29 Temmuz 2013 Pazartesi

KOS



Santorini'den gece 00.50'de Blue Star Lines'ın feribotuyla Kos yolculuğumuz başladı, feribot non stop 5.30 saatte Kos'a vardı, sabah 6.20'de Kos'a inmiştik, bizim gideceğimiz yer Kos merkeze 30 km uzaklıktaki Kos'un en güzel sahillerinin olduğu Kardamena kasabasıydı, sabah indiğimiz için daha hiç bir yer açık değildi sadece barlardan çıkan ayyaş İngiliz ve Hollanda'lılar çevreye sarıyordu, biraz araştırma yaptıktan sonra Kardamena'ya giden otobüsleri bulduk, ilk otobüs 9'daydı mecburen bekledik, otobüs 45 dakikada Kardamena'ya vardı, kişi başı 3.30 € ödedik, otelimiz Kardamena'ya 3 km uzaklıktaki Kalimera Mare'ydi, gayet güzel bir oteldi.

Mykonos-Santorini ve Kos yolculuğumuz sırasındaki en iyi oteldi diyebilirim, otele normalde 14'te check-in alıyorlarken biz sempatik ve yardımsever resepsiyonist Eli sayesinde 11.30'da yerleştik odamıza.

İlk gün dinlendikten sonra yemek için Kardamena merkeze gittik, hem yemek yiyip hem de araba kiralamaktı amacımız, Mykonos ve Santorini'de ne kadar kolay araba kiraladıysak Kardamena'da tam tersi oldu, hem araba bulamıyorduk hem de bulduklarımız gayet yüksek fiyat veriyorlardı, Mykonos ve Santorini'de 35 €'ya kiralarken, Kos'ta 40 €'ya Panda zor bulduk, fakat bu sefer daha ilginç bir olayla karşılaştık, Türk olduğumuzu duyan rent a carcı avrupa birliği üyesi olmayanlara araba kiralamıyoruz dedi, polis sorun çıkarıyormuş, Santorini ve Mykonos'ta kiraladığımızı söylememiz sayesinde zorda olsa ikna ettik sabah 10'da arabayı almak üzere anlaştık.

İlk akşam Captain's da yedik yemeği Yunanistan'ın ünlü yemeği Stifado yedim, dana etinden yapılan, haşlama tarzında ve tatlı soğanlarla lezzetini arttıran bir yemek Stifado, onun yanında Grek salata ve Cheese Saganaki yedim(Saganaki bizim Hellim peynirin çakması ama lezzetli bi şey) yemekten sonra otele gidip az dinlendik ve sonra Kardamena'nın hareketli geceleri için tekrar merkeze gittik.

Nette yazılanlar gibi gerçekten Kardamena'nın gece hayatı çok hareketli, barlar sokağında inanılmaz bir kalabalık oluyor ve barlarda kapı yok isteyen girip çıkıyor mekanlara, bodyguard falan da yok, mekanlara girişte ücretsiz sadece içtiğini ödüyorsun, gece 11.30 gibi başlıyor 4'e kadar sürüyor.

İlk gün Just Blue adlı bara gittik ve diğer yerlere göre en kalabalık mekan orasıydı, müziklerde gayet iyiydi, içkiler ise resmen bedava, inanılmaz ucuzdu, tekila shot 2 €, bira 5 € desem anlarsınız herhalde nasıl ucuz bi mekan olduğunu, Kardamena için küçük bir İngiliz kasabası yorumunu yapsam yanlış bi yorum olmaz, İngilizlerin yazlık olarak kullandığı bir mekan diyebilirim, İngiliz dışında çok az Rus vardı kasabada, gece mekanlardaki İngilizlerin yaş ortalaması biraz düşüktü, 15-18 yaş ortalaması olan İngiliz veletleri sigara, alkolün bolca tüketildiği geceler yaşıyorlardı Kardamena'da.

2.gün kalkıp kahvaltımızı yaptık, 10 gibi araba geldi, hedefimiz arabayla Kos'un merak ettiğimiz yerlerini gezmekti ama büyük bir sorunla karşılaştık, rent a carcı akşam 22'de arabayı geri vermemizi istiyordu, yani 1 gün değil 12 saat kiralamış oluyordu ve 40 €'ya, bunun çok saçma olduğunu söyleyip arabayı geri verdik, araba işi Kos'ta büyük sorun oldu, önce ehliyet sonra da bu olay olunca maalesef araba kiralayamadık ve Kardamena'da takılmak zorunda kaldık, otelin sahiline gittik, deniz fena değildi ama kumsalı kötüydü, Bodrum ve Çeşme varken Kardamena'ya asla gidilmez yani deniz manasında.

Denizden sonra odamızda dinlenip gece merkeze gittik tekrar, Blue Line tavernada yedik yemeğimizi, ben kalamar yedim bu sefer, biri Mykonos diğeri Kos olmak üzere 2 akşam kalamar yedim ve şunu söyleyebilirimki bizim kalamalarımız çok daha lezzetli, tabi her restoranın kalamar yapışı farklıdır ama Türkiye'de daha lezzetli bence kalamarlar.

Kardamena'daki mekanlarda az da olsa Türkçe biliyor çalışanlar, Bodrum'a sık sık gittikleri için, çat pat Türkçe öğrenmişler ve son derece sıcaklar, Blue Line'da yemeklerimiz geciktiği için 2.ouzoyu ikram ettiler ve kaç kere özür dilediler gecikmeden dolayı.

Yemekten sonra barlar sokağına gittik ve gece 2'ye kadar eğlendik, gece hayatı dediğim gibi gayet güzel ama insanların yaş ortalaması biraz küçük, ya da biz yaşlandık ve onları küçük görüyoruz.

3.gün artık 10 günlük tatilimizin son günüydü, 17.30'da Kos'tan Bodrum'a feribotumuz kalkacaktı, kahvaltımızı yaptıktan sonra Kardamena'dan Kos merkeze gittik, Kos'ta bavullarımızı bırakıp biraz gezmek için bir yer ararken arkadaş internetten bir Türk'ün işlettiği CARAVAN adlı restoranı buldu.

Merkeze yürüyerek 10 dakika uzaklıkta olan Hasan adlı bir abimizin işlettiği mekana bavullarla gitmemiz biraz sıkıntı olsa da sonuna kadar değdi, iyi ki gidip o mekanı bulmuşuz,  Hasan abi bizi son derece misafirperver bi şekilde karşıladı, restoranı zaten Kos'un en iyi 3 restoranından biri ve yemekler muazzam o konuda kesinlikle Kos'a gidenler CARAVAN'a uğramalı ama ben yemeklerden çok Hasan Abinin samimiyeti ve bizi ağırlamasından bahsetmek istiyorum

Sanki yıllardır hiç Türk görmemiş gibi sarıldı bize hiç tanımamasına rağmen, İzmir'den geldik deyince daha bi sevindi, çocuklar kiralık otel ayarlayayım isterseniz dedi ama biz bugün dönüyoruz diyince çok üzüldü, içecek, salata ve cacıkı da ikram olarak verdi, Hasan abi Girit Türk'ü olup bize gerçek bir Türk'ten çok daha candan davrandı, hatta akraba o kadar samimi davranmaz diyebilirim, Hasan abinin muhteşem yemeklerini yerken bize mutlaka bi daha gelin bunu saymam ramazan bitsin sizle rakı içelim dedi.

Bavulları restorana bıraktıktan sonra Hasan abinin tavsiyesiyle uzo almak için bi supermarkete gittik, adı Konstantinidisti, Hasan abinin restorandan yaklaşık 10 dk uzaklıkta ama gittiğimize değdi, satılan içkiler free shoptan en az 2-3 € daha ucuzdu, uzo almaya gidip, bir Olmeca, bir Absolut, bir Baileys ve 5 uzoyla çıktım ordan, hem ucuz hem de free shop gibi sınır yok, Kos için ikinci mutlaka gidin diyeceğim yerde hasan abinin CARAVAN adlı restoranından sonra Konstantinidis adlı market olacak, ordan içki stoğunuzu doldurup gelebilirsiniz Türkiye'ye.

Kos'ta Hasan abiyle tanışmamız Kos tatilimizin en güzel yanıydı ve o kadar memnun kaldık ki en kısa sürede Kos'a gidip Hasan abiyle bi rakı masası kurmaya söz verdik, içkilerimizi aldıktan sonra bavulları Hasan abiden alıp limana doğru gittik, 17.30'daki feribotumuz için 16.45'de pasaport sırasına girdik ve 17.25'te feribota çıkabildik, çoğu yolcu 17.30'a yetişemediği için feribotumuz 20 dk rotarlı kalktı, Ab vatandaşları elini kolunu sallayarak geçerken biz kuyrukta resmen çile çekiyoruz, oysa Kos'a en çok gelen turist Türk turist o konuda bi kolaylık gösterebilirler aslında, resmen çile çekiyorsun 45 dakika ayakta o kalabalıkta ve sıcakta.

Kos'tan Bodrum'a 25 dklık uzun! bir yolculuktan sonra vardık ve 10 günlük Mykonos-Santorini-Kos tatilimiz bitti, Kos tatili demeyelimde Kardamena diyelim çünkü araba kiralayamadığımız için orda tıkılı kaldık ama en kısa zamanda Kos'a tekrar gidip hem gezmeyi hem de Hasan abiyi ziyaret etmeyi düşünüyorum açıkçası. 

28 Temmuz 2013 Pazar

SANTORİNİ



Mykonos'tan Seajet feribotuyla Santorini'ye geçişimiz feribotun 1 saat rötar yapması ve direk sefer denmesine rağmen yaklaşık 4 adaya uğramasıyla biraz uzun sürdü, normalde 17.30'da Santorini'de olmamız gerekirken 19.30'da Santorini'ye vardık maalesef.

Santorini'nin en önemli olayı olan güneş batımını ilk gün kaçırdık ve ben bu yüzden Seajet'e ve kaptanına baya bi küfrettim, Santorini'ye iner inmez bir rent a carcı yakamıza yapıştı ve bize hayatımızın kıyağını yaptı diyebilirim, normalde biz hemen araba kiralamayıp, otele taksiyle gitmeyi düşünüyorduk ama limandan otele en az 35 € tutacağını öğrenince arabayı hemen kiralamanın en mantıklısı olduğunu anladık. 

Rent a car yerel bir firmaydı adı Thrifty cardı, adam 45'ten açtı kapıyı ama biz Mykonos'ta 35'e kiraladık diyince 35'e indi, üstelik önce Peugot 106 verecekken nissan micra aldık adamdan, santorini adası dağın etkelerine kurulmuş bir ada olduğu için inanılmaz virajlı ve uzun kıvrımlı yolları olan bir ada, eğer sevgilinizle gidecekseniz atv kiralamak çok mantıklı ya da motorsiklet ama 2'den fazla kişiyseniz araba çok daha ekonomik oluyor.

Santorini Mykonos'tan daha büyük bir ada ve dediğim gibi ada dağ eteklerine kurulu olduğu için maalesef dağın etrafını dolaraşak gidiyorsunuz heryere, biz oteli Oia'da tutmuştuk, Oia Santori'nin en romantik yeri çünkü güneş batımının en güzel izlendiği yer, açıkçası bende bu yüzden ordan aldım oteli ama aslında hiç gerek yokmuş çünkü Oia'nın tek olayı güneş batımı, ne gece hayatı var ne de deniz, o yüzden Oia'yı genelde balayı çiftleri tercih ediyor.

Kaldığımız Aethyro otel Mykonos'taki berbat otelden sonra bize adeta bir Çırağan geldi, bir ailenin işlettiği otel hem Oia'nın merkezinde hem de gayet sıcak bir otel, Mykonos'taki oteli nasıl tavsiye etmiyorsam, Santorini'de kaldığımız Aethyro oteli şiddetle tavsiye ederim, kahvaltısı da mükkemmeldi, yüzme havuzu da gayet güzeldi( her ne kadar yüzmesemde) üstelik wifi da ücretsizdi :)

Dediğim gibi kaldığımız yer olan Oia'nın tek olayı güneş batışının en güzel izlendiği yer olması olduğu için, biz kaldığımız 2 gün boyunca Oia'dan Fira'ya yaklaşık 4-5 kere gidip geldik, yollar o kadar virajlı ve darki, ben dualar ede ede yolculuğu bitirdim her defasında, çünkü sen ne kadar iyi şöför olursan ol karşıdaki bi hata yapsa, ikinizde direk uçurumdan denize(yaklaşık 1.5 km) uçarsınız.

İlk gün güneş batımını kaçırmanın burukluğu ve yolların o kadar berbat olduğunu görmenin siniriyle otele yerleştikten sonra Fira'ya(merkez)e gittik, ilk gün yemeğimizi Lithos tavernada yedik, denize nazır harika bir konumu vardı, yemekleri de gayet güzeldi ve garsonlar da gayet misafirperver, hizmette hızlıydı, yani ilk gece yediğimiz yemekten çok memnun kaldık.

Santorini'de de gece hayatı Mykonos kadar olmasada canlı, Fira'daki barlar gayet güzel, hatta Mykonos'a göre çok daha elit mekanlar var, bunlardan biri de Enigma bar, onun dışında Koo bar ve Franco's bar var, bu 3 mekan güzel ve kaliteli yerler, bu 3 yer dışında da çok yer var ama benim tavsiyem bu 3 mekan olacaktır.

Fira'dan uyumak için otele döndüğümüzde yolda yine dualarla dolu bir yolculuk yaptım, gece o berbat yolda hiçbir aydınlatma yok, sadece farla ve ay ışığıyla aydınlanıyor yolunuz, yol o kadar virajlı ve karanlık ki mecburen uzunları yakmak zorundasınız önünüzü görmek için, yapabileceğiniz maksimum hızda 40, 50'yle gitmek orda resmen intihar sebebi.

İlk gece yolunda verdiği yorgunlukla erken yatıp sabah erken kalkıp Santorini'yi gezecektik, zaten kısıtlı vaktimiz vardı ve vakit kaybetmemeliydik.

Sabah kalkıp kahvaltımızı yapıp yola koyulduk, önce adanın en meşhur beach'i olan Red Beach'e gittik, volkanik bir patlama sonucu oluşan adanın volkanik taşlarla çevrili bölgesinde kırmızı kayalarla çevrili ve kumu da kırmızı olan bir koydu Red Beach, denizi o kadar güzel değildi ama orayı görmedende kimse Santorini'den gitmez, gittik gördük, denize de girdik ama 1 saat kaldık çünkü her ne kadar doğa harikası bir sahil olsa da denizi iyi değildi, ordan çıktıktan sonra Perivolos'a geçtik, santori'nin denizi en güzel kasabası Perivolos.

Perivolos gayet uzun bir plaja sahip bir kasaba ve o plaj boyunca yaklaşık 7-8 beach club var, hepsinin otoparkı ve havuzu var, isteyen denizden çıkınca havuza da girebiliyor, aynı zamanda ücretsiz wifi hizmeti de var beachlerde, denizi tabiki Mykonos'la karşılaştırılmaz ama adanın diğer yerlerine göre gayet iyi, Santorini deniz açısından iyi bir tatil seçimi değil, deniz için Mykonos çok daha ağır basar, hatta kıyaslanamaz bile iki ada deniz açısından, Perivolos dışında Perissa ve Kamari'de denize girilebilecek yerler santorini'de, bu iki yerde aynı Perivolos gibi beach clubların olduğu sahil kasabaları, denizi de Black Beach denilen siyah kumlardan oluşan bir deniz, kumlar inanılmaz sıcak 5 saniye dayanmak mümkün değil, deniz olarakta dediğim gibi Santori'nin en iyi yerleri ama Mykonos'a göre çok vasat bir deniz var, zaten insanlarda Santorini'ye denize girmek için gelmiyorlar açıkçası.

Perivolos, Perissa ve Kamari dışında İmeroglivi ve Firostefani kasabaları da Santorini'de görülmesi gereken yerler, Oia dışında güneşin en güzel battığı ikinci yer de İmeroglivi ama ne olursa olsun güneş batımı Oia'da izlenmeli.

Denizden çıktıktan sonra Oia'ya otelimize döndük ve vakit kaybetmeden güneş batımını izlemek için Oia'nın yamaçlarına doğru yola çıktık, otelimizde de sırf gün batımını izlemek için özel sunset roof vardı ama açıkçası ben orayı tercih etmedim, güneşin batışının en iyi izlendiği yere gittik, inanılmaz bir kalabalık vardı, çektiğim videoları instagram ve vine'a da attım, o güneş batışını izlemek için dünyanın heryerinden turistler geliyor Santorini'ye.

19 gibi yerimi aldım ve beklemeye başladım, güneş 20.37'de batmasına rağmen insanlar 2-3 saat öncesinden gidip yer kapıyorlardı yamaçlarda, herkesin elinde Nikon, Canon dslr makineleri ve i phoneları, güneşin yavaş yavaş batışını fotoğraflıyordu, ben ki romantik bir adam değilim, o gün batımını izledikten sonra şunu çok açık söyleyebilirim ki, gerçekten muhteşem bir manzara ve an o batış anı ve eğer öyle şeylere meraklıysanız mutlaka ama mutlaka Santorini'ye gelip o anı izlemelisiniz, güneş batımını izledikten sonra insanlar Oia'yı boşaltıyorlar, güneş batana kadar Santori'nin en kalabalık yeri olan Oia, güneş battıktan sonra adeta bi hayalet şehir oluyor, herkes Fira'ya doğru yola çıkıyor, güneş batışının ardından sevgililer öpüşmeye başlıyor, hatta orda bir sürü insan sevgili oluyor o anı yaşarken.

İlk gün kaçırdığım güneş batımını ikinci gün büyük bir keyifle izledim ve fotoğrafladım, güneş battıktan sonra otele geçip ordan da Fira'ya gittik, yine denize nazır harika bir manzaraya karşı yemek yedik, Niki tavernada yedik ikinci gece yemeğimizi, ilk gün ne kadar memnun kaldıysak ikinci gün o kadar kötüydü yemek servisi, 45 dakikada geldi yemekler, ve menüde yazan şeyler için yok dendi, öyle kaliteli bir mekandan böyle şeyler beklemediğimiz için hayal kırıklığına uğradık.

Yemeği yedikten sonra Fira'da gezdik ve sonra otelimize döndük, 3. ve son günümüz için gemi turu aldık. 

3.gün Volkanik adayı gezme ve hot spring denen sıcak suda yüzmek için 14-17 arası gemi turuna çıktık, volkanik ada tamamen gereksiz, hiçbirşeyin olmadığı bir yer sadece volkanik taşlar var, hot springin de suyu çamurluydu o yüzden yüzmedim, kısacası gemi turu çok gereksiz eğer kısıtlı vaktiniz varsa hiç denemeyin bile.

Geminin kaltığı old porta Fira merkezden 3 şekilde inebilirsiniz: ya teleferik, ya eşek ya da yürüyerek, 2. ve 3. seçenegi tavsiye etmem, en mantıklısı teleferik, 4€ ve 3 dakikada indiriyor aşağıya, eşekler çok kötü kokuyor, ama daha vahimi bu muhteşem adanın simgesinin eşek olması, güneş batımı gibi mükemmel bi şey varken bu romantizm ve balayı adasının simgesi nasıl eşek olur anlayabilmiş değilim.

Gemi gezisinden sonra Fira'ya çıktık ve son gecemizde taverna yerine fast food tarzı yemek yedik, Mykonos'da 4, Santorini'de 2 toplam 6 gün boyunca hep deniz mahsülleri yiyen ben Santorini'deki son gecemizde pita ekmeğine yapılan kuzu kebab yedim( bizde lavaş neyse Yunanistan'da da pita ekmeği o) kebab tabi ki bizim ülkedeki gibi değil ama yine de fena değildi tadı, ben daha kötü bekliyordum.

Karnımızı da doyurduktan sonra tekrar Oia'ya doğru yol aldık, tabi ki amacımız güneşin batışını izlemekti, yine aynı yere gittik ve ilk günkü tecrübesizliğimi hemen avantaja çevirerek çok güzel bir yer kaptım, ilk gün tabi daha acemiydik, 2.gün çok daha güzel bir konumdan batırdık güneşi ve çok daha güzel fotolar çektik, güneş batınca yaşanan alkışlama ritüelini de ben başlattım 2.gün :)))

Güneşi batırdıktan sonra Santoriniden ayrılmak üzere yola koyulduk, feribotumuz geceyarısı 00.50'deydi ve normalde rent a carlar aldığın saatte arabayı geri alırken, abinin bize yaptığı harika kıyakla 19.30'da adlığımız aracı 22.00'da bıraktık ve bizden ekstra para almadı.

Santorini'de kaldığımız 3 gün 2 gece boyunca gezilecek heryeri gezdik, sadece Oia'nın hemen altındaki balıkçı kasabası Amoudi'ye gidemedik, tatil arkadaşlarım deniz mahsülü yemedikleri için Amoudi'yi maalesef pas geçtik, onun dışında 2 gece 3 gün santorini için gayet yeterli bir süre, keşke ilk günde güneş batışını kaçırmasaydık, o zaman çok daha güzel olurdu.

Benzin olayına da değinmek istiyorum, Mykonos'ta 4 gece 5 gün deli gibi araba sürerek sadece 30 euro benzin harcadık, Santorini'de ise 2 gece 3 günde 20 euro, Santorini'nin o deli virajlı yolları için gerçekten bedava diyebilirim bu benzine.

Ben bu yazıyı Santorini'den binip Kos'a geçtiğim Blue Horizon adlı dev feribot/gemi'de yazıyorum, 00.50'de bindiğimiz feribottan sabah 6.30'da Kos'a ineceğiz, Kos'ta da 2 gece 3 gün geçirip tatilimizi bitirip eve döneceğiz.

Kos'u gezdikten sonra onu da yazacağım tabi ki ama şimdilik şunu söyleyeyim deniz ve eğlence için Mykonos, romantizm ve doğa harikası bir ada için Santorini derim ama bence siz ikisini de görün, pişman olmayacaksınız.

MYKONOS


Geçen sene Atina-Girit-Rodos'la baslamıştım Yunanistan turuma bu seneki hedefimde Mykonos-Santorini ve Kos'tu.

Girit'e bayıldığını blogumu takip edenler bilir, derin bir Girit yazısı yazmıştım.

Bu seneki tura Mykonos'la başlayıp, Santorini ve Kos yapıp ordan Bodrum'a geçerek tamamlamak üzere planlarımı yaptım.

Ortaokuldan kankam Mihraç ve kardeşi Sertan'la 3 erkek Yunan adalarını keşfedip güzel bir tatil için herşeyi en ince ayrıntısına kadar planlayıp, Atlasjetin Sabiha Gökçen'den kalkan Mykonos seferiyle yola çıktık.

1 saatlik bir yolculuktan sonra Mykonos havaalanına indik.

Mykonos havaalanı tek pistten oluşan inanılmaz küçük bir havalimanı ama yazın tüm dünyadan uçakların indiği için inanılmaz yoğun bir havalimanı oluyor, nerdeyse 15 dakikada bir uçak iniyor Mykonos'a.

Uçaktan indikten sonra araba kiralamak için rent a car firmalarına gittik, en uygun fiyatı Sixtten aldık, günlüğü 35 €'dan 4 günlük Toyota Yaris aldık.

Mykonos çok küçük bir ada olsa da kesinlikle araba kiralayarak gezmek gerekiyor eğer tatilden zevk almak istiyorsanız ve adada ayak basmadık yer bırakmak istemiyorsanız tabi.

Otelimiz havalimanına yaklaşık 1.5 km uzaklıkta olan Giannolukas villagestı, otel açıkçası beni tatmin etmedi, personel çok soğuk, kahvaltıda hiç çeşit yoktu ve en önemlisi de wifi paralıydı, saati 2 €, o yüzden Mykonos'a gideceklere asla kaldığım oteli tavsiye etmem.

Otel Mykonos için sadece gece gidip yatılacak bir yer olduğu için otele çok para vermek büyük saçmalık olur, eğer araba kiralayacaksanız en uzak yerde çok daha ucuza kalmak mantıklı, arabayla adanın en ucundan diğer en ucuna yaklaşık 30 dakikada gidebiliyorsunuz, işte öyle küçük bir ada Mykonos.

İlk gün otele yerleştikten sonra Mykonos town'a gidip merkezi keşfedelim dedik, Mykonos town 30 dakikalık bir yürüyüşle bitecek kadar küçük bir yer ama labirent gibi sokakları olduğu için tam olarak 3.gün sonunda kaybolmayacak seviyeye geldim ben.

İlk gün Marco Polo tavernada yedik yemeğimizi gayet lezzetli ve misafirperver bir tavernaydı çok memnun kaldım açıkçası hem yemekten hem de hizmetten.
 
Malumunuz Mykonos gece hayatı ve eğlencesiyle meşhur bir ada, özgürlükler adası deniliyor, herkes istediği gibi takılıyor, kimse kimsenin umrunda değil.

Mykonos town'un en güzel mekanı Scandinavian Bar, eğlence 23.30 gibi başlayıp sabaha kadar sürüyor, bir içecek alan herkes giriyor içeri, fiyatlarıda gayet ucuz, içerde eğlence inanılmaz, mekan çok büyük bir mekan değil, ama gayet eğlendiren bir mekan, garsonlar ve barmenlerde gayet misafirperver.

2.gün sabah kalkar kalkmaz kahvaltımızı yapıp adanın en ünlü plajı olan Super Paradise'a gittik, Super Paradise hem denizi hem de 16'dan sonra başlayan beach partileriyle harika bir plajdı, denizi de kumsalı da çok güzeldi, üstelik wifi da ücretsiz beachte, fiyatlarda bence Mykonos gibi bi ada için gayet ucuzdu, Çeşme Aya Yorgi'de 50 tl'ye içeceğiniz bir içki orda 10 €.

Mykonos için özgürlükler adası demiştik ya o yüzden Super Paradise'da göreceğiniz üstsüzleri yadırgamamalısınız, Mykonos'un Dünya'da gayler adası olarak tanındığını da bilerek oraya gitmiştik ve daha gittiğimiz ilk plaj olan Super Paradise'da bir sürü erkeğin el ele tutuşarak gezmesine Türkiye'de alışık olmadığımız için açıkçası ilk başta şaşırdık ama 4.gün sonrası bu duruma alıştığımızı da söyleyeyim.

2.gün yemeğimizi adanın en ünlü tavernası Niko's da yedik, Marco Polo'ya göre çok daha popüler ve kalabalık olmasına rağmen, ben Marco Poloyu daha çok sevdim, ama şunu da belirtmem gerekir ki hayatımda yediğim en lezzetli levreki(ayda en az 1 kere levrek yiyen biri olarak) de Nikos'da yedim.

2.günde gece eğlencesi olarak Scandinavian'a gittik ordan çıktıktan sonra Tropicana'ya geçtik ama eğlence erken bitmiş olacak ki heryer kapalıydı biz de geceyi bitirdik.

3.gün ise güne büyük bir hayal kırıklığıyla başladık, internette adına methiyeler düzülen, Mykonos yazınca ilk çıkan yer olan Paradise Beach'e gittik ve tam anlamıyla fiyaskoyla karşılaştık, o yere göğe sığdırılamayan meşhur Paradise Beach resmen ölüydü, 2.gün Super Paradise'da yer bulamamışken, Paradise'da resmen 30-40 kişi vardı ve denizi de berbattı, kayalarla kaplı, yüzmekten hiç keyif alınamayan, kumsalının nerdeyse olmadığı bir yerdi Paradise, yanındaki Tropicana'nında ondan farklı yanı yoktu ama en azından Tropicana'da müzik ve eğlence vardı, Paradise için olumlu hiçbişey söyleyemem, wifi'ı bile parayla satıyorlardı, 30 dakikası 1 €, yani anlayacağınız Paradise çok büyük bir hayalkırıklığı oldu benim için, Super Paradise adından da anlaşılacağı gibi süperken, Paradise resmen bizim Özdere gibi bir yerdi, hatta Özdere'nin denizi çok daha güzel diyebilirim.

Paradise'da umduğumuzu bulamadığımız için fazla kalmadık, çıktık ve Super Paradise'a geldik ve orda yüzmeye devam ettik, 16'da başlayan beach partiyle nerdeyse tüm beach oynamaya başlıyor, inanılmaz bir eğlence başlıyor.

3.gün yemeğimizi Kostas tavernada yedik ve sabahki hayalkırıklığı yemekte de devam etti, garsonun yaptığı terbiyesizliği yazmadan duramam, adam ben telefonuma bakarlen menüyü önümden aldı, adamla kavga ettim, adada herkes gayet misafirperverken Kostas tavernadaki kel garsonun yaptığı gerçekten beni çok sinirlendirdi, masadan kalkacaktım ama arkadaşlar siparişlerini çoktan vermişlerdi, Kostas tavernayı kesinlikle tavsiye etmiyorum, yediğimiz en kötü yemekleri orda yedik.

3.gün çok yorulduğumuz için gece fazla kalamadık, internette okuduğum Galleraki bar'a gittik, internette methiyeler düzülen Galleriaki de berbattı, yani kısacası 3.gün her açıdan kötüydü bizim için, o yüzden geceyi erken bitirip 3 gibi otele döndük.

4.gün ise Elia beach'e gittik, araba kiraladığımız yerdeki eleman adayı tanıtırken en güzel beach ama içerde çok fazla gay var ve bir kısmı çıplaklar plajı olarak kullanılıyor demişti. 

3.gündeki Paradise hayalkırıklığından sonra Elia ilaç gibi gelmişti, gerçekten harika bir deniz ve plajla karşılaşmıştık, Super Paradise'dan bile iyiydi denizi, plaj olarak da gayet uzun bir plajdı, en sol tarafında aileler, orta taraflarda gençler en sağda da gayler ve çıplaklar plajı olarak 3 kısma ayrılıyordu Elia koyu, sağda Lgbt bayrağı da vardı, yani o kısmın gaylere ayrıldığını belirtiyordu.

Üstsüzler heryerde olduğu için onlara çoktan alışmıştık ama ilk defa bu kadar fazla gayi Elia'da gördük, dediğim gibi plajın sağ tarafı resmen onlarındı, plajı soldan başlayıp tamamen gezdim, gaylerle lezbiyenler plajlarında takılıyorlardı hiç bi problem olmadı da ama onların plajının içinde koyun en sağ tarafında yanlışlıkla çıplaklar plajına girince asıl dumuru yaşadım, her ne kafar filmlerde çok görsekte insan gerçekte anadan üryan bir sürü insanın güneşlenip, yüzdüğünü görünce dumur oluyor açıkçası, ama onlar inanılmaz rahatlar, kimse kimsenin umrunda değil, herkes sere serpe takılıyor, ne rahatsız edici göz var ne de laf, nudistlerin plajını da böylelikle görmüş oldum ve Mykonosa neden özgürlükler adası dendiğini iyice idrak etmiş oldum.

Elia'nın plajı o kadar güzeldiki akşam 7'ye kadar orda durduk ve doyasıya yüzüp güneşlendik, Mykonos'taki son gecemiz olan 4.gecemizde akşam yemeğini Paraportiani tavernada yedik, hem en güzel hem de en ucuz yemeğimiz oldu Paraportianideki yemeğimiz, gayet keyifli bir yemekti, üstelik yemek sonrası ikram edilen dondurma da cabası oldu, 4 gece boyunca 4 farklı tavernada yemek yedik: Marco Polo, Niko's, Kostas ve Paraportiani tavernaları, fiyat performans açısından en güzeli Paraportianiydi, sonra Marco Polo, sonra zaten adanın en ünlü tavernası olan Niko's ve en berbatı da Kostas'tı, Kostas dışında hepsinden memnun kaldım ben açıkçası.

Son gecemizde yemekten sonra Scandinavian'a gittik orda biraz takıldıktan sonra adanın en ünlü clubu Cavo Paradiso'ya gittik, Cavo Paradiso Paradise koyunda muhteşem bir clubtı, her gece dünyanın en ünlü dj'lerini konuk ediyordu, bize Nicky Romero denk geldi, hayatımda gittiğim en güzel partiydi diyebilirim, 01.30'da başlayan parti sabahın ilk ışıklarına kadar devam etti, biz 5.30 gibi çıktık, adamlar eğlendirmeyi çok iyi biliyor, harika bir geceydi.


Bir sürü gece clubu ve bar var Mykonos'ta ama iki tanesi aralarından sıyrılıyor, biri Scandinavian diğeri ise Cavo Paradiso, bu iki mekan eğlencenin dibine vurulan ve kaliteli mekanlar ve zaten Mykonos'a giderseniz, siz istemeseniz bile yolunuz bu iki mekana düşecektir.

5. ve son günümüzde sabah Nammos'a gittik, Nammos internette Mykonos'u araştırdığınızda pek karşınıza çıkmayan bir yer olmasına rağmen, kesinlikle gidilmesi gereken bir beach club, Paradise, Super Paradise reklamla şişirilen yerler oysa Nammos hiç reklamı olmamasına rağmen gittiğimiz en iyi yerdi diyebilirim.

Nammos hakkında sadece şunu söyleyebilirim, eğer Yunanistan'ın sosyete dünyası ve ünlülerini tanıyorsanız oraya gittiğinizde mutlaka bir kaçını görürsünüz, yani anlayacağınız Çeşme Marrakech gibi bi mekan ama çok daha kaliteli, denizi ve plajı çok daha iyi Marrakech'e göre.

Benim Nammos'un neden hiç reklamının yapılmadığına dair komplo teorim ise turistleri Paradise ve Super Paradise'a yönlendirip Nammos'u kendilerine bırakıyorlar Yunanlılar, Yunanlılar dediysem de Yunanistan'ın elit kesimi.

Nammos'tan çıktıktan sonra arabayı havalanında rent a cara bırakıp taksiyle Santorini feribotumuzun kalkacağı limana gittik, Mykonos'ta eğer araba kiralamam taksiyle giderim heryere diyorsanız, ya çok zenginsiniz ya da çok keriz, çünkü havaalanından limana(yaklaşık 2 km) taksici bizden 15 € aldı, yani adeta kazığa oturttu bizi, o yüzden siz siz olun Mykonos'ta asla taksiye binmeyin derim.

Mykonos'ta kaldığımız 4 gece 5 gün boyunca harika bir tatil geçirdik, hem deniz hem de gece hayatı olarak gayet tatmin edici bir ada, eğer bir tatilden beklentiniz bu ikisiyse kesinlikle tavsiye ederim Mykonos'u ve açıkçası nette okuduğum kadar pahalı bir ada da değil, Çeşme de Bodrum da çok daha pahallılar Mykonos'tan, o yüzden gayet ekonomik bir bütçeyle Mykonos'ta çok güzel bir tatil yapabilirsiniz ama 4 gece 5 günde açıkçası Mykonos gibi küçük bir ada için çok fazla, 2 gece 3 gün gayet yeterli, 3 gün sonunda heryerini ezberleyeceniz bir ada olup çıkıyor çünkü.

Mykonos macerası Santorini feribotuna bindiğimiz an bitti, iyiki gelmişim, görmüşüm, bi kaç şey dışında gayet güzel bir tatil oldu Mykonos tatili benim için.

3 Mart 2013 Pazar

OSCARLARIN ARDINDAN...



Evet geçen hafta bugün yapıldı Oscar töreni, normalde değerlendirme yazımı hemen ertesi gün yazardım ama bu sene böyle oldu, neden oldu bende bilmiyorum ama oldu, olsun ne demişler geç olsun güç olmasın, geçen hafta şu saatlerde televizyon başında heyecanla kim hangi ödülü alacak diye bekliyorduk, şimdi ben kısa kısa değerlendirmelerimi yazacağım, gecikme içinde affınıza sığınıyorum.


Öncelikle kırmızı halıyı değerlendirerek başlamak istiyorum yazıya, gerçekten son 10 senenin en kötü kırmızı halısı oldu diyebilirim, maalesef şık bulmak için resmen zorladık kendimizi, hani en şık 3 kadını bulmak için nerdeyse joker hakkımı kullanacaktım, herkes mi kötü giyinir bir Oscar töreninde aklım almadı, bu sene tasarımcılar sınıfta kaldı benim için.

Gecenin yıldızı herkesin tahmin ettiği üzere Jennifer Lawrence oldu, en iyi kadın oyuncu oscarını kazandı belki ama kırmızı halıda giydiği kıyafeti ona yakıştıramadım, ben çok daha güzel bir kıyafet bekliyordum çünkü, yıl boyu verilen tüm ödüllerde harika kıyafetler giymişti Lawrence, oscarda giydiği elbise en kötü elbisesiydi ödül törenlerindeki, oscardan bir gün önce indie spirit ödüllerinde giydiği siyah elbise mesela harikaydı keşke onu oscara saklasaydı.

Gelelim sunucu Seth Macfarlene’e bence harika bir tören sundu, çoğu kişi yaptığı esprilerden dolayı ona tepki gösterse de rating tam tersini söyledi, Abc son 10 senenin en iyi Oscar ratingini aldı Macfarlene’in sunuculuğunda, efsane sunucu Billy Crystal’ı bile geçti Farlene, ama herşey rating değil tabi ki, yaptığı esprilerde çok uç noktalara dokunduğu için sanırım seneye Oscar sunma ihtimali yok, törenin henüz başlangıcında yaptığı We saw your Boobs parodisi en çok tepki gören şovlarından biriydi mesela ama tabi ki bu tepkiler onun umrunda değil, ve bence işini layıkıyla yerine getirdi Farlene.

Kırmızı halı ve sunucudan sonra gelelim ödüllere;

En iyi yardımcı erkek dalında Christoph Waltz ikinci oscarını kazandı, ilk oscarını da yine bir Tarantino filmi olan Inglarious Basterds’de kazanmıştı, Django’da ikincisini aldı, o an twitter’da da yazdım ben, evet çok iyi oynamıştı filmde Waltz, ama maalesef yardımcı oyuncu değil başroldü Waltz Django filminde, bu yüzden bu ödülü onun değil Tommy Lee Jones’un kazanması gerekirdi.

En iyi yardımcı kadın dalında favori olan Hathaway kazandı oscarı, bu zaten beklenen bir şeydi ama Hathaway’in tören için seçtiği elbise tam anlamıyla skandal olarak nitelendirildi, hem gecenin en rüküşü oldu hem de o elbisenin içine sütyen giymediği için gece boyunca twitter’da en çok dalga geçilen kişi oldu, öyle ki Anne Hathaway’in göğüs uçları diye twitter hesabı bile açıldı.

En iyi senaryo dallarında bir sürpriz olmadı, orijinal senaryoda Tarantino Pulp Fiction’dan sonra 2.oscarını aldı Djangoyla, uyarlama senaryoda ise Affleck’in Argosu aldı oscarı.

En iyi yabancı film ve belgeselde de favoriler kazandı, Amour bu senenin en iyi filmi olarak yabancı filmde de çok rahat aldı oscarı, Searching for Sugar Men ise en iyi belgeseli kazandı, en iyi animasyonda maalesef skandal yaşandı, bu senenin en iyi animasyonu olan Wreck it Ralph kazanmalıydı ama Pixarın belki de en kötü animasyonu olan Brave lobiyle oscarı kazandı, madem her sene Pixar animasyonları kazanıyor, bu dalda başka adaylar çıkmasın boşuna, çünkü Brave gerçekten çok vasat bir animasyondu ve oscarı hak etmemişti.

Teknik dallarda sadece en iyi makyaj dalında çok ilginç bir şekilde Les Miserables kazandı oscarı, oysa filmde ben 2 kere izlememe rağmen makyaj falan göremedim, bu ödül kesinlikle Hobbit’in hakkıydı, diğer dallarda favoriler kazandı.

En iyi erkek oyuncu dalında beklenen oldu ve Daniel Day Lewis 3.kez en iyi erkek oyuncu oscarını kazanarak tarihe geçti, ilk oscarını 1990’da My Left Foot filmiyle kazanmıştı Lewis, 2.sini ise 4.adaylığı olan There will be Blood ile 2008’de kazandı, ve 3.oscarı için fazla beklemedi Lewis sadece 5 sene sonra 2013’de 3.oscarını kazandı, 3 oscarı olan tek erkek Jack Nicholson’du onunda 2’si en iyi erkek 1’i yardımcı erkekti, dolayısıyla Lewis 3 en iyi erkek oscarıyla hem Oscar hem de sinema tarihine geçmiş oldu.

En iyi kadın dalına gelirsek, ya Jennifer Lawrence ya da Emmanuelle Riva kazanacaktı, açıkçası Lawrence’i ne kadar sevsem de oscarın Riva’nın hakkı olduğunu düşünüyorum ama Lawrence yakaladığı rüzgarlar en iyi kadın oscarını kazandı, üstelik daha 22 yaşında ve önünde çok uzun bir kariyer var, Lawrence hem güzel hem de çok yetenekli bir oyuncu ve eminim ki bu onun ilk oscarı ama son oscarı olmayacak.

Gelelim en iyi yönetmen dalına, belki de bu senenin en merakla beklenen dalıydı en iyi yönetmen dalı, çünkü akademi Ben Affleck’i bu dalda aday bile göstermemişti ve Affleck oscarın habercisi diye adlandırılan tüm ödüllerde en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştı, o yüzden Affleck’in olmadığı bu dalda acaba kim kazanacaktı oscarı, iki kişi öne çıktı biri usta yönetmen Steven Spielberg diğeri ise Taiwan’ın dünya sinemasına kazandırdığı Ang Lee, Spielberg kazanırsa 3.oscarını alarak çok büyük bir prestij kazanacaktı, Lee kazandığı taktirde sessiz sedasız 2.oscarını kazanmış olacaktı, ben açıkçası Lincoln gibi bir filmden dolayı Spielberg’in kazanacağını düşünüyordum ama akademi sürprizini yaptı ve ödülü Lee’ye verdi, böylece Lee en iyi filmi kazanmadan en iyi yönetmen oscarını 2 kere kazanan yönetmen olarak Oscar tarihine geçmiş oldu, ilk oscarını Brokeback Mountain ile kazanmıştı, Life of Pi ilse Oscarlarını ikiledi Ang Lee.

Ve gecenin son ödülü tabi ki en iyi film ödülü oldu, yönetmende yapılan Ang Lee seçiminden sonra en iyi filmi kimin kazanacağı tamamen kesinleşmişti, çünkü eğer Spielberg en iyi yönetmeni alsaydı Lincoln en iyi film oscarını alabilirdi, ama Spielberg en iyi yönetmeni alamayınca Lincoln’un de şansı kalmadı, üstelik en iyi film ödülünü sunması için beyaz saraya bağlandıklarında artık açıklanmasına bile gerek kalmadan Argo’nun ödülü kazanacağını herkes anladı, first lady Michelle Obama beyaz saraydan en iyi film oscarını kazananı açıkladı ve ARGO adeta gövde gösterisi yaparak ödülü aldı.

Sanata siyaset karıştırılması açıkçası pek hoş olmadı, Amerika Oscar töreninde resmen İran’a ültimatom vermiş oldu, bu çok gereksizdi ama oldu, malumunuz Argo da İran devriminde İran’da tutsak kalan Amerika’lı elçilik çalışanlarını kurtarmaya yönelik operasyonu anlatıyordu.

Bir Oscar daha böylelikle gelmiş geçmiş oldu, bu sene gerçekten çok iyi filmler izledik, bakalım seneye neler olacak, umarım en az bu sene gibi güçlü yapımlar izletir bize Hollywood.

2013’te sinema açısından 2012 gibi geçerse muhteşem bir sinema senesi yaşamış oluruz, ve tabi ki muhteşem bir Oscar heyecanı yaşanır.

15 Şubat 2013 Cuma

2013 OSCAR TAHMİNLERİM


Sinema dünyasının en görkemli şovu ve ödülü olan OSCAR töreni 24 Şubat’ta, pazarı Pazartesi’ye bağlayan gece sahiplerini bulacak, bu sene geçen seneye göre daha çekişmeli bir ödül töreni olacak o kesin, sunucu da Family Guy’ın yaratıcısı Seth Macfarlane olunca insan daha da sabırsızlanıyor o gecenin gelmesi için, ben an itibariyle tüm filmleri izlediğim(çoğunu 2 kere) için bu sene kim hangi dalda favori, hangi dallarda çekişme yaşanır kısaca değerlendireyim dedim.


EN İYİ BELGESEL:

Son 5 senedir, törenden önce olmasa da törenden sonra mutlaka izlediğim bir dal oldu en iyi belgesel dalı, bu sene tek favorisi var o da Searching for Sugar Man, bütün ödül törenlerinde ödülleri topladı, rakibi yok diyebiliriz, ilk defa bir belgesel bu kadar ağır basıyor.

EN İYİ ANİMASYON:

Uzun zaman sonra ilk defa animasyon dalında bir favori yok diyebiliriz, son 10 senedir ödül töreninden 2 ay önce kimin kazanacağı tahmin edilirdi, bu sene kesin bir favorinin çıkmamasının nedeni belki de bu sene çok iyi bir animasyonun olmaması diyebiliriz, bir Wall-E, Up, Ratatouille gibi harika animasyonlar izleyemedik, Pixar’ın bu seneki bombası Brave’de açıkçası beklentileri karşılayamadı, o yüzden bu dalda aday 5 animasyon: Brave, Wreck-it Ralph, Frankenweenie, Paranorman ve Pirates’den hangisi kazanırsa kazansın açıkçası şaşırmam ama yine ben bu dalın 2 animasyon arasında geçeceğini düşünüyorum: Brave ve Wreck-it Ralph.

Ben en çok Wreck-it Ralph’i beğendim ama Pixar’ın arkasında olduğu Brave’de kazanırsa şaşırmam ama üzülürüm, çünkü bu sene Brave’in hakkı değil, umarım Wreck-it Ralph kazanır.

EN İYİ YABANCI FİLM:

Nasıl geçen sene İran yapımı A Separation bu dalda açık ara favoriydi ve çok rahat kazandıysa bu sene de Amour o kadar ağır favori ve ondan daha kolay kazanacak, 2012’nin de en iyi filmi olduğunu düşündüğüm Amour, Cannes’dan sonra en iyi yabancı Oscarını da kazanacaktır, rakibi zaten yok ama eğer Amour olmasaydı kalan 4 adaydan Şili yapımı No kazanırdı bu dalı.

TEKNİK DALLAR:

En iyi Sinematografi: Life of Pi kazanır.

En iyi Şarkı: Adele varsa diğer adaylar tabi ki teferruattır, dolayısıyla Skyfall kazanır.

En iyi Müzik: Life of Pi kazanır.

En iyi özel Efekt: Life of Pi kazanır, belki The Avangers sürpriz yapar ama zor.

En iyi Kostüm: Anna Karenina kazanır.

En iyi Makyaj: çok gereksiz bir dal olduğunu düşünüyorum ama Hobbit kazanır.

En iyi Kurgu: Bu sene en çekişmeli dallardan biri bu dal, aday filmlerin hepsi çok iddalı ama ben bu ödülü Argo filminin kazanacağını düşünüyorum.


EN İYİ UYARLAMA SENARYO:

Bu dal Argo ve Silver Linings Playbook arasında geçecek, Argo bir adım önde ama Silver Linings Playbook sürpriz yaparsa şaşırmam, yine de Argo kazanır diyorum.

EN İYİ ORJİNAL SENARYO:

Eğer Tarantino o sene film çektiyse bu dalda kesinlikle en büyük favoridir, Django Unchained bu dalın tek favorisi.

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU:

Les Miserables filminde sadece 25 dakikalık efsane oyunculuğuyla Fantine’e hayat veren Anne Hathaway bu dalın açık ara favorisi, eğer o aday olmasaydı Sally Field 3.oscarını kazanabilirdi ama Hathaway var ve kazanacak.

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU:

Bu dal belki de bu senenin en karışık dalı olabilir, adayların hepsinin daha önce kazanılmış Oscarları olması da bu dalı ilginç kılıyor, şu an için bu dalda iki aday öne çıkıyor, biri Lincoln’le Tommy Lee Jones, diğeri Django’yla Christoph Walz, gelelim işin başka rengine Django’da Waltz yardımcı oyuncu değil başroldü, dolayısıyla bu dalda olmaması gerekiyordu ama aday gösterdiler o yüzden kesinlikle Tommy Lee Jones kazanmalı diyorum, eğer Waltz kazanırsa haksızlık olacak bu dala, bakalım ne olacak kim kazanacak ama dediğim gibi umarım Tommy Lee Jones kazanır.

EN İYİ KADIN OYUNCU:

Bu dalın da iki favorisi var diğer 3 aday sadece adaylar, biri 1990 doğumlu, Hollywood’un yeni starı Jennifer Lawrence, diğeri ise 1927 doğumlu Hollywood’un eski starlarından Emmanuelle Riva, açık konuşmak gerekirse ben kesinlikle Riva’nın kazanmasından yanayım, aday bile gösterilmez deniliyordu ama o şu an bu dalın favorilerinden, Amour filminde öyle bir oynamış ki, keşke hayatının sonbaharında olmasa dedirtmiş Riva, eğer kazanırsa bu dalda oscarı kazanan en yaşlı kadın oyuncu olarak da tarihe geçecek Riva, gelelim Lawrence’a, Silver Linings Playbook’ta gerçekten kendini aşmış, henüz kariyerinin başında olmasına rağmen harika bir oyunculuk sergilemiş ve genç yaşında Oscar almaya çok yaklaşmış, o da kazanırsa üzülmem açıkçası çünkü iki oyuncu da hakettiler oscarı ama benim gönlüm hayatının sonbaharında olan Riva’dan yana(tamamen duygusal), Lawrence’in daha önünde çok uzun bir kariyer var ve bu sene alamasa da daha çok kez aday olacaktır, keşke ikisi birden kazansa ama böyle bir ihtimal olmadığı için bir tercih yapmam gerekirse Riva almalı diyorum ama maalesef Lawrence’e verecek akademi.


EN İYİ ERKEK OYUNCU:


Joaquin Phoenix bu sene Oscar almalıydı ve filmi izlediğimde tamam bu iş bitmiştir, Phoenix’in oscarı hayırlı olsun demiştim ama sonra Lincoln filmi çıktı ve Daniel Day Lewis’in Abraham Lincoln’u rahmetli başkandan daha iyi canlandırdığını görünce dedim ki Lewis’in 3.oscarı helal olsun, bir karakter bu kadar iyi canlandırılamazdı sanırım, Lewis bundan önceki Oscarlarında ne kadar iyiyse bunda onlardan çok daha iyi oynamış, 3.oscarını alarak tarihe de geçmiş olacak Lewis en çok Oscar(en iyi erkek oyuncu) kazanan erkek oyuncu olarak.


EN İYİ YÖNETMEN:

Akademi büyük bir skandala imza atarak Ben Affleck’i bu dalda aday göstermedi, Akademiye inat tüm en iyi yönetmen ödüllerini topladı Affleck, Golden Globestan, Baftaya alacak en iyi yönetmen ödülü bırakmadı, Oscarda ise maalesef aday bile gösterilmedi Affleck, Affleck’in olmayışı sebebiyle iki aday arasında geçecek bu dal, ve ikisinin de daha önceden Oscarı var, Life of Pi filmiyle Ang Lee ve Lincoln filmiyle efsane yönetmen Steven Spielberg, Spielberg kazanırsa 3. En iyi yönetmen oscarını kazanacak, ben Spielberg’in kazanacağını düşünüyorum, Ang Lee o sürprizi yapamaz.

EN İYİ FİLM:

Törenin son ödülü olan en iyi filmi en son yazayım dedim, bu dalda bu sene 9 film aday akademi 5 film olayını değiştirip 5-10 arası yaptığından beri bozuğum aslında ben akademiye, 5 film bence en iyisiydi, daha çok filmi aday göstermek neden, hala anlamış değilim, her dalda 5 aday varken neden en önemli dalda kaç aday olacağını bilemeyiz ve her sene değiştirirsin akademi, neyse akademiye ettiğimiz sitemden sonra bu dalın favorilerine geçelim.

Lincoln ve Argo bu dalın iki favorisi olarak son düzlüğe girdiler, Argo dağıtılan tüm ödülleri kazanarak Oscar benim olacak derken, Lincoln son düzlükte bir atak yapıp Oscarı alma niyetinde, genelde diğer ödüllerde tulum çıkaran filmler oscarı da alır, bir sürpriz yaşanmaz, bu senede öyle bi sürpriz yaşanmaz ve Argo hakettiği bir şekilde en iyi film Oscarını kazanır.



14 Ocak 2013 Pazartesi

GOLDEN GLOBES KAZANANLAR



Dün gece yapılan tören sonrasında Golden Globes ödülleri dağıtıldı, her ne kadar çok görkemli bir tören olsa da ben açıkçası Golden Globe’a önem vermiyorum, sadece eğlenmek için izliyorum, çünkü hak edenin kazandığı bir ödül töreninden ziyade körler sağırlar birbirini ağırlar tarzı bir törene benzemeye başladı Golden Globe.


Sözü fazla uzatmadan kim ne kazandı, kim kazanmalıydı yazalım.

EN İYİ FİLM DRAMA:

Drama dalında iki favori vardı biri Argo diğeri ise Lincoln, aradan belki Django Unchained de sürpriz yapabilirdi ama olmadı, favorilerden Argo kazandı, Argo her geçen gün ivme kazanıyor ve arkasındaki rüzgarla Oscar’a doğru gidiyor, umarım Oscar’da da bu başarısını tekrarlar.

EN İYİ FİLM KOMEDİ/MÜZİKAL:

Bu dalda da iki favori vardı Les Miserables ve Silver Linings Playbook ama izleyenler anlayacaktır ki kesinlikle Silver Linings Playbook Les Miserables’dan çok daha iyi bir film, maalesef Golden Globe jürisi hak eden filme değil lobisi daha fazla olan filme verdi ödülü, açıkçası Les Miserables ekibi bile şaşırdılar isimleri açıklandığında.


EN İYİ YÖNETMEN:

Oscar adayları geçen hafta açıklandığında yönetmen adayları dalında iki büyük şok yaşattı akademi tüm sinemaseverlere, argo gibi senenin en iyi filmlerinden birinin yönetmeni ben Affleck ve yine senenin en iyi filmlerinden biri Zero Dark Thirty’nin yönetmeni Kathyrn Bigelow aday gösterilmemişlerdi, dolayısıyla Golden Globes’da en iyi yönetmen dalını kimin kazanacağı çok merak ediliyordu, Golden Globes jürisi akademiye adeta yaptığınız saçmalıktan utanın dercesine bir cevapla ödülü Ben Affleck’e verdi ve dün gece yaptıkları tek doğru hareket de bu oldu, Ben Affleck kesinlikle hak etti o ödülü, Tarantino, Spielberg gibi ustaların arasından sıyrılıp bu ödülü kazanmak onun için gerçekten büyük bir gurur kaynağı olsa gerek.

EN İYİ SENARYO:

Dün gece Twitter’da yazdım bugün buraya da yazmak istiyorum eğer senaryo dalına Tarantino adaysa diğer adaylara bakmadan Tarantino’ya verilmeli o ödül diye, Django Unchained filmiyle yine harikalar yaratan Tarantino bu ödülü kesinlikle hak etti ve kazandı.

EN İYİ ERKEK OYUNCU DRAMA:

Bu dalın tek favorisi vardı zaten Oscarı da kazanacak büyük ihtimalle, o da Lincoln filmindeki enfes Lincoln rolüyle Daniel Day Lewis’ti, rahmetli Lincoln’un bu filmi görme şansı olsaydı sanırım Lewis’e ben bile kendimi böyle güzel oynayamam derdi, Lewis efsane bir oyunculukla bu sene tüm ödülleri kazanacaktır ve burdan başladı kazanmaya.

EN İYİ KADIN OYUNCU DRAMA:

Zero Dark Thirty filmiyle Jessica Chastain’e verili ödül ama bence Chastain’in bu filmdeki oyunculuğu çok abartıldı, umarım akademi de bu yanlışa devam etmez ve Chastain Oscar alamaz, bu ödül kesinlikle Rust&Bone filmindeki rolüyle Marion Cotillard’a verilmeliydi.

EN İYİ ERKEK OYUNCU KOMEDİ/MÜZİKAL:

Jürinin en büyük saçmalıklarından biride bu dalda verilen ödül oldu, Silver Linings Playbook’ta harika bir rol çıkaran Bradley Cooper bu ödülü kesinlikle hak etmişti ama kazana Les Miserables filmiyle Hugh Jackman oldu, evet Jackman’da çok iyiydi ama Cooper kendini aşan bir oyunculuk sergilemiş ve taraflı tarafsız herkesin gönlünü kazanmıştı, Jackman için bile sürpriz oldu bu ödül, o bile Cooper’ın alacağını düşünüyordu.

EN İYİ KADIN OYUNCU KOMEDİ/MÜZİKAL:

Nasıl en iyi erkek oyuncu drama dalında Daniel day lewisi’n alacağı belliyse bu dalda da Jennifer Lawrence’in alacağı belliydi, onu zorlayacak bir rakibi bile yoktu, umarım bu ödül ona Oscar yolunu da açar ve genç oyuncu bu harika oyunculuğuyla Oscarı kazanır.

EN İYİ YARDIMCI OYUNCU ERKEK:

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki bu ödülü kazanan Christopher Waltz Django Unchained filminde başrol oynuyor, ama Golden Globes onu yardımcı oyuncu dalında aday gösterdiği gibi hatasını perçinleyip ödülü de verdİ, oysa Philip Seymour Hoffman ya da Tommy Lee Jones almalıydı bu ödülü, işin başka bir garip yanıda akademide Waltz’ı en iyi yardımcı oyuncu dalında aday gösterdi, umarım Gloden Globes’un yaptığı hatayı akademi tekrarlamaz ve en iyi yardımcı dalında oscarı başrol oynamış bir oyuncu kazanmaz.

EN İYİ YARDIMCI OYUNCU KADIN:

Bu dalda da tek favori vardı ve sürpriz beklenmiyordu, Anne Hathaway gerçekten çok iyi bir oyunculukla bu dalda ödülü ne kadar çok hak ettiğini gösterdi ve Oscarda da bu dalda tek favori ve Oscarı da kazanacaktır.

EN İYİ ANİMASYON:

Brave kazandı, haketmedi diyemem ama Brave bence bu senenin en overrated animasyonu, Wreck_it Ralph almalıydı, Oscarda da Brave’e verirler mi ödülü hiç sanmıyorum.

EN İYİ YABANCI FİLM:

Hiç sürpriz olmayacak dallarda bile sürpriz olabilirdi ama bu dalda olma ihtimali %0’dı, çünkü Haneke öyle bir film çekmiş ki sadece yabancı dalın değil senenin en iyi filmiydi AMOUR, olan The Intouchables’a oldu, tek suçu AMOUR’un olduğu sene yarışmaktı, Amour varken maalesef hiçbir şansı yoktu ama o da bu senenin en iyi filmlerinden keşke ikisine birden verselerdi ödülü, Amour oscarda hem en iyi filmde hem de en iyi yabancı filmde aday, yabancı filmde kesin alır da istermisiniz en iyi filmi de alsın, zor ama imkansız değil.







10 Ocak 2013 Perşembe

2013 OSCAR ADAYLARI



Adaylar 15.45 itibariyle açıklandı, o zaman sıcağı sıcağına Akademinin her sene olduğu gibi bu senede yaptığı büyük sürpriz ve şokları yazarak ve yorumlayarak yazımıza başlayalım.

EN İYİ FİLM ADAYLARI:

ARGO

LINCOLN

ZERO DARK THIRTY

SILVER LININGS PLAYBOOK

LES MISERABLES

LIFE OF PI

DJANGO UNCHAINED

AMOUR

BEASTS OF THE SOUTHERN WILD

Akademi ilk sürprizini bu dalda yaptı ve son 3 senedir 10 film aday gösterdiği bu dalda bu sene 9 film aday gösterdi, Amour'un bu dalda aday olmasına çok sevindim çünkü 2012'nin en iyi filmi ve Akademi bu harika filme hak ettiği değeri gösterdi.

EN İYİ YÖNETMEN ADAYLARI:

Steven Spielberg- Lincoln

Ang Lee- Life of Pi

David O. Russell- Silver Linings Playbook

Michael Haneke-Amour

Benh Zeitlin- Beasts of the Southern Wild

Akademi en büyük sürprizi kuşkusuz bu dalda yaptı, Argo'yla bu seneye damga vuran Ben Affleck ve Zero Dark Thirty'yle harika bir film çeken Kathyrn Bigelow aday gösterilmedi, hadi birinin gösterilmemesi belki normal karşılanabilirdi ama ikisinin birden adaylık dışı kalması gerçekten büyük şok oldu, henüz ilk filmini çeken Benh Zeitlin'in aday olması herkesi şaşırttı, diğer 4 aday tamam ama Zeitlin yerine kesinlikle Affleck ya da Bigelow olmalıydı aday. Haneke'nin aday gösterilmesine çok sevindim, haketmişti çünkü.

EN İYİ ERKEK OYUNCU:

Bradley Cooper-Silver Linings Playbook

Daniel Day Lewis-Lincoln

Hugh Jackman- Les Miserables

Joaquin Phoenix-The Master

Denzel Wahington-Flight

Sürpriz olmayan tek dal oldu diyebilirim, olması gereken adaylar aday oldu.

EN İYİ KADIN OYUNCU:

Jennifer Lawrence- Silver Linings Playbook

Jessica Chastain- Zero Dark Thirty

Naomi Watts-The Impossible

Emmanuelle Riva-Amour

Quvenzhane Wallis-Beasts of the Southern Wild

Akademi bu dalda da büyük bir bomba patlattı ve tüm eleştirmenlerin olumlu eleştirilerini alan ve gerçekten harika bir performans sergileyen Marion Cotillard'ı aday göstermedi, onun yerine henüz 9 yaşında olan Quvenzhane Wallis'i aday gösterdi, Cotillard'ı resmen doğramış oldu bu kararla akademi. Emmanuelle Riva 85 yaşında aday oldu, kazanır mı bilemem(inşallah) ama bu adaylığı kesinlikle haketti.

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU:

Alan Arkin- Argo

Robert De Niro-Silver Linings Playbook

Philip Seymour Hoffman-The Master

Tommy Lee Jones-Lincoln

Christopher Waltz-Django Unchained

Bu dalda da sürpriz olmadı diyebiliriz, zaten ilk 4 kesindi sadece 5.kişi kim olacak o bekleniyordu, o da Tarantino'nun son veliahtı Waltz oldu, Waltz 2009'da yine bir Tarantino filmi olan Inglourious Basterds filmiyle ilk Oscarını almıştı, ayrıca bu dalla ilgili ilginç bir ayrıntı verelim, adayların hepsi daha önce Oscar kazandılar, yani kazanan 2.oscarını kazanmış olacak.

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU:

Amy Adams- The Master

Anne Hathaway-Les Miserables

Sally Field-Lincoln

Helen Hunt-The Sessions

Jacki Weaver-Silver Linings Playbook

Bu dalda tek sürpriz sonuncu aday olan Jacki Weaver'da oldu, diğer 4 aday olması gerekenlerdi ama Weaver yerine Nicole Kidman veya Ann Down olmalıydı diyorum son aday.

EN İYİ ORJİNAL SENARYO:

AMOUR

DJANGO UNCHAINED

FLIGHT

MOONRISE KINGDOM

ZERO DARK THRITY

Bu dalda açıkçası Looper ve The Master olmalıydı diye düşünüyorum, özellikle Looper kesinlikle olmalıydı, hakkının yendiğini düşünüyorum,  Amour'un olmasına çok sevindim ama Flight yerine Looper ya da The Master olmalıydı bence.

EN İYİ UYARLAMA SENARYO:

ARGO

BEASTS OF THE SOUTHERN WILD

LINCOLN

LIFE OF PI

SILVER LININGS PLAYBOOK

Sürprizin olmadığı ender dallardan biri de uyarlama senaryo dalı oldu, olması gereken 5 aday oldu.

EN İYİ ANİMASYON:

BRAVE

PARANORMAN

FRANKENWEENIE

WRECK IT RALPH

PIRATES

Animasyon dalında da büyük bir sürpriz olmadı sadece ben Pirates yerine Rise of the Guardians'ın olması gerektiğini söyleyebilirim, onun dışındaki 4 aday olması gerekenler.

EN İYİ YABANCI FİLM:

AMOUR-AVUSTURYA

REBELLE-KANADA

NO-ŞİLİ

EN KONGELİNG AFFAERE-DANİMARKA

KON-TİKİ-NORVEÇ

Akademi Yönetmen dalındaki şokundan sonraki büyük şoku bu dalda yaşattı, 2012'nin en iyi filmlerinden biri olan Fransa yapımı The Intouchables'ı ilk 5'e almadı, gerçekten şaka gibi bir karar oldu bu karar, oysa Amerikan halkı da filme bayılmıştı, imdb ilk 250'de 65.sırada olan bu filmi aday göstermedi Akademi, onun yerine Kanada yapımı Rebelle'i alarak bi nevi komşularına torpil yapmış oldu.