12 Ocak 2018 Cuma

PARİS




2018’e yurt dışında girme planımız vardı, uzun bir süre düşündük nerede girsek diye sonra şıkları ikiye indirdik Paris ve Berlin olarak, çok düşündük ve sonunda Paris’e gitmeye karar verdik. 30 aralıkta Türk Hava Yolları'nın TK1823 Sefer numaralı 11.10 uçağıyla Paris’e gittik. Uçuş süresi 3 saat 45 dakika ama şu an Paris'le aramızda 2 saat gibi bir fark olduğu için 14.55’de indiğimiz Paris'te 2 saat farkın avantajını kullanarak 12.55’te inmiş olduk. Pasaport sırasında yaklaşık 1 saat bekledikten sonra havaalanından otelimize gitmek için yola koyulduk. Paris'te iki havaalanı var biri Orly diğeri Charles De Gaulle, THY Charles De Gaulle havaalanına iniyor, Charles De Gaulle’den Paris merkezine gitmek için hem tren hem otobüs seçeneği var ama otobüse hiç gerek yok, trenle gitmek çok daha hızlı.

THY Cdg’de 1.terminale iniyor, şehir merkezine giden RER B trenleri 3.terminalden kalkıyor, 1.terminalden 3.terminale Cdgval adlı shuttle’larla gidiyorsunuz, 3.terminalde indikten sonra 10 euro vererek tren bileti alıyorsunuz ve RER B trenine binerek şehir merkezine gidiyorsunuz, yaklaşık 35 dakika süren yolculuktan sonra Paris'e ulaşıyorsunuz. Paris merkezinde inmek için Gare du nord durağında inmeniz gerekiyor fakat biz bizim otelimiz Porte d’italie durağında olduğu için Chatalet durağında inip bir aktarma yaparak otelimizin olduğu durak olan porte d’italie’de indik, otelimize yerleştikten sonra vakit kaybetmeden Opera’ya gitmek için tekrar metroya bindik. Metro’da isterseniz 1 günlük bilet alabilirsiniz ücreti 12 euro, tekli bilet almak isterseniz ücreti 1.90 euro. biz normalde 2 günlük bilet alacaktık ama yılbaşından dolayı 31’i ve 1’inde toplu taşıma ücretsiz olduğundan 30’unu birer bilet alarak geçirdik. 

Otelimize yerleştikten sonra metroyla Opera durağında inerek bence Paris'in merkezi olan Opera ve La Fayette’i gezmeye başladık. yılbaşı arefesi olduğundan sokaklar çok kalabalıktı, La Fayette inanılmaz güzel süslenmişti, gezmek için sadece 2 günümüz vardı ve 2 gün Paris için kesinlikle yeterli bir süre değildi, o yüzden biraz daha hızlı bir şekilde gezmemiz gerekiyordu, Opera ve La Fayette’i gezdikten sonra Concorde meydanına gittik, Concorde meydanı gerçekten inanılmaz bir meydan lüks markaların yanyana ışıltılı camlarında gezerek Paris'in o ihtişamlı güzelliğini hissettik.

Concorde meydanını gezdikten sonra Sacre Coeur bazilikasını görmek için Montmarte tepesine çıktık, Montmarte tepesine gitmek için Anvers metro durağında inip ordan fünikülere biniyorsunuz, füniküler 2 dakikada sizi Montmarte tepesine çıkarıyor, Sacre Coeur bazilikası sizi tüm ihtişamıyla karşılıyor, gerçekten hayranlık uyandıracak kadar güzel Sacre De Coeur, biz gittiğimizde saat 20 olmuştu ve insanlar ibadetlerini yapmak için içine giriyorlardı, giriş ücretsiz olunca kapısında sıra olmuştu doğal olarak. 

Sacre de coeur’u gördükten sonra sırada Moulin Rouge vardı, planımız Moulin Rouge’u gidip görmek ve sonra gelip Montmarte tepesinde bir cafeye oturup şaraplarımızı içerek Montmarte’ın keyfini çıkarmaktı, Sacre Coeur’dan Moulin Rouge yürüyerek 1 km uzaklıktaydı ve yokuş aşağı iniliyordu, yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüşten sonra Moulin Rouge’a ulaştık, Moulin Rouge dünyanın en meşhur müzikali ve gerçekten burayı görmek için dünyanın dört bir yanından insanlar geliyor, ben 2001 senesinde Nicole Kidman’ın başrolünde oynadığı Moulin Rouge filmini izledikten sonra bir gün buraya gideceğim demişti ve 2017’nin son günlerine kısmet oldu bu inanılmaz güzellikteki yeri görmek, içine girip gösteri izlemek de bir gün nasip olur inşallah şimdilik dışardan görmek bile yetti. 

Moulin Rouge’u da gördükten sonra tekrar Montmarte tepesine çıkmak için yola koyulduk, gelirken yokuş aşağı olduğu için 15 dakikada geldiğimiz yeri bu sefer 24 dakikada çıktık çünkü ciddi bir yokuş vardı, Montmarte tepesi Sacre Coeur bazilikasından bağımsız olarak da çok güzel bir yer, cafeleri ve sokak sanatçılarıyla insanı çok iyi hissettiren bir tepe, üstelik Paris manzarası da ayaklarınızın altında, Eiffel kulesi de gözüküyor tepeden, bir cafeye girip şaraplarımızı içtikten sonra saat artık 22.30 olmuştu ve biz ciddi anlamda yorulmuştuk, bir gün sonra gezecek daha çok yerimiz olduğunu ve yılbaşı günü olduğunu da hesaba katarak hiç kalkmak istemesekte kalktık ve otelimize gitmek için metroya bindik. Otelimiz şehir merkezine biraz uzaktaydı ama çok sevimli güzel bir oteldi ve odamızın sıcacık olması da bu uzaklık dezavantajını bize unutturmuştu çünkü malum aralık ayında Paris biraz soğuktu ama odamıza girince bizi karşılayan o sıcaklık bize herşeyi unutturdu. 31 aralık uzun bir gün olacaktı o yüzden en azından 7 saat uyurarak enerjimizi toplamamız gerekiyordu ki zaten odamıza gelip kendimizi yatağa attığımız an bayıldık yorgunluktan.

31 aralık sabahı saat 8’de uyandık ve ilk işimiz kalabalıklaşmadan Louvre müzesine gidip gezmekti, müze biletini internetten skip the line avantajını kullanarak almıştım, yapacağımız tek şey metroya binip Palais Royal Muuse De Louvre durağında inmekti, otelden yaklaşık 25 dakikalık yolculuktan sonra Louvre metro durağında indik ve vakit kaybetmeden müzeye girdik desem tabi ki yalan olur, müzeye girmeden herkesin yaptığı gibi bizde müzenin o meşhur piramidinde fotoğraf çektik, hazır daha insan kalabalığı da yokken fırsattan yararlanıp çok güzel kareler çektik o meşhur piramitte ve fotoğraflarımızı çektikten sonra artık müzeye girebilirdik, girmeden önce Louvre’a 3 saat ayırmıştım kafamda saat 9 gibi girip 12 gibi çıkarız diye düşünmüştüm ama öyle olmadı açıkçası çıktığımızda saat 1 olmuştu ki gayet hızlı bir şekilde gezdik, yavaş yavaş gezdiğinizde bir tam gününüzü ayırmanız gerekiyor louvre’a. 

Louvre denince akla tabi ki Mona Lisa geliyor, bir sürü çok değerli ressamın paha biçilmez eserleri var ama yine de Mona Lisa’nın yeri çok ayrı ve Mona Lisa’nın olduğu salonda uzun kuyruklar oluşuyor ve tablonun başında 4-5 güvenlik duruyor, sırf Mona Lisa’yı görmek için 30 dakika bekledik üstelik müzeye ilk açılış saatinde girdiğimizi ve müzenin daha kalabalık olmadığını da düşünürsek eğer en kalabalık anında girsek sanırım minimum 1 buçuk saat sıra bekleyecektik, Mona Lisa'yı da gördükten sonra saat 1’de müzeden çıktık ve çok görmek istediğim Louvre müzesini görmenin verdiği mutlulukta Paristeki sonraki hedefimiz olan Eiffel kulesine gitmek için yola koyulduk. 

Paris denince akla tabi ki Eiffel kulesi geliyor, Paris'in en büyük simgesi olan Eiffel kulesi Paris'in olmazsa olmazlarından birisi, Paris'e gidipte Eiffel’e gitmemek tabi ki olmaz o yüzden Louvre’dan çıktıktan sonra yılın son gününde Eiffel’e gitmek için yola koyulduk, Louvre müzesinin bulunduğu metro hattından direk Eiffel’e gidilemiyor bir aktarma yapmak gerekiyor, aktarmamızı yapıp Eiffel kulesinin olduğu Champ de mars tour Eiffel durağında indik ve duraktan çıktıktan sonra dev bir kule bizi karşıladı, hep fotoğraflarda filmlerde gördüğümüz o kule tüm heybetiyle karşımızdaydı ve gerçekten çok görkemliydi.

Eiffel’e çıkmak için en az 1-2 hafta öncesinden internetten biletinizi almanız gerekiyor o da yetmiyor, önünde ciddi anlamda sırada bekliyorsunuz bizim o kadar vaktimiz olmadığından sadece bu güzelliği izlemekle yetinecektik, bir sonraki gelişimizde çıkarız artık en tepesine diyerek Eiffel’in o güzelliğini izlemek için herkesin gittiği Eiffelin tam karşısındaki adını açıkçası bilmediğim saraya benzeyen ve çok büyük bir avlusu olan yere gittik, herkes tabi ki Eiffel'le olan anısını ölümsüzleştirmek için bol bol fotoğraf çekiyordu biz de çoğunluğa uyalım dedik ve bol bol fotoğraf çektik. Eiffel tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu bundan daha güzel ne olabilirdi ki, Eiffel’de yaklaşık 2 saat geçirdik biz ona baktık o bize baktı bol bol fotoğraf çektik ve nutellalı krep yedik, aynı zamanda 5 kişilik bir sokak sanatçısı grubundan harika bir gösteri de izledik ve artık Eiffel’den ayrılma zamanımız gelmişti Paris'te daha gezilecek çok yer vardı ve bundan sonraki durağımız olan Parisin en az Eiffel kadar önemli simgelerinden biri olan Notre Dame kilisesine gitmek için yola koyulduk.

Notre Dame kilisesine gitmek için St Michel metro durağında inmeniz gerekiyor, Eiffel’den Notre Dame’a gitmek için hat değiştirmeniz gerekiyor, yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Notre Dame’ın önünden çıkıyorsunuz, Notre Dame da en az Eiffel kadar önemli hatta bence çok daha önemli bir yapıt ve kesinlikle Paris'e gelindiyse görülmesi gereken bir yapıt, onunda önünde çok uzun bir kuyruk vardı, insanlar girip ibadetlerini yapıyorlardı, biz Notre Dame’ı uzun uzun izlemek için hemen önündeki bir cafeye oturup şarap içtik, şaraplarımızı fonda Notre Dame kilisesinin olduğu bir yerde içmek gerçekten çok keyifliydi.

Paris'te bir cafeye oturursanız gözlemlerinizden şu çıkıyor insanlar ya şarap içiyor ya da şampanya, şampanya kültürü açıkçası bizim ülkede fazla yok ama Fransızlar için şampanya su gibi içilen bir içecek. Notre Dame’ı da gördükten sonra en sona bıraktığımız meşhur Champ Elyees caddesine gitmek için yola koyulduk, görmemiz gereken bir yapı daha kalmıştı ki o da zaten Champ Elyees caddesinin üstündeydi evet doğru bildiniz görülmesi gereken yapıtlardan biri de Arc de Triomphe’du, Champ Elyees caddesi çok uzun bir cadde ve üstünde 4-5 metro durağı var Arc de Triomphe’u görmek için Charles De Gaulle Etoile durağında inmeniz gerekiyor, o durakta inip yukarı çıktığınızda karşınıza devasa bir yapı çıkıyor işte o yapı Arc de Triomphe. 

Arc de triomphe Fransa'nın en önemli simgelerinden birisi ve genelde Fransızlar yılbaşını burada kutluyorlar, inanılmaz kalabalık oluyor yılbaşı gecesi Champ Elyees caddesi ve Arc de Triomphe’un önünde yeni yıla giriliyor.

Biz gittiğimizde saat daha 6’ydı ve daha cadde trafiğe kapatılmamıştı, acaba bu sene yılbaşı burada kutlanmayacak mı diye düşünmedim değil daha sonra Champ Elyees caddesini gezmek için Arc de Triomphe’dan uzaklaştık 2 saat gezdikten sonra tekrar geldiğimizde caddede bir tane bile araç yoktu, araç trafiğine kapatılmıştı, hava açıkçası çok soğumuştu ve hem biraz ısınmak için hem de yılbaşı kutlaması öncesi biraz dinlenmek için Arc de Triomphe’a yakın bir cafede oturup bir şeyler yedik içtik, enerjimizi depoladık ve ısındık, yılbaşı sebebiyle cafe 9’da kapandı ve bizde kafeden çıkıp yılbaşı eğlencesinin yapılacağı yere doğru gittik. Araç trafiğinie kapatılan caddede Arc de Triomphe’un yaklaşık 100 metre uzağında yerimizi aldık, daha yeni yıla 3 saat vardı ama cadde yavaş yavaş doluyordu, saat 10 olduğunda iğne atacak yer kalmamıştı caddede ve bizde kendi alanımızda sıkışıp kalmıştık ve hala insan akını vardı caddeye, saat 10 olduğunda Türkiye yeni yıla girdiğinden hemen yakınlarımızı arayıp yeni yıllarını kutladık ve tabi ki hep yapmak istediğim espriyi yaptım 2018 nasıl? kötüyse girmeyelim biz. 

Saat 10.30’da Champ Elyees caddesinde de eğlence başladı, iki dj eşliğinde harika müziklerle caddede yeni yıla girmek için büyük bir insan seli eğlenmeye başladı, saat 11.30 olduğunda Arc de Triomphe’a yansıtılan animasyonlarla yeni yıl heyecanı giderek arttı ve son 1 dakikadan geri sayım  başladığında artık herkes çığlıklar atıyordu, 10’dan geri sayımı ben de telefonumla çektim, gerçekten harika bir duyguydu yeni yıla Paris'te Champ Elyees’te girmek, çok eğlendik evet aynı oranda da üşüdük ama açıkçası değdi o üşümeye çünkü çok güzeldi yeni yıla girerken havai fişekler de patlatıldı ve eğlence 00.30’a kadar sürdü. 00.30’da eğlence bitti ama insanlar kendi aralarında eğlenmeye devam ettiler, normalde 2 dakika uzaklıktaki metro durağına 25 dakikada ancak yürüdük öyle bir kalabalık vardı, metroya bindik ve otelimize gittik ve sabah 11 uçağıyla İstanbul'a dönmek üzere bavullarımızı toplayıp uyuduk. 

30-31 aralıkta 2 gece 2 gün süren ve yeni yılı kutladığımız Paris tatilimiz gerçekten çok keyifli geçti, yazımın başında da dediğim gibi Paris için 2 gün gerçekten yeterli değil, Parisi doya doya gezmek için minimum 4 güne ihtiyacınız var, her ne kadar 2 günde baya bir yer gezsekte Orsay müzesine, Versay sarayına gidemedik ve daha da önemlisi Disneyland’a gidemedik, bu yerleri gezmek için Paris’e tekrar geleceğiz elbet ama bu geleceğimiz tarih kesinlikle yaz olacak çünkü yazın Paris'in keyfi daha güzel çıkarılır diye düşünüyorum, üşümeden ve daha çok yürüyerek Paris'i keşfetmek daha eğlenceli olacaktır ama yine de 2 günlük kısa ve soğuk Paris gezimizden biz çok keyif aldık. 2019’da tekrar görüşmek üzere AU REVOİR PARİS.