28 Şubat 2010 Pazar

2010 Vancouver Kış Olimpiyatları

Bu gece oynanan Kanada-Abd buz hokeyi maçıyla 2010 vancouver kış olimpiyatları resmen bitti evet çok güzel bir 16 gün yaşattı bize özellikle geceleri yaşayan ben büyük zevkle izledim bu olimpiyatları kanada aslında başarıyla kalkamadı bu organizasyonun altından özellikle ilk günlerde yaşanan süre hataları baya bir eleştirildi ve yerden göğe kadar haklı eleştirilerdi onlar çünkü süre çok ama çok önemli spor da ve yanlış tutulan zamanlar sporcuların kaderini direk etkilyor ama bu hatalar fazla uzun sürmedi adapte oldu organizasyon yapanlarda olaya.
Bu olimpiyatların şüphesiz en başarılı ülkesi ev sahibi kanada, özellikle son 3 günde altın madalyaları adeta süpürdüler ve madalya sıralamasında yarışların bitmesine 3 gün kala dördüncü sıradayken yarışlar bittiğinde 1.sıraya yerleştiler üstelik rekor kırarak toplam 14 altın madalya topladı kanada ve bu şuana kadar yapılan kış olimpiyatlarında bir rekor eski rekor 13 altın madalya ile SSCB ve Norveçe aitti ama kanada bu rekoru eline geçirdi ayrıca kanada buz hokeyinde hem bayanlar hem erkekler de finalde Amerikayı yenerek şampiyon oldular bu da en az 14 altın madalya kadar önemliydi onlar için çünkü Abd ile olan buz hokeyi rekabetinde ezici bir üstünlük sağladılar. Takım olarak en başarılı Kanadaydı peki bireysel olarak en başarılı kim oldu derseniz kuşkusuz 3 Altın 1 gümüş ve 1 bronz alan Norveçli Marit Bjoergendi tek başına bir çok ülkeyi geçen Bjoergen bu olimpiyatın en başarılı sporcusu oldu
Onun dışında curlingte de erkeklerde altın bayanlarda gümüş madalyayı alarak takım halinde de başarılı oldu kanada. Kanada dışında bu olimpiyatların dikkat çekenlerini yazayım biraz da alp disiplininde Almanyanın üstünlüğü vardı biatlonda ise Norveç üstünlüğünü kimseye kaptırmadı cross country skiingte de Norveç madalyaları topladı zaten bu iki dalda Norveç ne topladıysa topladı curling de erkeklerde kanada bayanlarda finalde kanadayı yenen İsveç altın madalyaları aldılar luge da da alp disiplininde olduğu gibi Almanya üstündü kısa mesafe sürat pateninde çin ve güney kore madalyaları kimseye kaptırmadı Britanya tek altın madalyasını skeleton da aldı diğeri ise ev sahibine gitti, snowboard da Kanada ve Abd 2 altın Hollanda ve Avustralya birer altın aldılar.
Sonuç itibariyle zaten kış olimpiyatlarında güçlü olan ülkeler Kanada, Abd, Almanya, Norveç ilk dörde girerek beklentiler boşa çıkarmadılar, ülkemiz adına yarışan Tuğba Karademir ise her ne kadar medyamız tarafından tebrik edilip başarılı sayılsa da kesinlikle başarısız olmuş kendi en iyi derecelerine yaklaşamamıştır ama yine de ülkemizi temsil ettiği için bir teşekkür de ben ediyorum ona. Bir sonraki olimpiyatlar bu olimpiyatların hayal kırıklığı olan Rusyada yapılacak bakalım Soci 2014 de Rusya Kanadanın Vancouver 2010 da yaptığını yapıp altınları süpürebilecek mi izleyip göreceğiz.

Cem Yılmaz, Ata Demirer, Şahan Gökbakar

Bu aralar baya tartışılan bir soru bu acaba hangisi daha komik hangisi daha çok eğlendiriyor bende bu 3 komedyeni karşılaştırmak istedim.
Şahan :Kendisini şöhrete taşıyan programına tv 8 de başladı ve sonra o kadar çok izlendiki atv ye transfer oldu ama orda tutturamadı tv 8 de parodileri daha iyiydi daha ünlü değilken cem yılmaz bi kaç parodisinde oynadı ve şahanın ünlü olmasına yardımcı oldu yaptığı programda en çok tutan karakterlerden biri olan recep ivediki sinemaya uyarladı ve ilk filmle türkiyenin en çok izlenen filmi oldu ikincisi ise ilkinin rekorunu kırdı şimdi ise recep ivedik üçle bir başka rekora koşuyor şahan.
Recep ivedik karakterine gelirsek yani şahanı şöhrete paraya boğan karaktere açıkçası parodi olarak filmlerdeki kadar berbat değildi ama izlendikçe rekorlar kırdıkça şahan da ivediki daha kaba kro yaptı ve daha çok izlendi halk sinemaya gittkçe şahan boğazda villa yalı lüks arabalar aldı oysaki beş para etmez iğrenç bir filmdi espri anlayışı bel altından öteye geçemeyen zeka kokan esprisi parmakla sayılan berbat bir tiplemeydi recep ivedik zaten sinema yazarları da benim gibi eleştirdiler ivediki ve hala eleştiriler devam ediyor şahan komikmi bence değil bir tipleme tutturdu devam ediyor sanırım halkın bu ilgisi devam ederse 10.filmi de çeker çünkü ülkemizde bu tür filmlere malzeme çok ama recep ivedik dışında nasıl güldürür şahan bizi cevap vereym hiçbirşekilde güldüremez ki ona da gülmüyorum ben.
Ata Demirer: Demirer taklit yeteneği sayesinde buralara geldi diyebilirim ünlüleri taklit etmek nasıl komik olabiliyor hala anlamış değilim oysa halkımız demirer Bülent ersoyu taklit ettiğinde yerlere yatmıştı, bilmiyorum ben mi farklıyım ama taklite gülemiyorum açıkçası oysaki taklitte ondan daha yetenekli yavuz var ama demirer daha şöhretli ve anlamadığım bir şekilde gülüyor insanlar ona en son Osmanlı cumhuriyetinde çok kötüydü mesela ama o film bile 2 milyon gişe yapmıştı atanın hayranları sayesinde ama bence komedyen dediğin yaratıcı olur ve ata demirer yaratıcı mı bu konuda ciddi şüphelerim var.

Cem Yılmaz: Leman dergisinde çizerlik yaparken kendini bir anda stand up gösterilerinde buldu ve bu gösteriler ona şan şöhret para ve bolca araba getirdi kendi yazdı kend oynadı ve insanları kahkaha krizlerine soktu bu gösterilerinde cidden komikti ve doğaldı en önemlisi ve hiçbir zaman kendin tekrar etmedi askere gitti geldi ikinci stand up gösterisini yazsı oysaki ilkine üst üste 3 kere giden tanıdıklarım var ama o her zaman yenilikçi oldu kendini geliştirdi ve sinemaya da el attı önce her şey çok güzel olacak da oynadı ve o güzel filmde çok başarılı bir oyunculuk sergiledi daha sonra vizontele de kahkaha krizlerne soktu bizleri zaten vizontelenin rekor kırmasında en büyük faktör de oydu sonra kendi filmlerini yazıp yönetmeye başladı gora ile yine herkesi kahkaha krizine soktu arından arog geldi ve en son yahşi batı hepsi komikti hepsi güldürdü ama övdüğümüz kadar eleştirmemiz de lazım cem yılmazı çünkü gora kadar başarılı mizah yapamadı maalesef arog ve yahşi batıda bel altına çok fazla prim tanıdı özellikle son filmi yahşi batıda cem yılmazı cem yılmaz yapan zeki esprilerin yerini bel altı espriler almıştı ve bu da onun hayranları tarafınfan eleştirilmesine yol açtı bazıları güldürüyor sonuçta dedi ama biz cem yılmazı şahandan ayırırken zekasından yola çıktık şahanda olmayan cem yılmazda olan şey zekaydı umarım bundan sonraki filminde eski zeka kokan esprilerine geri döner Cem Yılmaz.

Diğer iki komedyenle karşılaştırmam bile cem yılmazı onlar kendi çapında cem yılmazın tenezzül etmediği kulvarlarda güldürsünler ben onlara değil cem yılmaza gülmeyi tercih ederim ve edeceğim.

27 Şubat 2010 Cumartesi

şilideki deprem

sene 1999 ağustos ayının 17 sine gireli henüz 3 saat olmuştu ve ben yalovadaydım eve geleli daha 15 dakika olmuştu uyudum ve az sonra bir ses bana erdal erdal diye bağırıyordu uyandım annem babam ablam evin dışında dışarı çıkmamı söylüyorlardı ve çıktım o an daha hiçbirşeyden haberrim yoktu saat 03.05 idi tam 3 dakika önce merkez üssü gölcük olan yani yalovanın tam karşısında tam 7.5 şiddetinde deprem olmuştu inanılmaz bir felaketti ben oradaydım ve kurtulan kişiler arasındayım bizim sitenin hemen yanındaki site ve diğer yanındaki site tamamen yıkılmıştı bizim site ordata tek kalmıştı ve plajda beklemeye başladık yavaş yavaş gün ağırdı ve hava aydınlanında felaketin boyutunun ne kadar vahim olduğunu daha net görmeye başladık ölüleri göçük altında kalanları çok net görebiliyorduk maalesef tüm dünyanın gözü ülkemizdeydi tüm ülkeler yardıma koştu orda olup o anı yaşamak gerçekten dehşet birşeydi ben depremi duymamıştım uykudaydım ama annem uyanıkmış ve söylediğine göre deniz bir 5 dakika önce kıpkırmız olmuş ve ardından o büyük felaket gelmiş gölcükte sular yükselirken yalovada alçalmıştı tam tersi olsa belkide bizler sular altında kalacaktık.
türkiye bu depremin yaralarını hala saramadı inanılmaz bir maliyeti vardı maliyetinden çok resmi olarak 17840 ama bence en az 50000 kişi o gün hayatını kaybetmişti bunları neden yazıyorum çünkü yaklaşık 1.5 ay önce haitide ve yaklaşık 20 saat önce şilide depremler oldu şilideki tam 8.8 şiddetinde ve tam 1.5 dakika sürmüştü bu gölcük depreminin süresinin 2 katı şiddetinin ise 100 bin katı büyüklükte bir deprem ve sanırım şili bunun yaralarını ne maddi ne manevi kolay kolay saramayacak ama şu an bizim kanallarda hala eğlence müzik yayınları devam ediyor oysaki biraz duyarlı olsak bir gün de olsa eğlence programlarını yayınlamasak bu bence global bir duyarlılıktır ama bizim medyamız maalesef kendine müslüman ne haiti depremini tüm ayrıntılarıyla yansıttı ne de şili depremini yansıyacak yabancı basından cnn, ap den takip ediyoruz ülkemiz bizim başımıza gelince mağdur ama başka ülkenin başında gelince çok umursamaz ve bence bu çok büyük bir ayıp üstelik istanbulda 20 sene içinde 8 şiddetinde deprem beklenirken bu duyarsızlık beni çok üzdü açıkçası

Sinema Tarihinin En iyi 5 Aktörü

James Stewart: Sinemanın uzun boylu ve mütevazı çocuğu Stewart oyunculuğunun yanı sıra kişiliğiyle de her zaman takdir edilen oyuncular arasındadır Frank Capranın muhteşem filmindeki harika performansı ile kimsenin unutamayacağı bir aktördü Stewart.
It is a Wonderful Life filmi her noel de Abd de gösteriliyorsa bunda Stewartın payı yadsınamaz ayrıca Capranın diğer filmleri You Can’t Take it with You ve Mr. Smith Goes to Washinton u da mutlaka izlenemli James Stewart sevenler. İyi oyuncular vardır kötü oyuncular vardır ama Stewart, kitlelerin perdede gözüktüğü an inandığı ve beğendiği oyuncuların en önemlisi olarak fark yaratmıştır.
Stewart Alfred Hitchcokun da favori oyuncusudur Rear window, The man who knew too much, Rope ve Vertigo filmleriyle stewart gerçek bir sanatçı olduğunu herkese kanıtlamıştır ayrıca The Philedelphia Story ile oscarı da almıştır.

Marlon Brando: Metod oyunculuğu denince akla gelen ilk kişi Brandodur yakışıklı ve karizmatik aynı zamanda bu kadar yetenekli bir oyuncuyu hollywood bulmuş kaçırırmı.
A street car named desire filmiyle ilk patlamasını gerçekleştiren Brando On the Waterfront ta haksızlığa tahammül edemeyen sendika işçisi rolüyle ilk oscarını kazanmıştır ve bu sayede hollywoodun tam tepesine çıkmıştır ve ölümüne kadar orada kalmıştır.
Efsane film The Godfatherda baba tiplemeside hala akıllarımızdadır Brando sinema tarihinin en yetenekli oyunculardından biridir bazen sert katı bazen sorunlu bazen serseri ama her zaman bir efsanedir. Ayrıca The Godfather da aldığı oscarı reddetmiş ismi açıklandığında onun yerine sahneye çıkan Kızılderili kızın konuşması Oscar törenlerinin unutulmazları arasına girmiştir.

Spencer Tracy: Beyazperdenin gelmiş geçmiş en baba oyuncusu güvenilir olgun ve gerçekten özel bir oyuncuydu Tracy. Oscarı üst üste iki kere kazanan ilk oyuncu oldu daha sonra bunu Tom Hanks tekrar etti. Captain Courgeous ve Boys Town ile kariyerinin ilk zamanlarında oscarı iki kez aldı 42 de Woman of the Year filminde hayatının aşkı olan Katherine Hepburnle tanıştı ve o filmden sonra toplam 10 kez daha bir araya geldiler 41 den 67 de Tracy nin ölümüne kadar ikilinin dillere destan aşkı devam etti ve son filmleri olan Guess Who is Coming to the Dinner ile son buldu bu birliktelik o filmdeki muhteşem tiradı da asla unutulmayacaktır Tracynin.

Jack Nicholson: Yaşayan efsane Hollywood la dalgasını geçen fanatik Lakers taraftarı Nicholson bence gelmiş geçmiş en iyi aktördür kariyerine ilk başladığı yıllarda ucuz ve kötü roller almış ama yılmamıştı çünkü yeteneğine güveniyor ve bir gün hak ettiği yerlere geleceğini biliyordu. İlk önemli rolünü Easy Rider ile aldı kısa bir rol olmasına rağmen çok etkileyici bir performans ve ilk Oscar adaylığı gelmişti daha sonra Five Easy Pieces ve The Last Details ile aldığı adaylıklar ile tüm Hollywooda adını duyurdu ve bu iki filmin ardından The Chinatown ile artık bir yıldız mertebesine erişmişti Nicholson ve ardından ilk oscarını aldı One Flew Over the Cuckoos Nest ile bu ilk ama son oscarı olmayacaktı iki tane daha aldı birini Terms of Endearment ile diğerini de As Good As it Gets ile aldı ve 3 oscara sahip olan tek erkek olarak adını hem Oscar tarihine hem de dünyaya kazıdı.

Humprey Bogart: Trençkoat ve sigara denilince benim ve sanırım Bogartı tanıyan herkesin aklına Humprey Bogart geliyordur filmlerinde bile elinden düşürmediği o sigara zaten sonunu hazırlamıştır Bogartın. Yakışıklı asla değildi ama onda karizmatik bir yön vardı ve bu yönünü rol yaparken çok iyi kullanıyordu Ingrid Bergmanla çektiği efsane aşk filmi Casablanca da play me again sam repliği hala akıllardadır.İlk ve tek oscarını Katherine Hepburnle birlikte oynadığı The African Queen ile alan Bogart Maltese falcon ve The Treasure of Sierra Madre filmlerinde adeta oyunculuk dersi vermiştir ayrıca To Have To Have Not ve The Big Sleep filmlerinde beraber oynadığı güzeller güzeli Lauren Baccall la evlenip son nefesini de onun yanında vermiştir.

26 Şubat 2010 Cuma

Sinema Tarihinin En iyi 5 Aktrisi

Sinema sanatı başladığından beri bir sürü yetenekli oyuncu gelip geçmiştir ve gelmeye de devam edecektir ama aşağıdaki 5 isim sinema otoritelerinin de kabul ettiği en yetenekli en büyük 5 isim belki bir iki isim değişebilir araladında bazen ama bence bu 5 büyük aktrisin önüne kimse geçmedi geçemeyecek.

Katherine Hepburn: Sinemanın feministi dersek yanlış bir tespit yapmış olmayız onu hiçbir filminde etekli olarak göremeyiz belkide kendine yakıştıramadığından giymemiştir.
Hepburn tam 12 kere oscara aday olmuş ve bunların dördünü kazanarak sinema tarihine geçmiştir ondan başka oscarı 4 kere kazanan yoktur üstelik bu oscarların hepsi de en iyi kadın oscarıdır. Gerçek bir sanatçıydı Hepburn inanılmaz dramatize edebilme yeteneğinin yanında her zaman sözü geçen kadını canlandırmıştır. İlk oscarıyla son oscarı arasında tam 50 sene vardır bu da onun yaşlandığında bile elini sinemadan çekmediğini gösterir.
Hepburnu birde Spencer Tracy ile yaşadığı meşhur aşkıyla anmadan geçemeyiz Spencer Tracy evli olduğu için cenazesine gitmemiş Tracy ile çektiği ve Tracy nin film bittikten 16 gün sonra öldüğü Guess Who is Coming to the Dinner filmini hiçbir zaman izlememiştir.
Katherine Hepburn sinemanın gelmiş geçmiş en yetenekli en iyi aktrisiydi.
Oscar kazandığı filmler: Morning Glory, The Lion in the Winter, Guess Who is Coming to the Dinner, On Golden Pond.

Bette Davis: Güzel bir kadın değildi ama o efsane gözleri ve güçlü kişiliğiyle Hollywood a damgasını vurmayı başardı çok hırslı bir kişiliğe sahipti ve bu hırs onu hollywood un zirvesine çıkarmakla kalmayıp 50 sene orda kalmasını da sağlamıştır. Mezar taşında ise onu kısaca özetleyen şu kelime yazmaktadır: She did it the hard way. Ayrıca 5 sene üst üste oscara aday olarak greer garsonla bu rekoru paylaşmaktadır.
Oscar kazandığı filmler: Dangerous, Jezebel

Audrey Hepburn: O sinemanın moda ikonu, o sinemaya ve dünyaya modayı tanıtan giydiği birbirinden şık kıyafetlerle hep moda olan bir kadındı ve belkide sinemanın gelmiş geçmiş en güzel kadınıydı hepburn. Onu herkes Breakfast at Tiffany’s ile hatırlar ama Roman Holiday aslında Hepburnun kariyerinin en önemli filmidir ilk defa bu filmle oscara aday olan ilk adaylığıyla oscarı alan ilk kadın olma şerefine erişmiştir bu filmle. Hepburn un her filmi güzeldir onun olduğu bir filmin çirkin olma ihtimali yoktur ama bir Funny Face bir My Fair Lady kesinlikle izlenmesi gereken hepburn klasikleridir.

Ingrid Bergman: İsveçin soğuğundan amerikaya gelen ve gelmiş geçmiş en iyi aşk filmi seçilen Casablancada o müthiş aşkı herkese yaşatan soğuk bakışları ve güzelliğiyle Alfred Hitchcockun vazgeçilmez oyuncusu olan Bergman bütün bu başarılarını 3 oscarla süslemeyi başarmıştır. Yönetmen roberto rosselini ile evlenen ve daha sonra onun filmleriyle sinema kariyerine devam eden bergmanın son filmi ise kendisi gibi İsveçli olan Ingmar Bergmanın Autumn Sonata filmi olmuştur bu filmde Liv Ullman ile adeta oyunculuk dersi vermişlerdir diyalogları ve performanslarıyla filmi unutulmaz filmler arasına sokmuşlardır.
Oscar kazandığı filmler :Gaslight, Anastasia, Murder on the Orient Express.

Elizabeth Taylor: Beyazperde de menekşe gözler denince akla gelen ilk ve tek kişi odur. Aslında güzel değildir hatta çelimsiz bir vücudu vardır ama o gözleri için bile ona kul köle olan bir sürü jön olmuştur. Taylor için Hollywood un son starı dersek yanılmış olmayız ayrıca Hollywood da onun kadar çok evlenen de sanırım yoktur tam 8 kez evlenen Taylor bunların ikisini daimi aşkı olan Richard Burtonla yapmıştır. Taylor un birbirinden güzel sayısız filmi vardır ama Cleopatra tüm filmlerinin önüne geçer çünkü tam 8 senede tamamlanmıştır ve filmi çekerken çok ciddi 2 hastalık geçirmiştir Taylor ve bu filmde Burtonla yaşadığı efsanevi aşkı filmi sinemasal başarısından çok daha fazla gündeme getirmiştir. Giant filmini de buraya yazmasak haksızlık yapmış oluruz dört saat süren bu epik filmde bir kadının gençlik yıllarından yaşlılığa kadar uzanan dönemini ustalıkla oynamış ve bu filmle Taylor un adı artık Hollywood a kazınmıştır.
Oscar aldığı filmler: Butterfield 8, Who is afraif of virginia wolf

25 Şubat 2010 Perşembe

irreversible


bu filmi az önce 5.kez izlemiş oldum filmin bende hikayesi farklıdır 2003 senesinde sabah gazetesinin eki günaydın da okumuştum filmin hikayesini cannes film festivalinde olay yaratmıştı film o sene ve kasımda vizyona girecekti türkiyede daha o zaman sinemaya ilgim başlamak üzereydi yada daha yeni başlamıştı diyelim monica bellucci yi daha önceden tanıyordum ama hiç filmini izlememiştim modellik yıllarından tanıyordum ve sınıfta bizim çocuklara böyle bir film geleceğini yaydım tüm sınıf hatta okulda çoğu kişi sanki oscar rekorlarını parçalamış yada efsane bir film gibi vizyona girmesini bekledi filmin ve vizyona girdiği o cuma okulu ekip topluca gittik filme bir grubumuz izmir sinemasına diğer grubumuz da şan sinemasında izledik filmi tabi açıkçası o zaman filme farklı açıdan bakıyorduk ama cidden 2010 senesi için bile fazla cesur olan bu film o zaman bizi şoka uğratmıştı.
ve bu gece 5.kez izledim filmi ve diğer 4 izleyişimden çok daha farklı düşünceler oluştu kafamda flm bitince evet film sağlam şiddet öğeleri içeriyor evet film sağlam çıplaklık barındırıyor ama bence filmin vermek istediği mesaj çok farklı diğer ögeler filmin sadece sosu bence filmdeki 9 dakikalık tecavüz sahnesi hatırlıyorumda o sahne geldiğinde çoğu seyircinin sinemayı terketmesine sebep olmuştu ve cidden herkesin dayanabileceği bir sahne değil film alışılagelmiş filmlerden farklı bir film tersten başa dönüyor ve en başta insan hakikaten şok oluyor eğer ben şidetten fazla etkilenmem diyorsanız izleyin derim ama kesinlikle tek başınıza izleyin hele sevgilinizle asla izlemeyin derim.

2009 oscarları öncesi değerlendirmelerim

Ve bir sene daha geldi çattı akademi ödülleri 7 mart gecesi Türkiye saatiyle gece 3 te başlayacak ve bu senenin en iyileri oscarlarını alacaklar tabiî ki bir saat öncesinde 2 de kırmızı halıdan moda devlerinin en şık kreasyonlarıyla Hollywood yıldızları arzı endam ederek geçecekler ve büyük şölen başlayacak bu senenin adaylarını kısa kısa değerlendirmek gerekirse en iyi film adaylarından başlayarak değerlendirelim ama önce kısa bir not verelim bu sene uzun bir aradan sonra en iyi film adayları 5 ten 10 a çıkarılmıştır bunun sebebini ise eski heyecanı tekrar getirmek diye açıkladı akademi.
En iyi film:
Bu sene en iyi film dalında her ne kadar 10 film aday olsa da 2 filmden biri kazanacak oscarı diğer 8 film sadece aday olarak onurlandırıldılar bence bunlar hangileri hemen söyleyelim
A Single Man: Coen kardeşlerin yine çok beğenilen yapıtlarından biri açık söylemek gerekirse ben hiç ama hiç beğenmedim nedense coenlerin sineması bana hitap etmiyor tek beğendiğim filmleri olan no country for old men di o da oscarı aldı zaten 2007 de.
Up in the Air: George Clooneyin başrolunde olduğu görevi ekonomik kriz sonucunda işten çıkarılan kişilere bunu söylemek olan ve bunun için tüm abdyi gezen hayatı yollarda geçen bir adamın hikayesini anlatıyor ama bu onun oscarı almasına maalesef yetmeyecek.
Precious: Dramanın had safhaya ulaştığı gözyaşlarının sel olduğu bu film oscarı maalesef alamayacak ama en iyi yardımcı kadın rolünde mo’nique e bir ocar kazandıracak.
An education: Bu senenin İngiliz yapımı kontenjanından oscara aday olan film küçük bir kızın eğitim mi yoksa aşkmı sorusuna yanıt aramasını konu alıyor genç yetenek Carey Mulligan çok iyi oynasa da film seyirlik olarak güzel olsa da oscarı alabileceğini hiç sanmıyorum.
The Blind Side: Bir ailenin evsiz bir çocuğu evlerine alıp çocuklarından ayırt etmeden büyütüp birde Amerikan futbolu yıldızı yapmalarını konu alan film belki Sandra Bullock a Oscar getirebilir ama en iyi filmde hiç şansı yok.
Up: Uzun bir aradan sonra bir animasyon en iyi filmde aday oluyor en son 1991 yılında Beauty and the Beast aday olmuştu up animasyon olmasına rağmen en sıkı aksiyondan daha heyecanlı bir animasyon olarak bu senenin en iyi filmlerinden biri ve en iyi filmde oscara aday olması gayet güzel bir haber yarışı renklendirme açısından ama up bu ödülü değil en iyi animasyon ödülünü alacak ve köşesine çekilecektir.
District 9: Bence bu senenin en iyi filmi ama maalesef bu filme Oscar vermezler ben kalbimin oscarını kesinlikle bu filme veriyorum sıra dışı ve şaşırtıcı bir film ve kesinlikle izlenmesi gerekiyor izledikten sonra bana hak vereceksiniz oscara aday olması bile beni çok mutlu etti varsın almasın.
İnglarious Basterds: Her ne kadar tüm dünyada çok olumlu eleştiriler alsa da bence tarantinonun en zayıf filmlerinden biri tabiî ki keyifli tabi ki heyecanlı ve tabi ki tarantinonun sağlam diyaloglara dayalı filmlerinden biri ama bir Pulp Fiction bir Reservoir Dogs dan çok uzak oscara aday olmasıda sırf tarantino hatrına ama o hatır oscarı kazandıracak kadar büyük değil elbet.
Avatar: Senenin flaş filmi gişe rekorlarını adeta parçalayan mavi yaratıklara sempati duymamızı sağlayan bu film 3D olarak sinemada bir çığır açmıştır ve bu filmden itibaren 3D yapımların sayısı artacaktır nitekim 2010 da çekilecek 3D yapımlar şimdiden bizi heyecanlandırmıştır evet sinema tarihine geçecektir evet bir çığır açmıştır ama sinema olarak değil teknoloji olarak açmıştır bu çığırı yani 3D olarak izlendiğinde süper bir film olsa da 2D olarak çok normal bir filmdir avatar ve birçok benzeri vardır üstelik senaryosuda çalıntı iddaları filmin prestijini zedelemiştir her ne kadar golden globe u alsa da ve çoğu kişiye göre en iyi film oscarını alacak dense de ben o konuda asla yanılmam avatar sadece rekabeti arttırır ama sürpriz de yapabilir alırsa çoğu kişi şaşırmaz ama alacağını sanıyorum.
The Hurt Locker: veeee bu senenin en iyi film ödülünü alacak filmi The Hurt Locker ırak savaşında bomba imha ekiplerinin maceralarını anlatan son zamanların en gerçekçi savaş filmi, çekimleriyle adeta kendimizi bomba imha ekibi yerine koyacağımız senaryosu ve diyalogları alt metni çok sağlam bir film bir başyapıt değil asla, ama bu sene oscarı alacak film olacaktır
En iyi kadın oyuncu:
Carey Mulligan: 85 doğumlu İngiliz aktris An Education filmiyle bir çok ödülü almıştır bu sene ama Oscar için daha çok yol kat etmesi gerekir diye düşünüyorum ama böyle giderse 5 sene içerisinde oscarı alma ihtimali yüksek çünkü filmde çok başarılı.
Gabourey Sidibe: Başka bir 85 li aktris de Sidibe, Precious filmindeki rolü herkesi ağlatacak kadar dramatik fakat Sidibe o rolü o kadar iyi dramatize etmiştir ki filmi izleyen herkes o kızın dramı karşısında kayıtsız kalamamıştır ama ondan daha iyi olan kişiler var bu sene o yüzden ne kadar iyi oynasa da bu sene oscarı kucaklaması çok büyük bir sürpriz olur.
Helen Mirren: Queen filmiyle özlem duyduğu heykelciğe kavuşan Mirren bu filmde de Queen kadar iyi olmasa da sinema okullarında nasıl aktris olunur a cevap verecek bir kompozisyon çiziyor ama 3 sene önce oscarı alan kraliçeye bu sene adaylık bile bence yeterli.
Sandra Bullock: Son iki ayda atağa geçerek bu senenin en büyük favorisi durumuna gelmiştir ama iyi bir oyunculuk sergilese de Blind Side da bu oyunculuk ona oscarı kazandıracak kapasitede değil diye düşünüyorum ve bence favori olmasına rağmen bu sene oscarı sürpriz biri alacak favori bullock değil.
Meryl Streep: oscara en çok aday gösterilen ünvanını geçen sene Bette Davisten alan Streep Julie&Julia da çizdiği harikaaaaa performansıyla bu sene oscarı kesinlikle hak ediyor 2 akademi ödülü olan günümüzün en yetenekli ve saygı duyulan Hollywood yıldızı olan Streep 26 senelik özleme son verip bu sene koleksiyonuna bir yenisini daha ekleyecek bundan eminim.
En iyi erkek oyuncu:
Jeremy Renner: The Hurt Locker da korkusuz bomba imha uzmanı olarak karşımıza çıktı ve çok da iyi oynadı rolünün hakkını kesinlikle verdi ama yinede Oscar için daha iyisi gerekli sanki.
Morgan Freeman: Yine bir Clint Eastwood filminde ve yine oscara aday million dollar baby ile en iyi yardımcı erkek oscarını almıştı ama en iyi erkek için maalesef Eastwood da ona yetmeyecek Invictus da belki çok iyi bir performansı var zaten olmasa adaylık da işi ne Nelson Mandela bile Freemanı aramış tebrik etmiş filmi izledikten sonra ama ondan iyileri de var adaylar arasında.
Colin Firth: Bafta da en iyi erkek oyuncu ödülünü alarak elini kuvvetlendirdi Oscar öncesi, çok iyi bir kompozisyon hatta kariyerinin en iyi oyunculuğu verdi bu filmde sürpriz yapma şansı var ama burası Bafta değil akademi.
George Clooney: Yalnız adam rolünü çok iyi oynamış filmde hayatı yollarda geçen ve insanlara kötü haber veren bir insanı çok iyi oynamış yakışıklılık ve karizması da her zaman var ama Oscar yakışıklılığa bakmıyor zaten Syriana ile yardımı erkek oscarı var en iyi erkek için biraz daha beklemeli.
Jeff Bridges: daha önce bu dalda 4 kere aday oldu ve elinde hala sıfır var ama eminimki 7 mart gecesi 5 de 1 yapacak. Crazy Heart ile sesinin de en az oyunculuğu kadar iyi olduğunu öğrendik ayrıca country şarkıcısı rolüyle bu sene en iyi erkek oscarını golden globe da olduğu gibi alacaktır.
En iyi yardımı kadın oyuncu:
Anna Kendrick: Up in the Air ile bu dalda aday gösterildi ama bence hak etmiyor ben bu kızda oyunculuk potansiyeli görmüyorum e zaten adaylığı hak etmeyen birisi oscarı da alamaz.
Vera Farmiga: Up in the Air filmi 2 aday çıkarttı en iyi yardımcı kadın dalında ve daha iddalı olanı Vera Farmiga filmin sonunda herkesi şok eden kadın Farmiga iyi oyuncu ve gün geçtikçe kaliteli yapımlarda aranan oyuncu olarak karşımıza çıkıyor ama bu kaliteli yapımlarda biraz daha oynaması gerekecek Oscar için.
Penelope Cruz: Daha geçen sene bu dalda oscarı aldı üst üste 2 kere kimse en iyi yardımcı kadın ödülünü alamadı dolayısıyla Cruz da alamayacak ayrıca hak etmediği bir adaylık aldı bence bu sene aynı filmden Marion Cotillardın hakkıydı adaylık.
Maggie Gylenhaal: Maggie yi her zaman sevmişimdir ona karşı sempatim vardır ve en iyi yardımcı kadında aday olduğunda çok sevindim alma ihtimali olmasada o kapıyı araladığını düşünüyorum üstelik çoğu kişinin zıttı düşünüyorum bence adaylığı hak etti ama umarım 2.adaylığında bu ödülü alacak.
Mo’nique: Golden Globe ödül törenindeki skandalı bile bu ödülü almasını engelleyemecektir çünkü Precious filmindeki rolüyle akademi ödüllerine dek verilen tüm ödüller topladı sırada sonuncusu kaldı onu da 7 martta alıp koleksiyonu tamamlayacaktır.
En iyi yardımcı erkek oyuncu:
Matt Damon: Invictusda güney afrika rugby takımının hırslı kaptanı rolündeydi ve alışılmadık bir roldü onun için ilk defa böyle bir kompozisyon çizdi ve başarılı da oldu ve bu başarısı ona bir adaylık getirdi umarım devamı gelir ve bu ödülü bir gün alır.
Woody Harrelson: Bu sene eğer Christopher Waltz olmasaydı bu ödül kesin onun diyebilirdim ve o gece bir sürpriz hatta bir mucize olup onun bu ödülü almasını da çok isterim gerçekten çok başarılı bir oyunculuk The Messenger daki performansı ama maalesef Christopher Waltz nirvana yapınca bu oyunculuk üzülerek Oscar alamayacak.
Christopher Plummer: The Last Station filmi 2 oyunculuk oscarına aday çıkardı biri Helen Mirren diğer Plummer iki tatlı yaşlıyı oynuyorlar filmde Plummer tam bir sinema emekçisi ve bu ödülü almalı aslında ama bu sene olmadığı kesin.
Stanley Tucci: Tucci bu sene iki harika performanla iki harika filmde oynadı ve ona kariyeri açısından büyük katkı sağladı bu filmler Julie&Julia da Meryl Streepin kocasını oynadı ve oscara aday olduğu the Lovely Bonesta da soğukkanlı bir katili ve ikisinde de gerçekten harikaydı ama dediğim gibi bu sene Christopher Waltzın senesi.
Christopher Waltz:inglarious basterds filminde ne Brad Pitt ne de güzeller güzeli Diane Kruger dikkati çekti tüm filmi alıp götüren o harika nazist performansıyla waltztı o kadar iyi oynadı ki tüm ödülleri topladı tıpkı Mo’nique gibi yani hem en iyi yardımcı kadın hem en iyi yardımcı erkek bu sene analarının ak sütü gibi hak ederek sahiplerine gidecekler.
En iyi yönetmen:
Quentin Tarantino: Efsanevi filmlerin yönetmeni Tarantino bu sene favori değil ama akademi her zaman sempatiyle yaklaşmıştır ona hak etmediği halde kazanabilir ama bu sene sanki ilk defa bir kadın yönetmen bu ödülü alacak gibi.
Lee Daniels: Çektiği filmle milyonları ağlattı hüzünlendirdi gelecek için iyi sinyaller verdi özellikle dram yönü kuvvetli filmlerde herkesi ağlatacağını garanti ederim ama Oscar için garanti veremem vermem.
Jason Reitman: Juno filminin yönetmeni bu sefer Up in the Air ile aday ikinci adaylığını aldı bu gencecik yaşında koskoca Scorsese bile beşinci adaylığında 62 yaşında aldı o yüzden acele etmemeli.
James Cameron: Titanicle aldı bu sefer Avatarla almak isteyecek Titanicin rekorunu geçti Avatar ama oscarda rekor falan hikaye golden globe da haksız şekilde en iyi yönetmenliği kazandı ama oscarda bu sene bir bayan ilk defa kazanacak demiştim üstelik o bayan cameronun eski eşi.
Kathryn Bigelow: Hollywood un en güzel bacaklı yönetmeni diyorlar onun için ve 7 marttan sonra Oscar kazanan ilk bayan yönetmen denilecek onun için hem tarihe geçecek hem de inanılmaz bir prestije sahip olacak ama bu ödülü The Hurt Lockerdaki harika çekimlerle hak ediyor zaten.
En iyi animasyon:
Coraline: Bu filmi çocuklara izletirseniz korkarlar böyle çizgi film olmaz yada +13 olarak sinemalara girmesi lazım bu filmin resmen saçmalamışlar ve kesinlikle çok kötü bir film.
The Princess and the Frog: Herkesin bildiği prenses kurbağa hikayesi ama oscara az.
Fantastic Mr Fox: Çok eğlenceli bir çizgi film kahkahalarla izlediğim belki diğer yıllarda aday olsa şansı olabilirdi ama bu sene maalesef.
The Secret of Kells: Daha yeni girdi vizyona izleyemedim ama zaten bu senenin kazananı belli.
Up: Bu senenin hatta bundan önceki senelerin de oscarını almalı bence gelmiş geçmiş en iyi animasyon filmi çok heyecanlı eğlenceli adeta 2 saat içine girip her şeyi unutuyorsunuz Pixar harika bir animasyon yapmış ve bu senenin en iyi animasyon oscarını alacak.
En iyi yabancı film:
Ajami: Aralarında tek izlemediğim film ama zaten şansı da yok İsrail yapımı İsrail son 3 senede 2 kere aday oldu sineması gelişmekte.edit:07.03.2010 saat 2 itibariyle bu filmi de izlemiş oldum çok başarılı bir yapım kesinlikle izlenmeli ama ondan daha başarılı 2 film var o yüzden maalesef kazanma ihtimali yok
La Teta Asustada: Şili yapımı geçen sene altın ayıyı kazanmış belki de seneye bal oscara aday olur ne dersiniz aday olması bile başarı ama izlenmeli tavsiye ederim.
El Secreto de Sus Ojos: Harika bir Arjantin yapımı bu senenin süprizi alırsa şaşırmam ama bence daha iyisi var ama herkese şiddetle tavsiye ederim özellikle sonu çok çarpıcı bitiyor.
Un Prophete: Baftayı aldı ama bence çok kötü bir film Fransız yapımı çok övüldü ama bende hayalkırıklığı yarattı açıkçası, bi kere gerçekçi değil bu kadar kolay olamaz bazı şeyler dolayısıyla oscarı alma ihtimali çok az.
Das Weisse Band: Usta yönetmen Hanekenin Cannes film festivalinde altın palmiye ödülünü alan daha sonra golden globe u da alarak oscarı istiyorum diyen ve bence hak eden filmi bu sene en iyi yabancı oscarını alır.
edit: oscara sayılı saatler kala bu editi yapmak istiyorum özellikle 2 dalda rüzgar tersine dönüyor en iyi aktriste bullock baya bi ağırlığını koydu umarım akademi hak edene verir ama sag ve golden ı alan bir aktrisin genelde oscarı da aldığını düşünürsek streepin alması çok zorlaştı ama süprizler her zaman vardır akademide diğer kategori ise en iyi yabancı film yazımda süpriz yapabilir demiştim zaten arjantin yapımı el secreto de sus ojos için geçen senede süpriz bir film japon yapımı the departures kaanmıştı bu senede arjantin alırsa kimse şaşırmasın ama favori yine de alman yapımı das weisse band.

akademi ödülleri


Sinema denilince akla gelen en önemli ödül tabi ki akademi ödülleridir namı değer oscarlar aslında sinemayı ödüllendiren bir sürü ödül vardır golden globe ve bafta da bunlardan bir kaçıdır ama akademi kim ne derse desin sinemanın en prestijli ödülüdür benim içinde öyledir akademi denince akan sular duru çünkü toplam 6000 e yakın üyesiyle en gerçekçi sonuçlar her zaman akademi tarafından verilir zaman zaman haksızlıklar da olur elbet ama ne golden globe ne bafta ne Cannes film festivali ne de diğer ödüller umrumda değildir açıkçası akademi kadar, akademinin ödül verdiği her film benim için çok önemli başyapıtlardır.
İlk defa 1928 yılında verilen akademi ödüllerinin en iyi film dalında ödül alan filmlerin hepsi arşivimde mevcuttur hatta çoğu yılın adayları bile vardır.
Akademi ödüllerine neden oscarlar denildiğine gelince bette davis ödülü ilk kazandığı sene olan 1936 da heykelciği Oscar amcasına benzetmesiyle o seneden itibaren akademi ödüllerine oscarlar denmeye başlanmıştır.
Her sene ödüllerin dağıtılması heyecanla beklenir bu sene de 2009 oscarları 7 mart gece 3 te ntvden canlı yayınlanacak kimlerin favori olduğunu kimlerin ne kadar şansı olduğunu bir sonraki yazımda yazacağım kısacası oscarlar tüm dünyanın saygı duyduğu ve alanların da çok büyük prestij kazandığı sinemanın en büyük ödülleri olarak her zaman merakla beklenecektir.
1928 den bu yana en iyi film oscarını alan filmleri burada paylaşmak istedim parantez içindeki sayılar kaç Oscar aldığını belirtir filmlerin.

1928-WINGS(2 OSCAR)
1929-THE BROADWAY MELODY(1 OSCAR)
1930-ALL QUİET ON THE WESTERN FRONT(2 OSCAR)
1931-CIMARRON(3 OSCAR)
1932-GRAND HOTEL(1 OSCAR)
1933-CAVALCADE(4 OSCAR)
1934-IT HAPPENED ONE NIGHT(C.GABLE)(5 OSCAR)
1935-MUTINY ON THE BOUNTY(1 OSCAR)
1936-THE GREAT ZIEGFELD( 3 OSCAR)
1937-THE LIFE OF EMILE ZOLA(3 OSCAR)
1938-YOU CAN’T TAKE IT WITH YOU(2 OSCAR)
1939-GONE WiTH THE WiND(8 OSCAR)*
1940-REBECCA(2 OSCAR)
1941-HOW GREEN WAS MY VALLEY(5 OSCAR)
1942-MRS MİNİVER(6 OSCAR)
1943-CASABLANCA(3 OSCAR)*
1944-GOING MY WAY(7 OSCAR)
1945-THE LOST WEEKEND(4 OSCAR)
1946-THE BEST YEARS OF OUR LİVES(7 OSCAR)
1947-GENTLEMAN’S AGREEMENT(3 OSCAR)
1948-HAMLET(4 OSCAR)
1949-ALL THE KİNG’S MEN(3 OSCAR)
1950-ALL ABOUT EVE(6 OSCAR)*
1951-AN AMERİCAN İN PARİS(6 OSCAR)
1952-THE GREATEST SHOW ON THE EARTH(2 OSCAR)
1953-FROM HERE TO ETERNİTY(8 OSCAR)*
1954-ON THE WATERFRONT(8 OSCAR)
1955-MARTY(4 OSCAR)
1956-AROUND THE WORLD İN EİGHTY DAYS(5 OSCAR)
1957-THE BRIDGE ON THE RIVER KWAI(7 OSCAR)
1958-GİGİ(9 OSCAR)
1959-BEN-HUR(11 OSCAR)
1960-THE APARTMENT(5 OSCAR)
1961-WEST SiDE STORY(10 OSCAR)*
1962-LAWRENCE OF THE ARABIA(7 OSCAR)
1963-TOM JONES(4 OSCAR)
1964-MY FAİR LADY(8 OSCAR)
1965-THE SOUND OF MUSİC(5 OSCAR)
1966-A MAN FOR ALL SEASONS(6 OSCAR)
1967-IN THE HEAT OF THE NİGHT(5 OSCAR)
1968-OLİVER!(4 OSCAR)
1969-MİDNİGHT COWBOY(3 OSCAR)
1970-PATTON(7 OSCAR)
1971-FRENCH CONNECTİON(5 OSCAR)
1972-THE GODFATHER(3 OSCAR)
1973-THE STİNG(7 OSCAR)
1974-THE GODFATHER PART:2(6 OSCAR)
1975-ONE FLEW OVER THE CUCKOOS NEST(5 OSCAR)*
1976-ROCKY(3 OSCAR)
1977-ANNİE HALL(4 OSCAR)*
1978-THE DEER HUNTER(5 OSCAR)
1979-KRAMER vs KRAMER(5 OSCAR)
1980-ORDİNARY PEOPLE(4 0SCAR)
1981-CHARİOTS OF FİRE(4 OSCAR)
1982-GANDHİ(B.KİNGSLEY)(8 OSCAR)*
1983-TERMS OF ENDEARMENT(5 OSCAR)
1984-AMADEUS(8 OSCAR)
1985-OUT OF AFRİCA(7 OSCAR)
1986-PLATOON(4 OSCAR)
1987-THE LAST EMPEROR(9 OSCAR)
1988-RAİNMAN(4 OSCAR)*
1989-DRİVİNG MİSS DAİSY(4 OSCAR)
1990-DANCES WITH WOLVES(7 OSCAR)
1991-THE SILENCE OF THE LAMBS(5 OSCAR)
1992-UNFORGİVEN(4 OSCAR)
1993-SCHLİNDERS LISTS(7 OSCAR)*
1994-FORREST GUMP(6 OSCAR)*
1995-BRAVEHEART(5 OSCAR)*
1996-THE ENGLISH PATIENT(9 OSCAR)
1997-TİTANİC(11 OSCAR)
1998-SHAKESPEARE IN LOVE(7 OSCAR)
1999-AMERİCAN BEAUTY(5 OSCAR)*
2000-GLADIATOR(5 OSCAR)
2001-A BEAUTİFUL MİND4 OSCAR)
2002-CHİCAGO(6 OSCAR)
2003-THE LORD OF THE RİNGS:RETURN OF THE KİNG(11 OSCAR)
2004-MİLLİON DOLLAR BABY(4 OSCAR)
2005-CRASH(3 OSCAR)*
2006-THE DEPARTED(3 OSCAR)
2007-NO COUNTRY FOR OLD MEN(4 OSCAR)
2008-SLUMDOG MILLIONAIRE(8 OSCAR)*

Not:yanında yıldız olan filmleri şiddetle tavsiye ediyorum kesin izlemelisiniz

24 Şubat 2010 Çarşamba

midnight express



az önce midnight express i 5.kez izledim 78 yapımı olan bu film türkiyenin dünyadaki imajını baya kötü etkilemişti zamanında sırf o yüzden baya problem yaşamıştı ülkemiz ve dünya insanının ülkemize bakış açışı değişmişti bu filmden dolayı imajımız çok kötü bozulmuştu ve bu imajı düzeltmek baya uzun sürdü hatta şuan bile türkiye dendi mi kara çarşaflı kadınlar 4 evlilik lafları dolaşır yurtdışında umarım bir gün tamamen gerçek türkiye imajını gösterecek bir film yapılır dünyada neyse filme gelelim film dünyada çok başarılı oldu golden globe da 6 ödül almıştı bunlara en iyi filmde dahil olmak üzere oscar da ise 5 dalda aday olup en iyi müzik ve en iyi senaryoyu kazanmıştı 78 senesinde kısacası film canımızı çok yakmıştı ama gerçekleri de yansıtmadı değil polislerimiz hapishanelerimiz insan hakları şimdi bile tartışılırken o zamanlar nasıldı bu filmi izleyince anlaşılıyor filmde başrol oynayan ve rol gereği esrarkeş bir adamı canlandıra ve esrar kaçırırken yakalanıp türk hapishanelerinde uzun süre geçiren brad davis 91 yılında aidsten ve imdb deki biyografisinde uyuşturu bağımlısı ve biseksüel olduğu yazıyor belkide filmde kendini oynamıştı brad davis film total olarak bağımsız bakıldığında bence başarılı bir film tek sorunu castingi türk polisi savcısı hakimi kısacacı filmde türk olan herkes aslında yunan keşke onlar türklerden seçilseydi bazıları türkçeyi çok iyi konuşurken bazılarını ben bile anlamakta güçlük çektim 5.kez izlenecek kadar güzelmi değil ama hatırlamak istedim sizlerle paylaşmak için izledim diyebilirim herkes izlemeli bence bu filmi ve kendi karar vermeli filmin türk imajını bozup bozmadığını.

u-turn


yönetmeni oliver stone oyuncuları sean penn billy bob thornton nick nolte joaquin phoenix claire danes güzel jennifer lopez hatta figüranı da liv tyler olan bir film nasıl olur sizce genelde herkes izlemek ister sanırım ama u-turn berbar bir film üstelik saydığım oyuncuların hepsine sahip olmasına rağmen ne konu var ne oyunculuk var sean penn bile berbat oynamış bu filmde filmin tek olayı j-lonun herkesle yatması başka bir şey yok peki neden bu kadar kötü bir senaryosu olan filmde bu oyuncular oynamak ister a)paraya ihtiyaçları vardır alakası yok hepsi sağlam mal varlığı olan oyuncular b)yönetmeni kıramamışlardır bence b şıkkı olabilir ama bu senaryoya oliver stone değil woody allen olsa oynanmaz be arkadaş neyse kısacası film berbat sakın izlemeyin

sinema



Hayatımızın bazen anlamaya, bazen takip etmeye yetmeyeceği ya da kişisel deneyimlerimizle ulaşamayacağımız hayatları, olayları ve bilgileri 110 dakika gibi kısa bir süre içinde gözümüzün önüne getiren “büyülü dünya” sinema 114 yaşında.
Acaba Lumieres kardeşler, 1895 yılının 1 Şubatında sinema makinesini icat ettiklerinde, bu buluşlarının tüm dünyayı sarsıp etkisini hiç kaybetmeyen bir sektöre dönüşeceğini düşünmüşler miydi? Bu sorunun cevabı bilinmiyor, ancak dünyada görünen o ki sinema kitleleri etkilemeye başladığı günden bu yana hem eğlencenin, hem bilginin hem de ideolojilerin sunulduğu ciddi bir araç haline dönüştü.
Sinema denince akla ne gelir sadece insanların rol yapması sonucu çekilen yönetmeni olan ve müziklerle süslenen yapım mıdır sinema tabi ki hayır. Sinema hayatın ta kendisidir sinema tarihin su yüzüne çıkarılmasıdır sinema aşktır sinema korku ve sinema hayattır. İnsanları etkilemenin en önemli yoludur sinema güzel bir yapım milyonları hatta milyarları bile etkileyebilir en son avatar da olduğu gibi.
İzlediği bir yapımdan etkilenip katil olan da vardır karı koca olan da sinema ağlatır da güldürür de korkutur da heyecanlandırır da insanı oynatır da kızdırır da insan her türlü duyguyu sinema da yaşar sinema için 7.sanat derler evet sinema bir sanattır her ne kadar bazı kişiler sinemanın sanat olduğunu kabul etmese de sinema toplumu en çok etkileyen en kitlelere en çok ulaşan sanattır. Canımız sıkkın olduğunda izlediğimiz bir komedi bizden o sıkıntıyı alır götürür yada aşk sarhoşu olduğumuzda izlediğimiz bir film beklide bizim çok daha mutlu olmamızı sağlar tabi ki ağlarız da sinemada yeri gelir hayaller kurdurtur bize sinema.
Sinema nedir dersek kısaca sinema hayatın ta kendisidir.

23 Şubat 2010 Salı

prozac nation




bu film benim hayatımı az da olsa değiştirdi belkide beni cesaretlendirdi yazmayı sevmememden dolayı blog oluşturmayı hep ertelemekteydim bu filmi izleyene kadar ve bu filmden sonra artık benim de bir blogum var film bence imdb de hakettiği ratingi alamamış bence gerçekten hayat dersi veren oyunculukları sağlam bir film zaten başrol oyuncusu cristina ricci genelde hep depresif sorunlu rollerde karşımıza çıkar o yüzden sanırım o rollerde artık usta michelle williamsın dawsons creek efsanesinde ünlü olmasından hemen önce rol aldığı bu filmde daha acemi ama gelecek vaad ettiğini anlıyoruz oyunculuğuyla olmasada masum güzelliğiyle film kısaca yazar olmak isteyen yada ailesi tarafından ona zorlanan elizabeth in havard a başlaması ve hayatında yeni açılan bu sayfada bocalamasını anlatıyor uzun zamandır izlemek istiyordum zaten bu filmii ve herkese rahatlıkla tavsiye ederim de yalnız filmn başındaki riccinin çıplak sahnesi çok gereksizdi gözümü tırmaladı açıkçası.

herkese selamlar

Aslında uzun süredir bir blog oluşturmak istiyordum ama yazmayı sevmediğim için bunu hep erteliyordum ama şuan izlediğim prozac nation adlı film bana cesaret verdi yazmanın ne kadar güzel birşey olduğunu bir insanın yazılarıyla diğer insanlara nasıl katkılar sağladığını izleyince bende artık blog tutmanın zamanı geldiğini düşündüm uzmanlık alanım olan sinema başta olmak üzere hayatta takip ettiğim herşeyi buraya yazmaya çalışacağım sinemadan sonraki alanım olan spor(sadece futbol değil sporun her türlüsü), ünlüler dünyası ve hayata dair paylaşmak istediğim herşeyi burada bu andan itibaren yazmaya devam edeceğim umarım beni okuyanlara ufacık bir katkı sağlarım işte o zaman bu blog amacına ulaşmış olur. Şimdi izlemekte olduğum prozac nation a geri dönüyorum ve film bitince ilk film yorumum olarak buraya yazacağım.