7 Eylül 2014 Pazar

MİLANO



1.gün:
Floransadan hızlı trenle Milanoya geçtik yaklaşık 1 saat 20 dakika süren yolculuktan sonra Milano centrale tren istasyonuna geldik, Milano Romaya göre çok daha büyük bir şehir ve Romada 2 tane metro hattı varken Milanoda tam 4 metro hattı var, metrosu çok geliştiği için de şehir büyük olmasına rağmen her yere metroyla gidebiliyorsunuz. 

Central istasyonunda indikten sonra otelimizin olduğu yere Ca Granda metro istasyonuna doğru yol aldık tabi önce Milanoda 2 gün boyunca kullanabileceğimiz metro kartı aldık, otelimizin olduğu yer merkeze uzak olsa da metroyla aktarmalarla çok rahat ve hızlı bir şekilde gittik, bizim Milanoya geldiğimiz gün İtalya liginin açılışı vardı ve Milan(benim Beşiktaştan sonra en sevdiğim takımdır)-Lazio maçı vardı, bu büyük şansı kaçırmak istemedik ve otele yerleşir yerleşmez Milan-Lazio maçını izlemek için tarihi San Siro stadına gittik. San Siroya da metro yapılıyor ve bitmek üzere, bitince ulaşım çok daha kolay olacak stada ama yine de biz çok rahat ulşatık, lotto metro istasyonunda indikten sonra 10 dakika yürüme mesafesinde San Siro, bir futbol tutkunu olarak en büyük hayallerimden biriydi o statda bir Milan maçı izlemek ve bunu gerçekleştirdiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum, bileti stad gişelerinden 50 euroya aldık, ve Milanın yeni sezon formasını da alarak stada girişimizi yaptık, stad gerçekten çok büyük ve tarihi bir stad yaklaşık 80 bin kişi alıyor, rakipte güçlü Lazio olunca stad tamamen dolu olmasada ilgi büyüktü maça, Milanın efsane taraftar grubu CurvaSud kale arkasında inanılmaz bir destek veriyor takımlarına, aynı bizim çarşı gibi, hiç susmadan 90 dakika takımı ateşliyorlar. kapıların açılması için dışarda beklerken gözlemlerim oldu, bizdeki ve avrupadaki taraftarlık anlayışıyla ilgili, onlar bu olaya kesinlikle kültürel bir aktivite olarak bakıyorlar, 70 yaşındaki amca eşini alıp geliyor, 6 yaşındaki çocuğunu kucaklayıp hamile karısıyla da maça geliyor insanlar, ne gürültü var stad dışında ne arbede ne de bir karışıklık, alkol de serbest bu arada, stada yakın cafelerde bira satılıyor, kapıların açılmasını beklerken biramızı da rahat rahat içtik. kapılar açıldı ve rahat rahat maça girdik, aramızda Lazio taraftarları da vardı bu arada, düşünsenize Galatasaray-Fenerbahçe maçında Galatasaray tribününde Fenerbahçe formalı birisinin olmasını, sanırım ordan sağ çıkamaz o kişi ama avrupada öyle değil, münferit olarak rakip takım formasıyla gelip maçını çok rahat izleyip takımına destek verebiliyorsun. maça girdik maç başladı, çok zevkli bir maç oldu bizim şansımıza, maçı 3-1 kazandı Milan, Lazio bir de penaltı kaçırdı, şu an için erken belki ama Milan sanki bu sene geçen seneki hayalkırıklığından sonra epey toparlanmış, en kötü ikinci olurlar diye düşünüyorum. maç bittikten sonra yaklaşık 60 bin kişi bir anda çıktı staddan, hiç beklemeden herkes yürüyerek rahat rahat çıktı, kimi motoruna kimi arabasına bindi çoğunluk da metroya yürüdü, ben de en büyük hayallerimden birini gerçekleştirmenin verdiği mutlulukla otele doğru yol aldım, otele gittik ve maçta yorulduğumuz için otel civarında takıldık, merkeze inmedik ilk gün, ikinci gün erken kalkıp Milanoyu keşfe çıkacağımız için erkenden uyuduk.

2.gün:

Sabah erkenden kalkarak Milano merkeze gitmek için metroya bindik, Milanonun merkezi Duomo yani Milano katedralinin olduğu yer, Floransadaki duomonun nerdeyse 3 katı büyüklükte muhteşem bir Duomosu var Milanonun, şehrin merkezinde tüm şatafatıyla duruyor, o yapıyı bir insan nasıl yapmış, gerçekten hayret ediyorsunuz görünce. başlangıcından bitişine tam 500 yıl sürmüş inşaatı duomonun, gerçekten inanılmaz bir yapı, bence kesinlikle dünyanın 7 harikasından biri olmalı, duomoyu gezdikten sonra dünyanın en eski avmsi olan Galleria Vittorio Emanueleye gittik hemen yanında duomonun orası da gerçekten çok tarihi bir yapı, içinde İtalyanın en lüks markaları var, sadece bakmakla kalıyorsunuz yani ordan sonra duomonun karşısında istiklal caddesi tarzında uzun sağlı sollu mağazaların olduğu bir cadde var aynı zamanda restoran ve kafelerde var, orada restoranların birinde oturup pizza yedik yanında da portakal suyu içelim dedik, hesap geldiğinde gerçekten gözlerimize inanamadık bir portakal suyu 12 euroydu yani 36 tl, sanırım Türkiyenin en pahalı en lüks restoranında bile 36 tl ye portakal suyu içemeyiz, Milano işte böyle pahalı bir şehir, ordan kalktıktan sonra tekrar Milanoyu gezmeye devam ettik, İtalyanın tüm lüks markalarını bulabileceğimiz 7 katlı La Rinascente adlı avmye girdik, girmez olaydık, ykm tarzı bir avm olan La Rinascentenin her katında İtalyanın en lüks markaları Prada, Dolce Gabbana, Armani vsvs tarzı markalar var ve fiyatları görünce dedim ki içimden dünyada ne zenginler varmış be, fiyatlar öyle uçuk fiyatlardı ki mesela bir çanta 20 bin euro eder mi? ediyormuş, bu sadece en basit bir örnek başka bir örnek vermek gerekirse 300 euroya su alabiliyorsunuz o avmden mesela, işte öyle bir avm, insanın siniri bozuluyor kısacası :) . 

Oradan çıktıktan sonra gece Milano alemlerine akmak için enerji depolamaya otele döndük, Milanoda aperativo diye bir kültür var sadece içnkini alıyorsun yemekler bedava oluyor, orda kaldığımız 3 gün boyunca çok denk geldik ama yapmadık nedense, oysa bence çok zevkli olabilirdi, içkini alıyorsun ve sınırsız yemek yiyorsun sadece içkiye para ödüyorsun sınırsız yemek dediysem de aperatifo adı üstünde aperatif şeyler oluyor o yemekler, ama karnın doyuyor sonuçta, bence çok keyifli bir kültür ama nedense yapmadık bunu 3 gün boyunca, otelde dinlendikten sonra Milanonun en güzel caddelerinden biri olan Corso Comoya gitmeye karar veriyoruz, Corso Como turistin az olduğu, gece kulüplerinin ve restoranların olduğu, oldukça kalabalık bir cadde, ve gece 2’ye kadar nerdeyse full oluyor ki biz hafta içi gittik ona rağmen doluydu, orda İtalyada yediğim en iyi makarnayı yedim bol parmesanlı spagetti gerçekten tadı damağımda kaldı, hafta içi olması nedeniyle gece kulüpleri o kadar dolu değildi ve bir kaçı da kapalıydı sabah da erkenden Comoya gideceğimiz için fazla kalmadık otele döndük. İtalyada son metro gece 00.00’da o saatten sonra eve ya da otele dönmek için tek araç taksi, taksiler 6 eurodan açılış yapıyor ve kırmızı ışıkda bile deli gibi atıyor, taksi cidden çok pahalı anlayacağınız, mecbur kalmadıkça binilmemesi gereken bir araç.

3.gün: COMO yazısında

4.gün:

Aslında Milanoda 3 gün kalacaktık öyle hedeflemiştik geziye başladığımızda ama son gün aklımıza buraya kadar gelmişken o ünlü İtalyan markalarının outleti olan Foxtown’a gitmemek olmaz dedik, Foxtown tüm ünlü İtalyan markaların %50-80 indirimle satıldığı bir outlet İsviçre sınırında Luganoda bulunuyor ve oraya sizi zani viaggi acentası 20 euroya getirip getiriyor, internetten zani viagginin sitesinden biletimizi aldık, sabah 12’de zani viagginin önünden kalkıyor otobüs, zani viaggi cairoli metro istasyonunda indikten sonra yürüme mesafesiyle 4 dakika uzaklıkta, otelden check outlarımızı yaptık, bavullarımızı bavul odasına bıraktık, kişi başı 15 euro şehir vergisini otele ödedik ve otelden çıktık, Milanoda ağustos hariç her ay kaldığın gün başına 5 euro şehir vergisi ödüyorsun, sadece ağustosta bu vergi 5’ten 3’e düşüyor, yani Milano diyor ki beni gezmeye geliyorsan bu vergiyi ödeyeceksin, Roma ve Floransada da ödedik ama Roma da 3 euro, Floransada da 2 euro ödemiştik, Milano her anlamda pahallı bir yer vergisi de pahallı maalesef, vergimizi ödeyip rahatladıktan sonra metroyla otobüsün kaltığı yere gittik, 12 de kalkan otobüs 1’de Foxtowna vardı, Foxtowna giderken Comonun üstünden de geçiyorsunuz ve o harika Como gölünü görme şansına ulaşıyorsunuz.

Foxtowna vardıktan sonra akşam 7’ye kadar vaktimiz vardı ve açıkçası oraya büyük umutlarla gitmiştik, %80’ varan indirimler sayesinde güzel şeyler alacağımızı düşünüyorduk ama öyle olmadı maalesef, evet baya sağlam indirimler vardı ama fiyatlar o kadar yüksek ki 20 bin eurodan 10 bin euroya iniyor ya da 5 bin eurodan 3 bin euroya yani öyle ucuza bi şeyler alalım diye Foxtown’a gitmek cidden tamamen vakit kaybı, bi de saat 1’den 7’ye kadar mağazaları gezip, arap ve uzak doğulu turistlerin ellerine sığmayan çantaları görerek iç geçirdik, 7’de otobüsümüze bindiğimizde herkesin elinde 4-5 çanta vardı, Prada’dan Salvatore Ferragamoya, Dolce Babbana’dan Tods’a araplar herşeyi almıştı maşallah, e para bol olunca insan nereye harcayacağını şaşırıyor tabi, Milanoya vardıktan sonra otele gidip bavullarımızı aldık ve Malpensa havaalanında dönüş için yola koyulduk, Milano centralden 10 euroya Malpensa havaalanına otobüs var, yaklaşık her 20 dakikada bir kalkıyor ama son otobüs 23’te, 23’ten gece 4’ kadar otobüs yok, 4’te tekrar başlıyor otobüs seferleri, Milano hava alanı şehre baya uzak, hiç trafik olmadan non stop basarak 1 saatte gittik havaalanına, havaalanında 2 terminal var biri iç hat diğeri diş hat terminali, iki terminal arasında da 15 dakikalık mesafe var eğer yanlışlıkla diğerinde indiyseniz taksiye binmek zorundasınız, havalanına vardığımızda her yer kapalıydı, sanki terk edilmiş bir havaalanı gibi, ilk uçak sabah 6.20’de olduğundan sanırım ne kontuarlar açıktı ne de herhangi bi restoran, kafe, ve heryerde insanlar uyuyordu, türkiyede böyle bir sahneyle karşılaşmadığımız için biraz şaşırdım açıkçası, her yer kapalıydı ama termianlin her yerinden free wifi vardı ve fiş, benim de istediğim oydu zaten, telefonu sarja takıp sabah 5’e kadar nette dolaştım, sabah 5 gibi her yer yavaş yavaş açıldı ve 6.45’te Türk hava yollarının tk1878 seferiyle istanbula döndük.

Roma, Floransa, Milano ve Como’dan oluşan İtalya tatilimiz çok iyi geçti, çok gezdik, yedik, içtik ve eğlendik ama İtalyada daha gezilmesi gereken çok yer var ve bunların başında da Portofino geliyor, sanırım ben mayıs gibi uçağa atlar 3 gece kalmak için İstanbul’dan Genova’ya geçer ve Portofino başta olmak üzere, Cinque Terre yapıp içinde kalan Portofino hasretini gideririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder