor.
Bu sene ilk 8 şu tenisçilerden oluşmuştu: 1- wozniacki 2- sharapova 3-kvitova 4-azarenka 5-li na 6-stosur 7-zvonoreva 8-radwanska yedek olanlar ise 9- bartoli ve 10-petkovic.
Benim favorim azarenkaydı, aslında favoriden çok onu desteklediğim için onun kazanmasını istedim yoksa daha ilk maçtan kvitova'nın bu turnuvayı nasıl istediği belliydi.
İlk 4 gün grup maçları yapıldı, 1.grupta sharapova, azarenka, li na ve stosur 2. grupta ise kvitova, wozniacki, zvonoreva ve radwanska vardı.
İlk grupta kvitova 3 maçını da kazanarak yarı finale çıktı, grubun ikincisi ise üç tenisçinin de bir galibiyeti olmasına rağmen averaj ile zvonoreva oldu. 2.grupta azarenka ile beraber stosur yarı finale çıktı, sharapova ilk iki maçını kaybedip iddası kalmayınca turnuvadan çekildi ve onun yerine 3.maçı bartoli yaptı ve ilk ve tek maçında azarenka'yı yendi bartoli.

Yarı finaller öncesi kvitova ve azarenkanın final oynayacağı tahmin ediliyordu ve öyle de oldu turnuvanın en büyük iki şampiyonluk adayı rakiplerini yenerek finale çıktılar, kvitova stosur'a ilk seti kaybetse de toparlandı ve 2-1 le finale çıktı, azarenka zvonoreva'yı iki sette çok rahat geçerek adını finale yazdırdı, finalde ise harika bir maç seyircileri bekliyordu 2 saat 20 dakika süren final maçı çok çekişmeli geçti ilk seti 7-5 kazandı kvitova, azarenka ikinci seti 6-4 alarak bu maç kolay olmayacak dedi ama üçüncü sette formda kvitova'ya daha fazla dayanamadı ve kvitova son seti 6-3 alarak ilk kez katıldığı wta masters 2011'in kazananı oldu. Kvitova turnuva boyunca çok hırslıydı ama bu hırs onu bazen itici yaptı, hırsını biraz daha törpülemeli diye düşünüyorum wimbledon'u kazanıp hemen ardından us open'da  ilk turda elenmesi de her turnuvanın oyuncusu olmadığının kanıtı, ama yaşı daha çok genç ve iyi bir ekiple çok iyi yerlere gelebilecek kapasite ve yeteneği var.

Gelelim turnuva hakkinda değerlendirmelerime öncelikle ilk sene için gayet iyi bir turnuva oldu özellikle seyirci oranı herkesi çok şaşırttı ve memnun etti, turnuva ortalması 11.400 oldu final maçını 13.800 kişi izledi , bu wta yetkililerini de çok memnun etti bizi de, çünkü seyircisiz bir tenis hiç bir şeye benzemezdi, özellikle bundan önce 3 sene turnuvayı yapan doha ile karşılaştırıldığında inanılmaz bir fark yaratıldı seyirci anlamında, umarım kalan iki senede daha da fazla dolar salon ve bu referans ile atp masters turnuvasınada evsahiplğii yapar istanbul.

Seyirci doluluğu harikaydı ama maalesef seyircimiz tenisi daha bilmiyor, yani tenis seyircisi gibi davranamadı, tenisçilerin oyun aralarında herkes ayaklanıyordu tamam onda bir sorun yok ama oyun başkadığı an herkes yerinde olmak zorundaydı ve bunu maalesef çok ihmal ettik hatta çoğu zaman hakemden uyarı aldı seyirciler oturmaları konusunda. Umarım seneye bu konu da halledilmiş olur ve bu sene tenisi öğrenmiş olan seyirci seneye bu hatayı tekrarlamaz.

Turnuvanın iki eksiği vardı bence ilki sunucu olarak seçilen fadik sevin atasoy'un tenis hakkında hiç bir şey bilmemesiydi (kendisi sinema oyuncusudur) evet bilmeyebilir ama keşke turnuva başlamadan kurallar ona öğretilseydi sırf ingilizcesi iyi diye sunucu yapılmasaydı atasoy, çünkü amerikalı partnerinin konuşmalarını tenis bilgisi eksikliğinden hep hatalı çevirdi, bu da kötü oldu umarım seneye ya öğrenir kuralları ya da tenisi bilen bir sunucu bulunur.

Turnuvanın ikinci ve bence en önemli eksiği ise top toplayıcı çocuklardı, onları kim seçti bilmiyorum ama yaşları çok küçüktü bu yüzden de kendilerinden beklenen olayı tam gerçekleştiremediler, topları düzgün tutamadılar, hızlı değillerdi, oyunu iyi okuyamadılar, tenisçilere istedikleri hızda top atamadılar vsvsvs. Kısaca top toplayıcılar seneye kesin değişmeli yada iyi bir eğitim verilmeli onlara çünkü oyunu yavaşlattılar ve tenisçilerin sinirlenmelerine yol açtılar hatalarıyla.

Top toplayıcı sorununu saymazsak harika bir organizasyon gerçekleştirdi istanbul tenis adına ve bu organizasyon ileride bize olimpiyatlarda çok iyi bir referans olacaktır, umarım kalan iki sene bu sene yapılan hatalardan ders alınarak çok daha mükemmel bir organizasyon yapılır ve salon bu sefer tamamen dolar, istanbul ve türkiye tenisi çok sevdi ve seyretmeye doyamadı şimdiden 2012 wta masters turnuvasını beklemeye başladı.

11 Eylül 2011 Pazar

SERENA'NIN DÖNÜŞÜ


Serena Williams kadın tenisine gelmiş en büyük yeteneklerden biridir, çoğu kişi onu sevmesede korttaki o surat hali, gülmeyen ve gözlerinden adeta ateş fışkıracak kadar ciddi hali bile bu spora ne kadar önem verdiğini ne kadar hırslı olduğunu ve hep kazanmak için korta çıktığını gösterir bizlere.

Serena geçen sene Wimbledon'u kazanıp grand slam sayısını 13'e çıkardığında, tenisi bırakana kadar 18 yapar diyordum ama cok şanssız bir olay yaşadı tamda İstanbul Cup'a geleceği zamanda oldu bu, bir restoranda ayağına cam kesiği battı ve ayağı ciddi bir şekilde kesildi, bazı kişiler sırf İstanbul Cup'a gelmemek için yaptı dediler ama iş öyle basit değildi, önce Avustralya açık'a yetişecek dendi ama olmadı sonrasında Roland Garros'u da es geçmek zorunda kaldı, bir ayak kesiği bu kadar ciddi olabilirmi derken o kesikten sonra bir de akciğer embolisi geçirdiğini açıkladı Serena, akciğer embolisi kalp krizi kadar riskli ve ölum tehlikesi çok yüksek olan bir rahatsızlıktı ama Serena erken teşhis sayesinde bu hastalığı da atlattı ama bu seferde tenis hayatı bitti dedikoduları çıkmaya başladı ama ben o zamanlarda benim bildiğim Serena kolay pes etmez ve eğer yüzde bir bile ihtimal varsa tenise tekrar döner dedim ve beni yanıltmadı , o ölümcül hastalığı yenip kortlara tekrar döndü, bu seferde eski performansını sergileyemez denildi ama bu konuda haklılardı çünkü cidden emboli çok ciddi bir hastalıktı ve herkes bu rahatsızlıktan sonra spor hayatına dönemezdi ama o güçlü bünye asla pes etmedi, bir iki turnuvada kendini denedikten sonra Wimbledon'a son şampiyon olarak katıldı ama eski Serena yoktu güçsüzdü ve 4.tura anca çıkabildi ve elendi ama yılmadı üstüne gitti ve hedef koydu kendine, Amerika açık'a kadar eski Serena olacağım dedi ve o turnuva benim olacak diye ekledi.

Amerika açık öncesi katıldığı turnuvalardan Stampford'u kazandı Cincinatti'de ise yorulmamak için ilk maçı kazandıktan sonra çekildi ve sıra hedeflediği turnuva olan amerika açık'a geldi, Serena uzun zamandır tenis oynamadığı için 28.seri başı olarak turnuvaya başladı, yine çoğu kişi çok zor kazanması dedi ama o yavaş yavaş sırayla geldi önce 3.turda turnuvanın büyük favorisi 3 nolu seribaşı Azarenka'yı 2-0 ile geçti ardından Ana ivanovic geldi onu da 2-0 ile geçti, yarı finalde ise 1 numarali seribaşı Wozniacki geldi, ona sadece 6 oyun verdi, dünyanın 1 numarası!!! 5 winner yaparken serena tam 34 winner yaptı maçta ve finale çıktı finalde rakibi ise Sam stosur oldu, ben yazımı yazarken maç daha başlamamıştı, Türkiye saati ile 23.30'da başlayacak, Serena için bu maçın ayrı bir önemide bugünün tarihi ile alakalı, 11.09 yani 11 eylül saldırılarının yıldönümü ve Serena amerika açığı o saldırıda ölenler için kazanacağım dedi, tahminim Stosur'a 5 oyun maksimum 6 oyun vererek maçı kazanır Serena ve çok büyük ölum riski olan bir hastalıktan kurtulduktan sonra Grand Slam kazanan bir sporcu olarak tarihe adını altın harflerle yazdırır, 14.grand slamına ulaşır ve eğer böyle ciddi bir rahatsızlık geçirmezse kariyer sonuna kadar 18-20 arası bir grand slam şampiyonluğu ile efsaneler arasına girer.

Yazımı hep arkasında olduğum bir laf ile kapatmak istiyorum, Serena Williams tenisi bırakana kadar en iyisi her zaman o olacak.
p.s: bu yazıyı maçtan önce yazmıştım ama erken ötenin horoz'un başını keserler misali sam stosur harika bir maç çıkararak serenayı yendi ve amerika açık 2011 bayanlar şampiyonu oldu ve serena 13 grand slam'de kaldı ama herşeye rağmen serena şu an aktif tenisçilerde açık ara en iyi tenisçi.

6 Eylül 2011 Salı

PERFECT SENSE


Filmimizin başrollerini Ewan Mcgregor ve Eva gGeen paylaşıyor, Eva Green bir bilimadamını, Mcgregor ise aşçıbaşını canlandırıyor, Green sevgilisinden yeni ayrılmış acı çeken bir kadın, Mcgregor ise gecelik ilişkiler yaşayan ve aşka inanmayan bir adamdır, Green'in evi Mcgregor'un restorantının caddesindedir ve bir gün tanışırlar derken aralarındaki o aşk başlar.
Bu filmi benim nazarımda unutulmaz yapan bu çiftin aşkları değil ama anlatılan harika hikaye ve o hikayenin içine çok iyi konan bu aşk ile muhteşem bir film ortaya çıkıyor, tabi Ewan ve Eva'nın harika oyunculuklarıda filmin insanı vurmasında önemli rol oynuyor.
Perfect Sense filmini neden ısrarla tavsiye ettiğime gelirsek, insanoğluna sahip olduklarının ne kadar önemli şeyler olduğunu bu filmden daha çarpıcı bir şekilde anlatacak bir film yok ve bundan sonra da yapılmaycaktır, o yüzden bu filmi ya sinemada ya da dvd'si çıkınca, bir şekilde bulun ve izleyin ve bu filmden sonra hayatınızda bazı şeyleri çok daha fazla önemseyip, hayatın ne kadar değerli olduğunu ve bizim ne kadar önemli şeylere sahip olduğumuzu anlayın...

15 Ağustos 2011 Pazartesi

2011'e Damga Vuracak Filmler


Başlığa bakıp yahu Ağustosa geldik senenin bitmesine 4 ay kaldı nerde bu filmler diyebilirsiniz ama en iyi filmler genelde senenin son 3 ayında vizyona girer, nedeni de tabi ki oscar adaylıkları ve oscar kazanma şansını arttırmaktır. 2011 senesi son 7 seneden çok daha kaliteli filmler izleyeceğimiz bir sene olacak, önce bunun garantisini vereyim size, son 7 senede hollywood kısır bir döngüye girdi ve maalesef senaryo sıkıntıları çekti ama bu sene ağır abi dediğimiz usta yönetmenlerinde el atmalarıyla çok kaliteli filmler ekimden itibaren izleyiciyle buluşacak, ve bu sene oscar savaşları da çok çetin geçecek.
Filmlerimize gelince kısaca yazarak sizlere tanıtayım.
The Ides of March:
Yazan, yöneten ve oynayan George Clooney, Clooney'in 4.yönetmenlik deneyimi olacak bu film ilk 3 denemede gayet olumlu tepkiler aldı, özellikle Good Night, and Good Luck çok iyiydi ve bu filmde en az onun kadar başarılı olacak hatta bu filmde en iyi senaryo belkide yönetmenlik oscarı neden gelmesin hatta oyunculuk... , Clooney bu filmle 2011'e damga vuracak.
The Descendant:
Alexander Payne'in bu drama-komedi türü filminde başrol yine Clooney'e ait ve az önce dediğim gibi 2011'e Clooney damgasını bu iki filmle vuracak ve oscardan eli boş dönmeyecek gibi. filme gelince bu senenin iyilerinden.
J. Edgar:
Fbi'ın efsane başkanı Edgar Hoover'ın hyatından bir kesit aktaran bu filmde yönetmen Clint Eastwood, Hoover'ı canlandıran da Leonardo di Caprio, film bu senenin en çok merak edilen filmi, Leo bu filmle oscarı alırmı, çok yakın ama rakipleride çok önemli isimler.
Extremeley Loud and Incredibly Close:
Bu film için tek yorum dahi yapmayacağım sadece kadroyu yazacağım: Tom Hanks, Sandra Bullock, Viola Davis, Max van Sydow, John Goodman ve James Gandolfini, evet hepsi birbirinden usta bu oyuncularla bu filmin kötü olma ihtimali varmı, tabi ki hayır merakla beklenen filmlerden biride bu film.
Hugo:
Martin Scorsese'nin bu seneki bombası da bu, 1930'un Parisinde geçen filmde bir yetimin hikayesi anlatılıyor. Başrolde Jude Law, Sasha Baron Cohen, sir Ben Kingsley ve genç yetenek Chloe Moretz var.
Moneyball:
Bu filmde karşımızda Brad Pitt var ve gerçek bir hayat hikayesini izleyeceğiz, Oakland bezbol takımının sahibi Billy Beane'in başarı hikayesi, Billy Beane'i canlandıran Pitt bu filmle en iyi oyuncu dalında oscara göz kırpacak.
The Tree of a Life:
Bu film zaten Cannes'da Altın Palmiye kazanarak 1-0 önde başlıyor yarışa, çok merak edilen filmlerde başı çeken usta yönetmen Terrence Malick'in bu baş yapıtında Brad Pitt ve Sean Penn adeta oyunculuk gösterisi yapıyorlar.
A Dangerous Method:
A History of a Violence ve Eastern Promises filmlerinin usta yönetmeni David Crononberg'in son filmi bu senenin en sarsıcı filmlerinden olacak çünkü psikoanaliz'in babaları sigmund freud ve carl jung'un arasındaki çekişmeyi derinlemesine ele alıyor, Freud'u Viggo Mortensen, Jung'u Michael Fassbender canlandırıyor.
We Bought a Zoo:
Jerry Maguire ve Almost Famous filmlerinin yönetmeni Cameron Crowe'un çektiği ve Scarlett Johansonn ile Matt Damon'un oynadığı film bu senenin merak edilen filmlerinden biri olarak göze çarpıyor.
WAR HORSE:
ve bu senenin en çok merak ettiğim filmi War Horse, Steven Spielberg'in yönettiği filmde 1.dünya savaşı bir atın gözünden anlatılıyor ve film oscarında en büyük adaylarından.
Tinker, Tailor, Soldier, Spy:
Gary oldman ve geçen senenin oscarlı oyuncusu Colin Firth ve bir thriller sanırım daha fazla açıklamaya gerek yok.
Carnage:
Usta yönetmen Roman Polanski'nin yönettiği filmde Kate winslet oscar aldıktan sonra ilk kez karşımıza çıkacak(3 sene aradan sonra) ve ona bir diğer oscarlı oyuncu Jodie Foster(2 oscar) eşlik edecek, filmin erkek oyuncuları ise yine bir oscarlı oyuncu Christoph wWltz ve usta oyuncu John c. Reilly.
The Iron Lady:
İngilterenin efsanevi başkanı Margaret Thatcher'ın hayatının anlatıldığı filmde Thatcher'i Meryl Streep canlandırıyor ve bu rolle 3.oscarına adeta kucak açıyor, film gerek tarihi bakımdan gerekse Streep'in harika oyunculuğu bakımından kesinlike bu senenin en merak edilen filmilerinden biri.
My Week with Marilyn:
Marilyn Monroe'nun kısa ve efsane hayatından bir kesit sunan filmde Monroe'yu Michelle Williams canlandırıyor ve bu filmde bu senenin beklenilen filmlerinden.
The Help:
Bir kadın hikayesi olan bu filmde Viola Davis oyunculuğuyla büyülerken ona Emma Stone, Bryce Dallas Woward ve Jessica Chestain eşlik ediyor.
CONTAGION:
Bu senenin en çok merak edilen filmlerinde bu film bir adım önde çünkü gerçekten yıldızlar topluluğu, yönetmen Steven Soderbergh (Traffic ve oceans serisi) oyuncular: Matt Damon, Marion Cotillard, Kate Winslet, Gwyneth Paltrow, Jude Law ve John Wawkes evet bu film sırf bu kadro için bile izlenir merakla bekliyoruz.
Young Adult:
Charlize Theron ve Patrick Wilson'un oynadığı film boşandıktan sonra kasabasına geri dönen yazarın evli ve çocukları olan eski sevgilisiyle yaşamaya başladığı aşkı anlatılıyor.
On The Road:
Bir yol hikayesi olan bu film eğer zamanında vizyona girerse özellikle oyunculuklarıyla bir çok ödül töreninde ödülleri kucaklayacaktır, kucaklayacak oyuncular ise : Kirsten Dunst, Sam Riley ve Kristen Stewart. Ayrıca Viggo Mortensen, Amy Adams ve Steve Buscemide bu filmde usta oyunculuklarını sergiliyorlar.
The Rum Diary:
Herkesin bildiği ve izlemeye bayıldığı kült film Withnail & I filminin yönetmeni Bruce Robinson'un yönettiği filmdeJohnny Depp hem senaryoyu yazdı hem de oynadı ona genç oyuncu Amber Heard eşlik etti.
Drive:
Cannes'da en iyi yönetmen ödülünü alan Nicolas Winding Refn'in bu filmini izlerken yerinizde duramayacaksınız full adrenalin ve aksiyon dolu filmde Ryan Gosling, Christina Hendricks ve Carey Mulligan oynuyor.
Beginners:
Christopher Plummer, Ewan M cgregor ve Melanie Laurent'in oynadığı filmde Plummer oğlu Mcgregor'a gay olduğunu açıklayan bir baba'yı canlandırıyor.
ve son olarak
The Skin I Live in:
İspanya'nın usta yönetmeni Pedro Almodovar'ın son filminde usta oyuncu Antonio Banderas mükemmel bir oyunculuk sergiliyor ve oscar'a göz kırpıyor, film plastik cerrahın geçmiş trajedilerini anlatıyor.
Evet yukarıda yazdığım filmler bu sene ekim, kasım ve aralık aylarında dünyada ve ülkemizde vizyona girecekler, elinizden geldiğince sinemada izlemey çalışın, kaçırdıklarınızıda mutlaka dvd arşivinize katın derim, şimdiden iyi seyirler...

12 Temmuz 2011 Salı

Bütün renkler hızla kirleniyordu, Birinciliği sarı ve lacivert'e verdiler...


Geçen pazar patladı şike skandalı ve ilk dalga 2 gün önce pazar günü Aziz Yıldırım'ın tutuklanmasıyla sonuçlandı, Fenerbahçe taraftarı o sıralara Kadıköyde yürüyüş yapıyordu takımına destek için, daha öncesinde de topuk yaylasına gitmişlerdi, evet takıma destek vermek kesinlikle doğru bir davranış çünkü bende Fenerbahçe taraftarı gibi başta Aykut Kocaman olmak üzere tüm futbolcuların bu olaydan habersiz olarak toplarını oynayıp maçlarını kazandıklarını düşünüyorum ama Aziz Yıldırım'a verdikleri destek! onu anlamakta zorlanıyorum hatta anlayamıyorum, bu adam değilmiydi pendik sonrası Rüştüyü dövdüren, bu adam değilmiydi Mustafa Denizli için; o mu yaptı bizi şampiyon diyen( Mustafa Denizli Fenerbahçeyi şampiyon yapan ilk türk teknik direktördür), hele Aziz Yıldırım'ın tutuklanma haberi geldiğinde Kadıköyde toplanan Fenerlilerin çıkardığı olaylar hatta Metrise gitmeleri....
Aziz Yıldırım sportif anlamda olmasa da mali anlamda ve tesisleşme anlamında büyük katkıda bulunmuştur kulübe ama karanlık bir adam olmaktan asla çıkmamıştır, yanındakileri her zaman harcamıştır( Hakan Bilal Kutlualp, Sadettin Saran).
Ve sonuç olarak Aziz Yıldırım tutuklandı, mahkeme başlayacak suçlu yada suçsuz olduğu anlaşılacak, tabiki suçu kanıtlanana kadar herkes suçsuzdur ama Fenerbahçe taraftarının bu tutumu gerçekten içler acısı...
Pazartesi itibariyle 2.dalga başladı şike operasyonunda ve Beşiktaş'ın hocası Tayfur Havutçu ile başkan yardımcısı Serdal Adalı da gözaltına alındılar mahkemeye çıkacaklar yarın,ya tutuklanacaklar yada serbest bırakılacaklar, Beşiktaş taraftarı bugün sosyal paylaşım sitelerinde eğer şike yaptıysak düşürün bizi, kirli bir kupa istemiyoruz diye bas bas bağırdı ve suçlu ise Serdal Adalı ile Tayfur Havutçu'nun suçlarını çekmelerini yazdılar, işte beşiktaş taraftarı burda ayrılıyor fenerbahçe taraftarından, adalete güveniyor ve daha da önemlisi kimse BEŞİKTAŞ dan büyük değildir diyor, Beşiktaş'ın adını lekeleyen herkes suçu neyse çeksin diyor, peki ya Fenerbahçe taraftarı ne yapıyor, Aziz Yıldırım'ı nerdeyse kulübünde önüne koyuyor...
Yazımı usta şair Özdemir Asaf'ın meşhur sözünü affınıza sığınarak biraz değiştirerek bitmek istiyorum, bütün renkler hızla kirleniyordu birinciliği sarı ve lacivert'e verdiler...

3 Temmuz 2011 Pazar

şike skandalı

Bu sabah yapılan operasyonla Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım başta olmak üzere bir çok üst düzey kulüp yöneticisi ve bir kaç futbolcu göz altına alındı, malum ülkede Fenerbahçe taraftarı dışında Fenerbahçeyi seven yok, hep rakipleri desteklenir bunun en büyük sebebide Aziz Yıldırımdır, hep antipatik hep iddalı hep astığım astık bir ifadesi vardır çünkü Yıldırımın ve tehditvari açıklamaları hatta hakem odası basmaları federasyon üstünde bir şekilde baskı kurduğu hep söylenirdi ama bu sefer söylentiler ciddiyete bindi ve iddalar doğrultusunda bu sabah gözaltılar başladı, bu zamana kadar şike yapılmıyormuydu evet yapılıyordu hatırlayalım Galatasarayın 8-0 lık Ankaragücü galibiyeti sonunda şampiyon oluşunu ve daha bir çok örnek verebiliriz, eğer şike yapıldıysa zaten cezalar kesilecektir ve bu türk futbolu için bir dönüm noktası olacaktır umarım yargı cesur davranır ve herkes hak ettiği cezayı alır ve bundan sonra türk futbounda GERÇEK bir beyaz sayfa açılır.

23 Haziran 2011 Perşembe

Bloga dönüş

En son yazımı oscar tahminleri ve kırmızı halı üzerine yazmıştım , uzun zaman geçti , hiç bu kadar ara vermemiştim ve bundan sonra haftada en az 1 yazı ile karşınızda olacağım, hatta umarım 2 bazende 3 yazım olacak, bundan sonra düzenli yazacağım ve hedefim her hafta 1 klasik ve mutlaka izlenmesi gereken filmi burda detayları ile sizlere aktarmak , genelde sinema yazıyorum ve öyle devam edecek ama spor ve güncel olaylar hakkında da yazmaya devam edeceğim , ve en önemlisı artık düzenli yazacağım.

6 Mart 2011 Pazar

KIRMIZI HALI


oscar töreninde ödüllerin kime gideceği kadar merak konusu olan bir başka şeyde kırmızı halıdır, kırmızı halıda törene katılacak bayanlar şıklık yarışına girerler adeta o geceye damgasını vurmaya çalışırlar ve tabiki moda evleri ile mücevher firmalarıda isimlerini duyurmak için yarışırlar aslında kırmızı halı bazen törenin önüne de geçer itiraf etmek gerekirse bu sene de şıklar olduğu gibi rüküşler de vardı törende.
kırmızı halıda tabi ki kadınlar dikkat çeker çünkü erkeklerde çok farklı bir şey göremeyiz takım elbise ve papyon ya da kravat takılır standarttır(genelde papyon tercih edilir) ama bayanlar o gecenin en şık kişisi olmak için ellerinden geleni yaparlar hazırlıklar 1 hafta önceden başlar moda evlerinin yolladıkları kıyafetlerden kendilerine en uygun olanı seçerler ve o gece giyerler ve tabiki o elbiseye uygun saç makyaj ve takıyla kusursuz olmaya çalışırlar.
bu senede çok şıklar ve rüküşler vardı elbet kırmızı halıda, gecenin damgasını vuranları değerlendirelim o zaman.
en rüküşler:
CATE BLANCHETT: neden öyle giyindiğini anlayamadım doğrusu öyle bir törene o kıyafetle katılmak sanırım bu senede rüküş olayım ve rüküşlüğümle damga vurayım törene düşüncesindeydi başka bir açıklaması olamaz o kıyafetin çünkü. açık lila boyundan ayakları örtecek kadar uzunlukta ve göğüs bölgesi yuvarlak bir halkayla çevrili etrafında boncuklar olan enteresa bir elbiseydi ve blanchett bu elbiseyle gecenin en rüküşü oldu.
AMY ADAMS: o elbiseyi başka bir törende giyse düşünülebilirdi ama oscar töreni için kesinlikle uygun olmayan çok başarısız bir elbiseydi bi kere dekolte yoktu boynunu tamamen kapatan ve yere kadar uzanan mavi taşlarla kaplı adeta altın gününe gidilirken giyilen bir elbise gibiydi yeşil taşlı mücevherleride bence uyumsuzdu ve adams gecenin rüküşlerinden oldu bu elbisesiyle.
MELISSA LEO: en iyi yardımcı kadın oscarını alması nerdeyse garantiydi ve o da bunu biiliyordu ona rağmen bu kadar düz bir elbiseyle törene gelmesini yadırgadım. beyaz dantelli ama son derece sıradan ve basit görünen elbisesiyle leo da gecenin rüküşlerinden oldu.
MARISA TOMEI: tomei nin giydiği siyah elbise de bu tören için son derece ağırdı bir baloda giyilebilir ama kırmızı halıda öyle bir elbise giymek son derece yanlış bir tercih olmuş , bacaklarına kadar düz gelen bacaklardan asimetrik olarak bollaşan bir elbiseydi ve maalesef gecenin rüküşlerinden yaptı bu elbise tomei yi.
JENNIFER HUDSON: tam 30 kilo vererek o eski halinden tamamen kurtulan hudson acaba o kiloları vermesemiydi dedirtti yada alışmadığımız için bize garip geldi oras tartışılır ama giydiği turuncu elbise kesinlikle tartışılmayacak kadar felaket bir elbiseydi abartı göğüs dekoltesiyle nasıl bir mesaj vermek istedi onuda anlamadım bakın zayıfladım ama memelerim hala yerinde mi demeye getirmişti hayır başka bir mesaj olamazdı çünkü son derece basit bir dekolteydi ve o dekolte bile gecenin en rüküşü olmasını sağlardı ve öyle de oldu tören için son derece basit bir elbiseyle gecenin en rüküşü oldu hudson.
gecenin orta kararları:
GWYNETH PALTROW: altın sarısı elbisesiyle kimilerine rüküş kimilerine şık geldi paltrow eleştirilen bir seçim olsada totalde gecenin vasatları arasına girdi bu elbisesiyle, saçları elbisesiyle çok uyumluydu ordan artı puan kazandı ama dekoltesi bence gereksizd çünkü paltrowda göğüs dekoltesi verecek bir göğüs yok ve bunlardan kaçması gerekirken o ısrarla bir dekolte vermeye çalışmış ama başaramamış o çabası da olmasa bu elbiseyle gecenin şıklarına girebilirdi ama o eksi puanla gecenin vasatları arasındaydı paltrow.
HAILEE STAINFELD: yaşına göre harika bir seçim yapmıştı genç yıldız eski törenlerde yaşıtlarının düştüğü hataya düşmemiş ve dekolte vermeye yada seksi olmaya çalışmamıştı o yüzden kesinlikle süper bir seçimdi ama yine de oscar töreninden çok mezuniyet balosunda giyilecek bir elbise olduğu için her ne kadar harika bir seçim olsa da özellikle topuz saçlarıyla ve taktığı taçla lise mezuniyetine giden sevimli bir genç kız havasındaydı ve bu da onu gecenin vasatları arasına soktu.
REESE WITHERSPOON: oscarlı yıldız bu sene sade bir elbiseyi tercih etmişti ne fazla şıktı ne de rüküş siyah uzun elbisesi göğüs bölümünde beyaza dönüyor ve siyahla beyazın uyumunu güzel yansıtıyordu ama witherspoon a yapılan makyaj onu fazla yaşlı göstermişti yani makyözünün mağduru oldu diyebiliriz ve gecenin vasatları arasına girdi böylelikle reese witherspoon.
rüküşler ve vasatlardan sonra gelelim gecenin şıklarına bu geceye damgasını vuran 6 şık yıldızı şıklık derecelerine göre sıralamaya başlayalım.
6-JENNIFER LAWRENCE: a winters bone filmiyle oscar a aday olan genç yıldız sade kırmızı elbisesiyle ve harika saç makyaj uyumuyla gecenin şıklarından oldu, göğüs dekoltesinde gayet ölçülüydü bileğinde ve kulağındaki takıların uyumuda onu bu gecenin en dikkat çekici bayanlarından biri yaptı.
5-NATALIE PORTMAN: bu geceye hem en iyi kadın oyuncu oscarını alarak damga vurdu hem de elbisesiyle hamile olmasına rağmen giydiği elbise onu son derece şık ve tatlı göstermişti saçlarının yandan omzuna düşmesi ve yerinde göğüs dekolteside elbisesiyle beraber ona artı puan kazandıran detaylardı ve bu detaylarla gecenin şıkları arasına girmeyi başardı portman.
4-HALLE BERRY: kısa saçlarına rağmen o kadar şık o kadar hoştu ki gecenin şıklarına girmekte zorlanmadı berry makyajı açık ara gecenin en iyi makyajıydı bi kere ve ten renginin verdiği avantajıda kullanarak seçtiği elbise berry ye çok yakışmıştı. omzunu tamamen açıkta bırakan straplez elbisesi vücut hatlarını gösterecek şekilde darlaşarak aşağıya kadar inmişti ve bu berry yi adeta bir kraliçe gibi gösterdi gece boyunca dolayısıyla gecenin şıkları arasına da rahatlıkla girdi berry.
3-MILA KUNIS: black swanda portman a eşlik eden ve gelecek vaad eden kunis gecenin en şıklarındandı lila rengi ve son derece cesur elbisesi ona çok yakışmıştı herkesin cesaret edemeyeceği ve yakıştıramayacağı kadar zor bir elbiseydi sıradan basmakalıp bir elbise değildi biraz salaş biraz seksi ve biraz da karışıktı ama kunis bu elbiseyi son derece başarılı taşıdı gece boyunca aşırı göğüs dekoltesi bile göze batmadı saçları biraz daha başarılı olsa daha üst sıraları zorlayabilirdi ama son derece şık yıldızların olduğu bu gecede 3.lük de büyük bir başarı olsa gerek.
2-SCARLETT JOHANSSON: dünyanın açık ara en güzel kadını olan scarlett bu geceye de üstelik hiçbir dalda aday olmamasına rağmen damga vurdu hem güzelliğiyle hem de şıklığıyla. Baştan aşağıya kadar dantelli olan elbisesi üzerine muhteşem oturmuştu makyajı ve ona ayrı bir hava katan dağınık saç şekliyle gecenin en şıkları arasına girdi scarlett kıyafetini tamamlayan yüzüğüde harikaydı ve inanılmaz sırt dekoltesi de scarlett i gecenin en şıkları arasına sokmada önemli bir etkendi tek eksisi maalesef kolundaki o renkli dövmeydi normal hayatta güzel olsa da böyle gecelerde eksi hanesinde yazılıyor bu detaylar ama ona rağmen gecenin en şık 2. güzeli oldu JOHANSSON.
1-ANNE HATHAWAY: gecenin sunucularından biri olarak kırmızı halıda da kesinlikle kendisinden bahsettirmesi gerekirdi ve bahsettirdi de valentino imzalı kırmızı elbisesiyle kırmızı halıda adeta bir kuğu gibi süzüldü hathaway o gece, omzu tamamen açıkta bırakan straplez elbisesi aşağılara doğru gül motifleriyle daha da şık bir görünüm kazanıyordu elbisesine uygun kıpkırmızı rujları ve kırmızı ojeleriyle adeta kırmızı halıyla bütünleşti o gece hataway tek eksiği ise maalesef aşırı beyaz teniydi biraz bronz olsa o elbise ona çok daha iyi oturacaktı ama o kadar kusurda olsun artık diyip gecenin en şık bayanı seçtim ANNE HATHAWAY i.

p.s: kırmızı halıdan geçenlerin tüm fotoğraflarına http://www.imdb.com/features/oscars/2011/gallery/11_oscars_arrivals linkinden ulaşabilirsiniz.

24 Şubat 2011 Perşembe

OSCAR TAHMİNLERİM


Evet 28 Şubat Pazar gecesi yani 3 gün sonra dünyanın en büyük gösterisi olan Oscar töreni yapılacak Kodak Theatre da ve bu senede Oscarlar o muhteşem törenle dağıtılacak, en son yazımı da Oscar adaylarının açıklandığı gün yazmıştım ve o günden bu güne filmler izlendi bazı filmleri 2 hatta 3 kere izledim ve şimdi hangi dalda hangi film Oscarı kazanır ayrıntılı yorumlarımla sizlerle paylaşacağım.
p.s: Oscarda ödüllerin veriliş sırasına göre yazıyorum.
En iyi Yardımcı Kadın:
Bu dalda 2 favorim var aslında, diğer 3 kişinin alma şansı yok. The Fighter filmiyle Amy Adams alamaz aynı şekilde Jacki Weaver Animal Kingdom ile alamaz ve Hailee Stainfeld de genç oyuncu kontenjanından listeye girmiş o da her ne kadar yaşına göre gayet iyi oynasa da maalesef alamaz bu ödülü, geriye The Fighter ile Melissa leo ve The Kings Speech ile Helena Bonham Carter kalıyor ve %80 Melissa leo kazanacaktır en iyi yardımcı kadın oscarını çünkü screen actors guild ödülünü ve golden globe u alarak tescillendirdi oyunculuğunu ve gerçekten anne rolünü iyi oynadı, Carter ise %20 de olsa alabilir bu ödülü çünkü o da bafta da en iyi yardımcı kadın ödülünü kazandı ama bu yeterli olmaz bence Oscar için, benim favorim Melissa Leo.
En iyi Yardımcı Erkek:
Bu dalda da ödülü hak eden 2 oyuncu var diğer 3 oyuncu zaten kontenjanı doldurmak için dahil edilmişler listeye. John Hawkes-The Winters Bone, Mark Ruffalo-The Kids Are Allright ve Geoffrey Rush-The Kings Speech sadece aday alma şansları hiç yok, The Town ile Jeremy Renner gerçekten çok iyi bir ganster kompozisyonu çiziyor ama yinede bu rol ona Oscar getirmez kazanırsa üzülmem ama büyük süpriz olur ona da %20 veriyorum o yüzden %80 i de tabiki The Fighter ile Christian Bale a veriyorum gerçekten muhteşem oynuyor ve bu oyunuyla da bu ödülü kazanacak Bale.
En iyi Özgün Senaryo:
Adaylarımız Another Year-Mike Leigh, The Fighter-Scott Silver, Inception-Christopher Nolan, The Kids are Allright-Lisa Cholodenko ve The Kings Speech-David Seidler.
Burda da yine 2 adayım var aslında adaya falan gerek yok Inception açık ara almalı bu ödülü ama Oscarın Nolan a karşı önyargısı beni bu ödülde The Kings Speech e yaklaştırıyor umarım Inception alır ama sanki The Kings Speech alacak özgün senaryo Oscarını.
En iyi Uyarlama Senaryo:
Bu dalda adaylarımız ise 127 Hours-Danny Boyle,The Social Network-Aaron Sarkin, Toy Story 3-Michael Arndt, True Grit-Coen kardeşler ve de Winters Bone-Debra Granik, bu dalda sanırım The Social Network açık ara alacaktır başka favorisi yok bu dalın Toy Story 3 e verebilirler mi zor ama hani illa süpriz çıkarsa o çıkar ama The Social Network diyorum ben uyarlama senaryo oscarını alacak film için.
En iyi Animasyon:
Bu dal belkide kazananı belli tek dal diğer 2 film boşuna diyebiliriz ama yine de bu senenin en iyi 3 animasyonu aday How to Train Your Dragon ve The Illusionist aday oldukları için gurur duysunlar bu senenin en iyi animasyon oscarını Toy Story 3 aldı bile.
En iyi Yabancı Film:
Kyodontas(çok ama çok farklı ve Oscar a göre de çok iddalı bir film nasıl aday gösterildi onu bile anlamadım)-Yunanistan, In a Better World-Danimarka, Incendies-Kanada, Hors la loi-Cezayir ve Biutiful-Meksika bu dalda golden globe kazanan In a Better World ve Inarritu nun bardem kozlu Biutiful u yarışacaktır ama Incendies e de dikkat diyorum o da geriden gelip kazanan atlar gibi son anda süpriz yapabilir yunanistan ve cezayir filmlerinin hiç şansı yok ama ben In a Better World un alacağını düşünüyorum, bu dalda hiçbir şey belli olmaz hep ters köşe filmler kazanır bakalım bu sene ne olacak dediğim gibi In a Better World-Danimarka bence bir adım önde.
En iyi Kurgu:
Bu dalda adaylarımız 127 Hours-John Harris, Black Swan-Andrew Weisblum, The Fighter-Pamela Martin, The Kings Speech-Tariq Anwar ve The Social Network- Kirk Baxter bu sene bu dalı protesto ediyorum ben onu belirteyim, baştan sona kadar kurgusuyla insanı büyüleyen INCEPTION nasıl aday olmaz bunu anlamak mümkün değil o yüzden bu sene bu dalda kim kazanırsa umrumda değil çünkü benim oscarım bu dalda Inception un bu yüzden yorum yapmayacağım bu dalda.
En iyi Kadın Oyuncu:
Bu dalda Nicole Kidman oscar kazandığı The Hours filminden sonra (ki o filmde 2002 idi) adam gibi oyunculuk sergileyerek Rabbit Hole ile aday oldu, Annette Bening The Kids are Allright ile 4.kez aday oldu, Michelle Williams Blue Valentine ile aday oldu film harika ama Michelle bence aday olacak bir performans sergilememiş, Jennifer Lawrence Winters Bone filmiyle genç oyuncu kontenjanından aday oldu ve evet şimdi bu 4 adayı da unutalım çünkü kazananı yazıyorum Black Wwan ile ilk kez aday olan Natalie Portman ödülü kazanacak ama yinede hani çok büyük bir süpriz çıkarsa Anette Bening çıkar diye de ekleyelim ama %1 bile değil o süprizin çıkma ihtimali.
En iyi Erkek Oyuncu:
adaylar: Biutiful filmiyle çocuklarına bakmaya çalışan ve bakmak için illegal işler yapan bir babayı oynayan Javier Bardem, True Grit filmiyle ödül avcısı bir kovboyu oynayan ve geçen sene bu ödülü kazanan Jeff Bridges, The Social Network filmiyle facebook un kurusucu rolünü çok iyi canlandıran Jesse Eisenberg, 127 Hours filmiyle gerçek hayatta bir dağda mahsur kalan dağcıyı canlandıran ve gecenin sunuculuğunuda yapacak olan James Franco ve The Kings Speech filmiyle kekemelikten kurtulmaya çalışan VI. George u canlandıran Colin Firth bu dalında kazananı belli hatta bence en iyi kadın dan daha garanti ve kesin o yüzden süpriz e bile gerek yok 2.bir aday söylemeyeceğim kazanan The Kings Speech ile colin firth olacak.
En iyi Yönetmen:
Genelde Oscar da en iyi yönetmeni alan en iyi filmi de alır ama bu sene öyle olmayacak en iyi yönetmeni kazanan ile en iyi filmi kazanan farklı olacak en iyi yönetmende adaylar Black Swan ile Darren Aronofsky, True Grit ile Coen kardeşler, The Social Network ile David Fincher, The Kings Speech ile Tom Hooper ve The Fighter ile David o Russel bu dalda kazanan The Social Network ile David Fincher olacak ama şunu söylemekde yarar var bu film yönetmenin en iyi filmi değil sizde takdir edersinizki SE7EN, FIGHT CLUB, THE GAME, ZODIAC ve THE CURIOUS CASE OF BENJAMIN BUTTON gibi filmler yanında The Social Network gerçekten basit kalıyor ama Oscar da yönetmenler dalında hep zamanı gelenlere verilir bu senede bu az önce yazdığımız filmlerin meyvesini toplayacak ve hak etmediği bir filmde de olsa o hak ettiği ödüle kavuşacaktır David Fincher.
En iyi Film:
Veee gelelim Oscar töreninin en son açıklanan dolayısıyla en önemli ödülüne bu dalda adaylar geçen sene 10 a çıkarılmıştı ve ben bunu onaylamamıştım, 10 film bence çok fazla neden derseniz asla hak etmeyen filmlerinde sayı 10 olduğu için aday gösterilmesi, sayı 5 iken aday olan filmlerin hepsinin bir ağırlığı vardı ama 10 a çıktıktan sonra az sonra yazacağım adaylardan asla aday olamayacak olan filmler aday oluyor bu yüzden umarım tekrar 5 e düşürülür en kısa zamanda en iyi film adayları.
Bu senenin 10 adayı: 127 hours, black swan, The Fighter, Inception, The Kids are Allright, The Kings Speech, The Social Network, Toy Story 3, True Grit ve The Winters Bone.
10 film o kadar abartı ki en iyi animasyonda aday olan Toy Story 3 burda da aday düşünün yani ayrıca The Winters Bone ve The Kids are Allright asla ama asla hak etmiyorlar Oscar a aday olmayı ama 10 olunca mecburen aday oluyorlar neyse biz kim kazanır a geçelim aslında bu 10 adaydan açık ara en iyi film Inception ve o almalı ama tabiki Oscar da bu tür filmler asla kazanamaz bilimkurgu Oscarın kültüründe yoktur o yüzden 2 favorimiz var bu sene biri tüm eyalet ödüllerini ve golden globe u kazanan The Social Network diğeri de sektör ödüllerini(sag,dga,pga) ve baftayı kazanan The Kings Speech, The Social Network ancak golden globe kazanır kalıcı bir film değildir izlenir geçilir türü filmlerdendir ama The King Speech bir kralın yaşamından kesit sunan ve gerçekten kaliteli bir filmdir ve Oscarı genelde böyle filmler kazanır dolayısıyla benim favorim bu sene The Kings Speech ve kazanacaktır da Oscar bazen saçmalar bu senede saçmaladı adaylarda ama filmlerde genelde kazanması gereken yani hak eden kazanır ve süpriz olacağını sanmıyorum The Kings Speech bu senenin en iyi film oscarını alacaktır.

26 Ocak 2011 Çarşamba

OSCAR ADAYLARI AÇIKLANDI...


25 Ocak itibariyle Oscar adayları açıklandı 27 Şubatta da ödüller sahiplerine Kodak Theatre da yapılacak törenle verilecek The King's Speech 12 dalda aday olarak bu senenin liderliğini kimseye kaptırmadı, Coen kardeşlerin re-make yapımı True Grit ise 10 dalda aday oldu ve açıkçası beni şaşırttı bu kadarını beklemiyordum, Inception da 8 dalda aday oldu ama özellikle 2 dalda aday gösterilmeyerek herkesi şaşırttı hatta akademiye ağır eleştiriler yapıldı bu yüzden(az sonra ayrıntılı açıklayacağım), The Social Network de Inception gibi 8 dalda adaylık aldı bu sene.

Fazla süpriz olmadı adaylıklarda ama yinede bir kaç dalda skandal denilecek şeyler oldu bunların ilki en iyi yönetmen dalında yaşandı Christopher Nolan Inception gibi masterpiece ile ilk 5 e giremedi mesela oysa The Fighter-David o.Russel ya da True Grit-Coen kardeşler yerine kesinlikle Nolan olmalıydı ilk 5 te , diğer bir skandal ise en iyi kurgu dalında yaşandı Inception ı izleyen herkes kurgusuna hayran kalmıştır ve film o kurgusu sayesinde bu kadar ilgi görüp kült mertebesine ulaşmıştır ama akademi direk adayları açıklamadan Inception a vermesi gerekirken en iyi kurgu oscarını, adaylar arasına bile almayarak büyük bir skandal a yol açtı, bu 2 skandal dışında bunlar kadar olmasada yine hatalı seçimler yaptı akademi mesela en iyi film dalında (10 filme çıktı geçen sene) Blue Valentine kesinlikle olmalıydı ama akademi Toy Story 3 ü hem en iyi animasyonda hem de en iyi filmde adaylıklarına soktu , bunun dışında en iyi erkek adaylıklarında Buried filmiyle inanılmaz bir oyunculuk sergileyen Ryan Gosling olmalıydı bu da büyük bir haksızlık oldu, en iyi kadın adaylıklarında da Another Year filminde çok başarılı bir kompozisyon çizen Lesley Manville olmalıydı en azından Michelle Williams yerine onun olması daha adaletli bir seçim olurdu ve son olarak en iyi yabancı film adaylıklarında Yunanistan yapımı Kyodontas-Dogtooth filminin ilk 5 e girmesi beni şok a uğrattı filmi izlediğiniz zaman bana hak vereceksiniz bu film değil ilk 5 te ilk 9 da bile olmamalıydı diye düşünüyorum.

Evet oscar törenlerinde hep bi sansasyon olur ama bu sene daha adaylıkların açıklanmasıyla başladı skandallar, 27 Şubat da izleyip göreceğiz kimlerin kazanacağını ve 26 Şubatta kimlerın kazanacağını ayrıntılı bir yazıyla yazacağım umarım hak edenler kazanır.

21 Ocak 2011 Cuma

2.Yarı Başlarken...

Ve büyük gün geldi yaklaşık 3 saat sonra 2010-2011 sezonu 2.yarısı Beşiktaş-Bucaspor maçıyla resmen başlayacak bu yazımda 2.yarıda neler olacağını ve kimlerin şampiyonluk şanslarının olduğunu yazacağım.
Öncelikle Beşiktaştan başlayalım önce Quaresma sonra Gutiyi aldı ve bu 2 bombaya devre arasında Simao Almeida ve Fernandes gibi Portekiz milli takımının 3 asını daha ekledi ve kağıt üstünde ligde şuanda açık ara en iyi kadro Beşiktaşta fakat 17 maçın 17sinide kazansa acaba şampiyon olabilirmi zor gibi gözüküyor çünkü lider Trabsonspor ilk yarı sadece 9 puan kaybetmiş ve eğer ilk yarıdaki performansını gösterirse zaten Beşiktaş 17 de 17 yapsa(ki bu kadro 17 maçıda kazanabilecek güçte bir kadro)bile şampiyon olamaz, zaten başta başkan olmak üzere Schuster ve futbolcular amaçlarının şampiyonlar ligine katılmak olduğunu söylüyorlar ve bu kadronun gelecek sene çok iyi işler yapacağını belirtiyorlar.

Fenerbahçeye gelirsek liderle arasında 9 puan fark var Bursasporla ise 4 puan ama 2.hafta çok önemli onlar için kendi sahalarında oynayacakları Trabzon maçını kazandıkları takdire fark 6 ya düşer ve kalan 14 haftada herşey olabilir o yüzden Fenerbahçe öncelikle ilk 2 haftayı kayıpsız kapamak zorunda şampiyonluk için ve Aykut Kocaman ın elinde sadece lig kaldı önce şampiyonlar liginden elendiler sonra avrupa liginden ve ardından kupada 3 te 3 yaparak sıfır çektiler ellerinde tek lig kaldı ve buna sıkı sıkıya sarılmak zorundalar 17 hafta uzun ve 18.hafta Trabzon maçı Fenerin kaderini belirleyecek maç olacaktır.

Bursaspor a gelirsek ilk yarı geçen seneki ilk yarıya göre daha fazla puan topladılar üstelik şampiyonlar ligide vardı 1 puan toplayıp elendiler ve artık sadece tek kulvarda yarışacaklar o da lig ve kadro olarak en oturmuş kadro Bursada var üstelik gol yollarında son derece etkili olan Glasgow Rangers ın forveti Kenny Miller ı aldılar bu da gol yollarında sıkıntı yaşamayacaklarını gösteriyor ve liderle arada sadece 5 puan fark var her ne kadar liderle yapacakları maç deplasmanda olacak olsada ben bu sene şampiyonlukta en favori takımın Bursaspor olduğunu düşünüyorum ve sanırım 2.şampiyonluklarını üstelik üst üste kazanacaklar.

Trabzonspor yönetimi futbolcusu ve Şenol hocaya sorsalardı ilk yarı kaç puan toplamak istersiniz diye eminim kimse bu puanı söylemezdi gerçekten inanılmaz bir ilk yarı geçirdiler sadece 9 puan kayıp yaşadılar Fenerbahçe,Galatasaray,Beşiktaş ı yendiler ama 2.yarı bu 3 takımlada istanbulda oynayacaklarını söyleyelim öncelikle sonra da hemen ekleyelim Trabzonspor camia olarak hemen karışmaya müsait bir camia ve üst üste gelecek 2 mağlubiyet hemen etkileyecektir takımı kadro olarakda tecrübeli oyunculardan kurulu değiller ve bu da ligin sonlarına doğru olacak baskı altında ezilmelerini kolaylaştıracaktır ve 2. ile 5 3.ile 9 puan fark olsada bu senede maalesef trabzonspor şampiyon olamayacaktır diye düşünüyorum bu sene Bursaspor şampiyonluk ünvanını koruyacaktır 2.ise ya Trabzonspor ya da Beşiktaş olacaktır.
Tüm takımlarımıza başarılar hak eden iyi oynayan kazansın.

12 Ocak 2011 Çarşamba

GOLDEN GLOBE YAKLAŞIRKEN...


Aralık-Ocak-Şubat aylarını sevmem çünkü soğuk havadan nefret ederim ama işe sinema açısından bakarsak en sevdiğim 3 ay Aralık,Ocak ve Şubat çünkü en kaliteli filmlerin vizyona girdiği aylardır ve bu 3 aya ödül mevsimi de diyebiliriz önce Golden Globe sonrasında sektör ödülleri(Screen Actors,Producers,Writers,Directors),Bafta ardından Independent Spirit ve sonunda OSCAR töreni ile sonlanır bu soğuk ama sinema açısından oldukça sıcak 3 ay.
Golden Globe adayları açıklandı hatta 16 Ocakta yani bu pazar kazananlar açıklanacak bende her sene olduğu gibi büyük bir keyifle tüm filmleri izledim tek tek 2 filmi bulamadım maalesef ama onlarıda oscar törenine kadar elbet izlerim şimdi adayları ve değerlendirmelerimizi yazalım.

EN İYİ FİLM DRAMA:

Adaylar Black Swan,The Fighter,Inception,The Kings Speech,The Social Network.

Black Swan: Darren Aronofsky nin son başyapıtı ve gerçekten çok iddalı bir film iddasını hem kurgusundan hem de oyuncularından dolayı arttırıyo Globe için karşısında çok iddalı filmler var o yüzden işi çok zor Oscarı kesin alamaz ama Globe da süpriz yapabilir.

The Fighter: ya filmi çok abarttılar ya da ben anlamadım ama bence tabiki ilki yani klasik boks filmi ve bu filmden çok daha iyi boks filmleri var en başında Cinderella Man diyebilirim bu film bu daldaki adayların en zayıfı oyunculuklar harika o ayrı Mark Wahlberg, Christian Bale, Amy Adams ve Melissa Leo(ki hepsi oyunculuk dallarında adaylar) harika oynuyorlar ama film bence vasat.

Inception: 2000-2010 arası çekilen en iyi film hangisi deseler açık ara INCEPTION derim işte öyle bir film ama ödül törenleri için bu tür filmler hep adaylıktan öteye geçemeyen filmler olmuştur bu dalın açık ara en iyisi kalite bakımından ama dediğim gibi ödülü alamaz alırsa harika olur ve almalıda ama işte bilimkurgular sinemanın her zaman üvey çocukları olmuştur o yüzden adaylıkla yetinecektir.

The Kings Speech: bu senenin oscar galibi diyorum evet daha Oscara çok var ve biz Globe adaylarını değerlendiriyoruz ama olsun Globeları kazananlar son senelerde Oscarı alamıyorlar sadece Slumdog Millionaire istisna olarak araya girdi o yüzden umarım Globe u alamaz ama oscarı alır çünkü bu senenin en iyi filmlerinden biri ve kesin izlenmeli.

The Social Network:
Bence Globe u bu dalda kazanacak film bu filmdir sebebi ise Globe tarzı film bu film Oscarı asla alamaz bu filmler o senenin popüler filmleridirler bir rüzgar tuttururlar ve o rüzgarla bi kaç ödül alırlar bknz: Brokeback Mountain,Avatar vsvs.
Eyalet ödüllerinin hepsini süpürdü ve Globe a da çok güçlü geliyor alırmı alır şaşırmam ama hakeden o mu değil.
p.s: film güzel evet facebook un kuruluş hikayesi daha ne olsun ama sadece seyirlik.

EN İYİ FİLM MÜZİKAL-DRAMA:

Adaylar Alice in Wonderland, Burlesque, The Kids Are All Right, Red ve The Tourist.

Alice in Wonderland: Tim Burton un son harikası ve tabiki başrollerde ebedi dostu ve oyuncusu Johnny Depp var film 3 boyutlu izlendiğinde muhteşem bir görsel zevk veriyor ama bence bu dalda sadece aday olmak için aday ödül alacak kadar iyi değil.

Burlesque: Cher ve Cristina Aguilera oynuyor farklı bir müzikal ama bu dalın en zayıf filmi.

The Kids Are All Right: Bu dalın kazanan filmi olacaktır filmde keyifli oyuncularda harika Annette Bening ve Julianne Moore süper oynamışlar iki lezbiyeni, Mark Ruffalo da iyi filmde kötü bir şey bulamazsınız keyifli bir film ve bu ödülü alır.

Red: Tamamen şöhretler geçidi(Morgan Freeman,Bruce Willis,Helen Mirren,John Malkovich) başka bir şey değil o yüzden sevmedim bu filmi ben zayıf ve kalitesiz sadece oyuncularından dolayı izlenir.

The Tourist: Angelina Jolie ve Johnny Depp varsa başrollerde o film her şekilde izlenir hatta böyle kötü bir film olsada izlenir ama ödül kazanamaz hatta aday olmasıda tamamen aday kontenjanını doldurmak için.

EN İYİ ERKEK OYUNCU DRAMA DALI:

Bu dalda adaylar Jesse Eisenberg-The Social Network, Colin Firth-The Kings Speech, James Franco-127 hours, Ryan Gosling-Blue Valentine ve Mark Wahlberg-The Fighter.
Genç oyuncu jesse eisenerg iyi oynamış olsada bu dalda ödülü alacak sonuncu kişi olur Mark wahlberg de ringde çok iyi düvüşmüş ama ödül onunda hakkı değil Ryan Goslin in Blue Valentine ını izlemedim maalesef, 127 hours ile James Franco çok iyi rol çıkarmış olsa da bu ödülü rahat bir şekilde The Kings Speech ile Colin Firth alacaktır.

EN İYİ KADIN OYUNCU DRAMA DALI:

Bu dalda adaylar Halle Berry-Frankie and Allice, Nicole Kidman-Rabbit Hole,Jennifer Lawrence-Winters Bone,Natalie Portman-Black Swan ve Michelle Williams Blue Valentine.
Halle Berry klasik oyunculuğunu sergilemiş zaten iyi oyuncu ama bu ödülü ona vereceklerini düşünmüyorum, Kidman da uzun zaman sonra ben oyuncuydum ve hala oyuncuyum dedirtecek bir performans sergilemiş gerçekten başarılı bir kompozisyon ama ondan daha iyiside var, genç oyuncu Jennifer Lawrence gayet ümit veren bir performans sergilemiş gelecek için bende bu sektörün önemli oyuncularından olacağım mesajı vermiş, Blue Valentine izlemedim maalesef o yüzden Michelle Williams hakkında bir şey diyemeyeceğim ama sanırım Black Swandaki Portman dan daha iyi oynamamıştır bu ödülü Natalie Portman harika oynadığı balerin rolüyle kazanacaktır.

EN İYİ ERKEK OYUNCU KOMEDİ MÜZİKAL DALI:

Johnny Depp iki filmle aday bu dalda hem Alice in Wonderland hem de The Tourist ile ama ikisiyle de kazanacağını sanmıyorum,Paul Giamatti Barney's Versionda çok iyi herzamanki gibi döktürüyor, Jake Gyllenhaal Love and Other Drugs filminde sıradan bir oyunculuk sergilemiş bildiğimiz romantik komedi yani ve son olarak bu dalda Kevin Spacey Casino Jack ile resmen rol kesmiş bu dalda adayım o yüzden kesinlikle Spacey olacak ama yinede Giamatti de alırsa şaşırmam.

EN İYİ KADIN OYUNCU KOMEDİ MÜZİKAL DALI:

Genç oyuncu Emma Stone Easy A adlı gayet eğlenceli filmde filmi tek başına götürüyor çok iyi oynamış ama çok daha güçlü rakipleri var yinede eğer tek rakibi Angelina Jolie olsaydı The Tourist filmiyle ben Emma alır derdim çünkü Angelina bence kontenjan doldurmak için aday gösterilmiş. Anne Hathaway de aynı partneri Jake Gyllenhaal gibi normal bir komedi performansı sergilemiş Love and Other Drugs filminde o yüzden bu ödülü onunda kazanma ihtimali yok denecek kadar az sona sakladığım 2 harika oyuncu ise Julianne Moore ve Annette Bening The Kids are All Right filminde 2 lezbiyeni gayet başarılı oynamışlar ve ödülü ikisinden biri kazanacaktır ve bu Annette Bening olacaktır.

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU DALI:

The Kings Speech ile yılların oyuncusu Geoffrey Rush yine kendine hayran bırakıyor izleyenleri, The Social Network ile Andrew Garfield ise ortalama üstü oynamasına rağmen rakipleri gayet güçlü olduğundan sadece aday olarak onore edilmekle kalacaktır, yılların eskitemediği büyük oyuncu Michael Douglas(2 gün önce kanseri yendiği açıklandı) Wall Street 2 ile yine harika oynamış ilk filmle oscarı almıştı acımasız borsacı gekko rolüyle ama bu filmde o performansına çıkamıyor,bu dalda en önemli iki adaydan biri The Town filmiyle Jeremy Renner izleyenler sana o rolden dolayı küfrediyorsa sen o rolün hakkını vermişsindir Renner da The Town da rolünün hakkını verdiğini yediği küfürlerle kanıtlıyor ama yinede benim adayım The Fighter da çok iyi oynayan Christian Bale bu ödülü Renner ın elinden kapacaktır.

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU DALI:

The Fighter filminden iki adayımız var biri boksörümüzün sevgilisi rolüyle Amy Adams diğeride annesi Melissa Leo ikiside gerçekten başarılı performanslar sergilemişler ama bu ödülün bu filmden bir oyuncuyua gideceğini düşünmüyorum, Animal Kingdom filminde Jacki Weaver bir mafya ailesini ayakta tutmaya çalışan kadını oynuyor gayette başarılı ve bu dalın en önemli adaylarından alırsa kimse şaşırmasın ama benim ondan daha güçlü bir adayım olacak, Black Swan ile Mila Kunis de şu zamana kadar sergilediği oyunculuk profilinin tamamen dışına çıkıyor ve ben iyi oyuncuyum dedirtiyor ama benim bu daldaki adayım The Kings Speech filmiyle Helena Bonham Carter otoriteler ona şans vermiyorlar ama ben onun alacağını düşünüyorum eğer alamazsa Jacki Weaver kazanacaktır ama umarım Helena Bonham Carter alacaktır.

EN İYİ YÖNETMEN:

The Fighter filmiyle usta yönetmen David o.Russel,The Kings Speech ile Tom Hooper, Black Swan ile Darrren Aronofsky adaylar gayette iyi filmler çekmişler ama bu ödülün asıl 2 adayı The Social Network ile David Fincher ve Inception ile Christopher Nolan ve kesinlkle Nolan almalı o inanılmaz filmiyle sonuna kadar hak ediyor bu ödülü ama maalesef Fincher a verecekler umarım hak eden kazanır ve Nolan alır Fincher iyi bir film çekmiş olabilir ama Inception ile The Social Network asla kıyaslanmaz o yüzden Christopher Nolan almalı.

EN İYİ ANİMASYON FİLMİ:

Geçen seneye göre daha vasat animasyonlar çekildi bu sene ve adaylardan The Tangled,Despicable Me, How to Train Your Dragon sadece kontenjan dolsun diye adaylar ve bu ödülü kazanacak anime de belli Toy Story 3 ama benim gönlümün kazananı kesinlikle The Illusionist animasyonu, çok sıcak ve içten bir anime ve onun hak ettiğini düşünüyorum ama maalesef Toy Story 3 bu senenin kazananı olacaktır.

EN İYİ YABANCI FİLM:

Danimarkadan In a Better World, İtalyadan I am Love, Fransadan The Concert, Rusyadan The Edge ve Meksikadan Biutiful bu seneki adaylarımız. İtalyan filmini hiç beğenmedim ve bana hayır güzel film diyenlerede sadece gülerim The Concert gerçekten süper bir film ve bu dalın favorilerinden Rus yapımı da kesinlikle izlenmesi gereken 2.dünya savaşı zamanında geçen gerçek bir hikaye, Danimarka filmide hani vakit geçirmek için izlenebilecek filmlerden Meksika yapımı Biutiful ise maalesef bulamadığım için izleyemediğim 2.film globe adaylarından(Blue Valentine dan sonra) o yüzden her ne kadar favori Biutiful diye konuşulsa da ben onu izlemediğim için izlediğim 4 film içinden en beğendiğim filmin The Concert olduğunu söyleyeyim bakalım kim kazanacak bu sene ama umarım The Concert alır gerçekten çok iyi bir hikaye ve herkes izlemeli.