28 Eylül 2016 Çarşamba

Cote D'Azur


İbiza'daki muhteşem 4 günün ardından balayımızın son durağı olan nice merkezli cote d'azur'a gitmek için sabah uyanıp son kez kahvaltımızı yapıp arabamıza atlayarak ibiza havaalanına gittik, barcelona'dan ibizaya gelirken bindiğimiz vueling'le nice'e geçecektik ama maalesef ibiza'dan nice'e direk uçak olmadığından barcelona aktarmalı gittik nice'e, arabamızı goldcar yetkilisine teslim ettikten sonra saat 12.50 uçağıyla barcelonaya geçtik, barcelonada 2 saat bekledikten sonra 16.00 uçağıyla nice'e uçtuk, barcelona nice yaklaşık 1 saat 10 dakika sürüyor, nice havaalanı denize sıfır ve uçak inerken çok güzel bir manzarayla karşılaşıyorsunuz, nice'e indikten sonra rezervasyon yaptırdığımız arabamızı almak için enterprise'a gittik ama hiç beklemediğimiz bir sorunla karşılaştık, 1 gün önce internet sitelerinden yaptırdığım rezervasyon onların sisteminde gözükmüyordu, yetkiliyle yaklaşık yarım saat tartıştık ama maalesef bir sonuca ulaşamadık, ellerinde başka arabada olmadığından merburen avis'e gittik, avis'te normalde asla tercih etmeyeceğim smart vardı, ben de mecburen hiç istemesemde smart kiralamak zorunda kaldım çünkü cote d'azur arabasız asla gezilmeyecek bir bölge, araba kesinlikle şart, neden smart istemediğime gelirsek, bilen bilir smart çok ufak bir araba ve park sorunu yok her yere giriyor ama o kadar küçükki, çok kolay savrulabilir ve alla korusun bir kaza yaparsanız arabanın önü olmadığından arabadan sağ çıkma ihtimaliniz yok denecek kadar az ama başka seçeneğimiz olmadığından smart kiraladık, smartımıza binip otelimize gitmek için arabamızın olduğu otoparka gittik, araba o kadar küçükki bagajımız arabanın arkasına sığmadı, allahtan otelimiz havaalanına çok yakındı, burcu bavulu oturduğu koltuğa koydu ve üstüne oturdu, arabayı aldıktan sonra otelimize gittik, nice'de de novotel'i tercih ettik ve gayet memnun kaldık, havaalanından 8 dakika mesafede olan otelimize geldik ve arabamızı park ettikten sonra odamıza yerleştik, nice'de 3 novotel var, bizimkisi cap3000 alışveriş merkesinin yanındaki, havaalanına yakın olan novoteldi, onu seçmemin sebebide tabi ki otoparkı olmasıydı, odamıza yerleştikten sonra, nice'i gezmek için nice merkeze gittik, 5 gün 4 gecelik cote d'azur gezimizde planımız şöyleydi, ilk gün nice'de vakit geçirip, ikinci gün eze-menton-monaco, üçüncü gün antibes-grasse-cannes, dördüncü gün st tropez ve son gün uçağımıza kadar nice2i gezip dönmekti, ilk gün otele yerleşip çıktığımıza hava kararmıştı, bizde nice'in deniz tarafı olan promenade des anglais tarafına gidelim dedik, nice'de araba park etmek için yer altı oroparklarını kullanmak zorundasınız, arabamızı park ettikten sonra, yürüyerek promenade des anglais caddesine indik, iner inmez karşımıza hard rock cafe çıktı, inanılmaz mutlu olduk çünkü deli gibi acıkmıştık, hemen oturduk ve yemeklerimizi söyledik, yemeklerimizi yiyip doyduktan sonra promenade des anglaisi gezmek için hard rock cafe'den ayrıldık, promenade des anglais caddesi yaklaşık 8 km uzunluğunda nice'i boydan boya saran çok keyifli bir cadde, üzerinde yaklaşık 10 tane plaj var, halk plajı da özel plaj da var ve insanlar nice'in merkezinde rahatça denize girebiliyorlar, cadde üstünde yaklaşık 2 saat yürüdük ve nice hakkında az çok fikrimiz oldu ama nice'i asıl son günümüzde gezecektik bu sadece fikir edinmek adına bir gezi oldu, saatte artık 1 olmuştu ve 2 uçak yolculuğunun verdiği yorgunlukla ve ertesi gün gideceğimiz 3 yerden dolayı gezimizi sonlandırarak otelimize döndük ve uyuyarak enerji topladık ikinci gün için.

ikinci gün uyandıktan sonra eze-menton-monaco turumuz için hazırlığımızı yapıp yola çıktık, otelimizin yanında nice'in en büyük avmsi olan cap3000 vardı, oraya gidip yol boyunca yemek için kruvasan aldık, o zamana kadar hiç kruvasan yememiştim çünkü kruvasana karşı önyargılıydım, ama nice'de yediğimde ne kadar lezzetli bir şey olduğunu anladım ve 5 günlük cote d'azur turumuz boyunca her gün kruvasan yedik, nice'den eze'e köyüne yarım saatlik bir yolculuk sonrası vardık, eze' gerçekten muhteşem manzarasıyla herkesin mutlaka gitmesi gereken bir köy, eze'de yaklaşık iki saat geçirdik ve en tepesine çıkıp muhteşem cote d'azur manzarası karşısında büyülendik, eze aslında ufak bir köy ama her gün binlerce turist geliyor, orda yaşayanlardan daha çok turist geliyordur diye düşünüyorum, bizim şirince gibi bir köy ama manzarası çok daha güzel, eze'den sonra cote d'azur'un en son kasabası olan menton'a gittik, menton italya sınırında ufak bir kasaba, ordan 2 km sonra italya'ya girmiş oluyorsunuz, menton'da gezilecek çok bir şey yok ama denize girilebiliyor, gittiğimizde çok kişi de denize giriyordu ama biz girmedik, mentonda 2 saat gezdik, oturup bir şeyler içtik ve ikinci günümüzün en çok merak ettiğimiz durağı olan monaco'ya gitmek için yola koyulduk, menton'dan monaco normalde yarım saat ama biz monaco girişini tam 3 kere kaçırdık, biraz karşık bir yol, o yüzden yarım saatte orda harcadık ve sonunda zor da olsa monaco'ya girdik, monaco biliyorsunuz formula 1'in şehir caddelerinde yapıldığı tek yer, bu yüzden özel bir yeri vardır monaco'nun formula 1 severlerde, küçükken ben de açıkçası en çok monaco yarışlarını severdim, formula 1 araçlarını yaklaşık 300 km hızla geçtikleri o ünlü caddelerden smart arabamızla geçmek açıkçası çok hoşuma gitti, özellikle o ünlü köprü altından geçtiğimde gerçekten çok farklı duygular kapladı içimi, monaco bilmeyenler için çok karışık bir yer, biz önce monacoyu gezip sonra dünyaca ünlü monte carlo casinosunu görmeye gideriz diye düşünüp arabamızı monaco'da bir otoparka park ettik ve monaco'yu gezelim dedik ama işler öyle olmadı, monaco'dan monte carlo'ya yürüyerek gitme şansınız maalesef yok, öyle bir sahil şeridi yok, monaco'da deniz sadece marina'dan ibaret, marina ve yatlardan başka bir şey göremiyorsunuz bu ufak ülkede, monako fransa'ya bağlı ama ayrıca kendi bayrağı olan bir ülke, aynı vatikan gibi, monako'dan yürüyerek monte carlo'ya gidemeyeceğimizi anlayınca arabamıza atladık ve 5 dakikalık mesafede olan monte carlo'ya geçtik, arabamızı monte carlo'da bi otoparka park ettikten sonra dünyaca ünlü monte carlo casinosunu görmek için yola koyulduk, monako gerçekten zenginlik konusunda aşmış insanların yaşadığı inanılmaz bir şehir, bloglardan okuduğum ve hadi be o kadarda değildir dediğim her şeyi birebir yaşadık burda, bi kere gördüğümüz en dandik araba range rover oldu, sağımızdan ferrari, solumuzdan lamborghini, önümüzden porsche, arkamızdan maserati geçince bi dumur olduk tabi, işin ilgince de o arabalar sen adımını yola attığın an çat diye durup sana yol veriyorlardı, avrupanın en sevdiğim yanlarından biride bu oldu, orda öncelik insan ve trafikte yaya ayağını yola attığı an tüm arabalar duruyor, monakoda bu geçerliydi, ankarada 1 saatte gördüğümüz şahinden daha fazla ferrariyi monakoda 1 saatte gördük. ferrari satılan bir galerinin önünden geçtik ve ferrariler galeri kapanmasına rağmen dışarda bekliyordu, hani gidip üstüne otur kimse bir şey demez, öyle bir şehir işte monako, bir otoparktan monte carlo casinosuna yarım saat süren bir yürüyüşten sonra vardık, gerçektende büyüleyici bir yerdi monte carlo casinosu, casinonun hemen yanında cafe de paris restoranı ve onun karşısında cafe de paris oteli vardı, cafe de paris restoranında oturup şampanya içtik eşimle ve o güzel manzaranın keyfini çıkardık, biz otururken casinoya gelen arabaları ve arabalardan inen şık adamlar ve yanlarındaki güzel hanımefendileri izledik, nasıl bir hayat yaşıyorlar diye iç geçirmedik değil açıkçası, şampanyalarımızı içtikten sonra arabamıza gitmek için yola koyulduk, smartımıza bindik ve monaco sokaklarında son bir kez turladıktan sonra otelimize dönmek için yola koyulduk. saat 12 olduğundan normal yoldan değilde otobandan gidelim dedik, bu arada otobanlar paralı, otobana gidecekseniz mutlaka yanınızda bozuk para bulundurun, otobana çıktık ama koskoca otobanda ışık namına hiç bir şey yoktu, sadece arabaların ışığı, avrupanın göbeğinde böyle karanlık bir otoban açıkçası beni şaşırttı, neyse sağ sağlim otelimize döndük ve uyuyarak üçüncü gün öncesi enerji topladık.

cote d'azur tatilimizin üçüncü gününde rotamız antibes-grasse ve cannes'dı, sabah uyandık ve cap3000'e gidip kruvasanlarımızı aldık ve yola koyulduk, antibes nice'den yarım saat süren cote d'azur'da diğer lokasyonlara göre daha az popüler olan ama bizim çok sevdiğimiz bir yer oldu, antibes'i rotamıza almamızın sebebi picasso'nun evini ziyaret etmekti, arabayı antibes limanındaki otoparka park ettikten sonra picasso'nun evine gitmek için yola koyulduk, limandan çıkınca meydanda london eyes gibi koca bir dönme dolap vardı, binecektik ama eşim burcu istemediği için binmedik, ve antibes çarşısına doğru hareket ettik, antibes yaklaşık 100 bin nüfusu olan ufak bir kasaba, cote d'azur kıyısının en güzel plajları da antibes'de, biz maalesef burda denize giremedik, bir sonraki gidişimizde inşallah, picasso'nun evine gittik, şu an müze olan ev picasso'nun en verimli çağlarında kaldığı ev olarak özel bir anlam taşıyor, ev zaten öyle bir yerdeki, manzarası komple deniz, yani o evde kalıpta ressam olmamak hata olurdu, inanılmaz güzel bir manzarası var evin, evi ve evdeki picasso eserlerini gezdikten sonra antibes pazarına gittik, pazar aynı bizim pazarımız gibiydi ama bir farkı kimse bağırmıyordu bizdeki pazarcılar gibi, pazarı da gezdikten sonra antibes'i bitirip grasse'ye geçmek için arabamıza gittik. antibes'den grasse'ye yaklaşık yarım saatte gittik, grasse fransa'nın ve dünyanın parfüm fabrikası diyebileceğimiz bir kasaba, dünya parfüm endüstrisinin %60'ı grasse'de yapılıyor, bizde parfüm merakımızdan grasse'ye gidip fragonard'ın parfüm fabrikasını gezmek istedik, grasse'ye girer girmez dev tabelalarda fragonard'ın parfüm fabrikasına yönelndiliyorsunuz zaten. fabrikaya girdiğimizde bizi çok tatlı dilli bir kız karşıladı ve istediğiniz gibi gezebilirsiniz dedi, üstelik parfüm yapılışını izlemek ücretsizdi, çok keyif aldık parfim fabrikasını gezmekten, orayı gezdikten sonra ordan parfüm almadan çıkmak ayıp olurdu, burcu kendisine ve annemle annesine parfüm aldı, tamamen doğal hiç bir katkı maddesi olmadan yapılan parfümler gerçekten inanılmaz etkili, sıktığınızda üstünüzden banyo yapana kadar çıkmıyor desem abartmış olam, o taraflara yolu düşen mutlaka fragonard'ın parfüm fabrikasını gezmeli, parfümlerimizi aldıktan sonra grasse merkeze gittik, burda da bir sürü ufak parfümeri vardı ve hepsi kendi parfümünü yapıyordu, grasse gerçekten çok ilginç bir yer, şehir resmen parfüm kokuyor, grasse'de 1 saat gezdikten sonra üçüncü gün gideceğimiz ağır topumuz cannes'a doğru yola çıktık, grasse'den cannes'a yaklaşık 40 dakikada gittik. cote d'azur gezisinde gittiğimiz yerlerde en çok görmek istediğim, en merak ettiğim yer cannes'dı o yüzden çok heyecanlıydım, özellikle cannes film festivalinin yapıldığı yeri görmek için can atıyordum, arabayı otoparka park ettikten sonra, biraz dinlenmek için bir pub'a girdik bir şeyler içip cannes'ı gezmek için enerji topladık, enerjimizi topadıktan sonra cannes'ı gezmeye hazırdık ve hemen yola koyulduk. tabi ki önce cannes film festivalinin yapıldığı salona gittik, o yıldızların geçtiği yerleri gördüm, inanılmaz güzel bir duyguydu, darısı inşallah oscar töreninin olduğu los angeles'a, kaldırımda oturup yarım saat boyunca festival alanını izledikten sonra, cannes'ın en popüler caddesi olan la croisette caddesinde yürüyerek cannes'ı gezdik, la croisette caddesi nice'in promenade des anglais caddesi gibi, bi tarafında deniz diğer tarafında lüks mağazalar, mağazalar bitince de lüks oteller başlıyor, yaklaşık 2 saat gezdikten sonra, bu iki saatte monaco kadar olmasada baya fazla lüks araç gördük, acıktığımız için yemek yemek için Da laura adlı bir italyan restoranına gittik, Da Laura'yı cannes'a gitmeden önce bir blogda okumuştum, cannes'da mutlaka burda yemek yiyin yazıyordu ama eğer rezervasyonunuz yoksa şansınızı pek zorlamayın da yazıyordu, bizim rezervasyonumuz yoktu ama şansımızı zorlamak istedik ve tam da akşam yemeğinin yendiği saatlerde saat 8 sularında Da Laura'ya gittik, rezervasyonumuz olmadığını ama buranın methini çok duyduğumuzu ve türkiyeden geldiğimizi söyleyince bizi karşılayan garson yardımcı oldu sağolsun, ben kesin içeri yönlendirecek rezervasyonumuz olmadığı için derken biz geldiğimizde şansımıza boşalan dışardaki bir masaya aldı bizi, gerçekten şansımız yaver gitmişti ve rezervasyonsuz asla oturulamayan Da Lauraya oturmuştuk, çalışanlar aşırı iyiydi restoranda, günün tavsiyesi olan risottomuzu söyledik ve başlangıç olarakta bruschetta aldık, biz başlangıcımızı yerken restoranın önünde bir kalabalık oluşmaya başladı, nedir acaba bu derken sonra anladık ki yemek yemek için sıra bekleyen insanlarmış onlar, masalar boşaldıkça ayaktakilerden birileri o boşalan masaya geçiyordu ama masalarda kolay kolay boşalmıyordu, risottomuz inanılmaz doyurucu ve lezzetliydi, cannes'a yolu düşenlere Da Laura'yı kesinlikle tavsiye ediyorum, biz çok memnun kaldık, yemeğimizi yiyip karnımızı doyurduktan sonra cannes'ı gezmeye devam ettik, biz masadan kalktığımızda yerimize oturan kişiler altın bulmuş gibi sevindiler orda anladık ki Da Laura'da yer bulmamız gerçekten büyük şansmış. Cannes'ın merkezinde de aynı Nice'deki gibi denize giriliyor hatta denizi Nice'ten daha güzel çünkü Nice'de kum yok plaj tamamen çakıl ama Cannes'ın plajları kumdan oluşuyor, burda da denize giremediğim için üzüldüm açıkçası, aynen antibes'deki gibi bi dahaki sefere gibi diyelim. cannes'ı enine boyuna gezdikten sonra, bir cafeye oturup bir şeyler içip cannes'ın keyfini bir de öyle çıkaralım dedik, 1 saat oturduk ve insanları izledik, insanlar çok mutlu çünkü kafaları rahat, karışan yok, özgürler, mutlu olmamak için sebepleri yok, yüzleri gülüyordu, ben de cannes'da yaşasam öyle olurdum sanırım, saat 12 olduğunda yavaştan cannes'dan ayrılma zamanı gelmişti, otoparka gidip arabamızı aldık ve nice'e otelimize dönmek için yola koyulduk, cannes'a bir kez daha giderim ilerde tabi bu sefer mayıs ayında festivalin yapıldığı tarih olur o gidişim. 

cote d'azur tatilimizdeki dördüncü gününde diğer günler gibi 3 yer değil sadece tek yer vardı gideceğimiz, çünkü dördüncü gün mesafe olarak en uzak yer olan st tropez'e gidecektik, uzak dediğimde nice'den yaklaşık 1 saat 20 dakika uzaklıktaydı st tropez, tabi her yer yarım saat uzaklıkta olunca st tropez uzak kalıyordu, sabah erkenden yola koyulduk st tropez'e gitmek için, cote d'azur'un başlangıcı sayılan st tropez'i de açıkçası çok merak ediyordum, bu merakımın en büyük sebebi tabi ki brigitte bardot'un ve tanrı kadını yarattı filmiydi, st tropez sıradan bir fransız kasabasıyken brigittr bardot'un o meşhur filmi sonrasında inanılmaz bir popülarite kazanmış olup, jet sosyetenin bir numaralı tatil beldesi haline gelmişti, zaten st tropez'e gittiğinizde hemen hemen her yerde brigitte bardot'u göreceksiniz, 1 saat 20 dakika süren yolculuğumuz sonrası st tropez'e vardık, önce bu ufak ama jet sosyetenin uğrak yeri olan kasabayı gezip, st tropez'in meşhur pampelone koyuna gidip denize girecektik, akşam gelip son gecemizin şerefine yemeğimizi yiyecektik, planımız bu şekildeydi, arabayı st tropez limanındaki otoparka park edip şehri gezmeye başladık, şehir dediğime bakmayın gerçekten ufacık bir kasaba st tropez, tamamını gezmek 1 saatinizi almıyor, 1 saat gezip st tropez'in dünyaca ünlü la tarte tropezienne pastanesinde tartlarımızı yedik, gerçekten inanılmaz biz lezzet ben daha önce böyle bir tart yemedim zaten tart almak için insanlar sıraya giriyor öyle bir yer, tartımızı st tropez parkında yedikten sonra denize girmek için st tropez'den pampelonne koyuna gittik, st tropez o kadar pahallı ki bu zamana kadar ödediğimiz en yüksek otopark parasını da burda verik yaklaşık 1 saat kaldığımız otoparka 16 euro verdik, ve aracımızı akşam başka bir otoparka park etmeye karar verdik. st tropez'den pampelonne'ye 10 dakikada gittik, pampelonne çok uzun bir sahil ve içinde bir sürü plaj var, jet set sosyeteninde gittiği özel plajlarda var havlunu serip girdiğin halk plajları da var, biz tabi ki halk plajına girdik, deniz olarak açıkçası bir ibiza değildi hatta barcelona denizinden de kötüydü diyebilirim, denizini sevmedik pampelonne'nin, oyna internette özellikle yabancı sitelerde çok övülüyor ama ben beğenmedim, çeşme çok daha güzel deniz olarak ama yine de st tropez'e gidip denize girmeden dönmek olmazdı çünkü cannes ve nice'de girememiştik denize o yüzden st tropez'de girdik, denizde 3 saat kaldıktan sonra akşam yemeğimizi yemek için tekrar st tropez'e gittik, gittiğimizde güneş batmak üzereydi, güneşi st tropez'de batırdık ve biraz daha gezdikten sonra yemek için st tropez'in en merkezindeki restoran olan cafe de paris'e gittik. monako'da cafe de pariste şampanya içmiştik, st tropez cafe de pariste de yemek yiyip şarap içtik, orda oturduğumuz 3 saat içerisinde 2 yat yanaştı marinaya, insanlar yatlar yanaşırken toplanıp yatların yanaşmasını izliyor meraklı bir şekilde, biz de oturduğumuz yerden yemeğimizi yerken izledik, kimbilir hangi ultra zengin iş adamının yatlarıydı, birinden yat sahibi eşi, annesi ve çocukları indi, hemen bir mercedes onları iner inmez aldı ve muhtemelen yazlıklarına götürdü, öyle bir dünya işte st tropez, yatlarıyla yanaşıyorlar, şöförleri hemen onları karşılıyor, akşam yemeklerini yiyip evlerine gidiyorlar, gerçekten bizim hiç alışık olmadığımız inanılmaz bir dünya görüyorsunuz orda, yemeğimizi yerken en az 4-5 iş adamı yatlarından inip cafe de parise gelip bir şeyler içip tekrar yatlarına gitti,yemeğimizi yedikten sonra saatte 12'ye gelmek üzereyken kalktık ve son kez bir tur attık, turumuzu atarken önünde deli gibi sıra olan yine dünyada ünlü la barbarac dondurmacısından dondurmamızı aldık ve dondurmamızı yiyerek arabamızın olduğu otoparka gittik, bu sefer daha az kazıklandık, yaklaşık 8 euro verdik otoparka, eğer liman otoparka park etsek bu sefer 30 euro verirdik gibi geliyor. arabamıza binip st tropez'den ayrıldık ve nice'e otelimize gittik, otobana girene kadar yaklaşık 17 kmlik bir yol gidiyorsunuz ve o yol hayatımın en zor yolu oldu, gündür gelirken sıkıntı yok ama gece o karanlıkta sıfır ışık ve tek şerit yol, ayrıca inanılmaz virajlı, o 17 km'yi dua ede ede sürdüm açıkçası, 17 km bitince otobana giriyorsunuz ve nice' e kadar yardırıyorsunuz. otelimize geldik ve cote d'azurdaki son günümüz öncesi uyuyup enerji topladık.

cote d'azurdaki beşinci günümüzde uçağımız saat 18.35'de olduğu için erkenden kalkıp, uçak saatine kadar kaldığımız ama gezemediğimiz nice'i gezmek için yola koyulduk, 4 günde nice dışında planladığımız her yeri gezmiştik bi nice kalmıştı onu da son güne bırakmıştık ve maalesef balayımızın son günü gelip çatmıştı, bu cennet yerlerden gitmek istemiyorduk ama 12 gece 13 gün süren balayımız bitmişti ve dönecektik, son olarak nice'i de gezip havaalanına gidecektik, otelimiz havaalanına yakın olduğundan arabamıza sığmayan bavulumuzu otelde bırakıp nice merkeze gittik gezmeye, ilk günde gezdiğimiz promenade des anglais'den başladık gezmeye, cumartesi günüydü ve plajlar fulldu, içimden keşke izmirde böyle olsa kordonda denize girilebilse dedim ama tabi ki bu imkansız, denize girenler, güneşlenenler, patenle, kaykayla kayanlar, bisiklete binenler, harika bir manzara vardı nice'de, bizde hayran kaldık bu güzel manzaraya, uçağımız 18.35'de olduğundan ve malum nice'de ohal olduğundan havaalanına erken gitmemiz gerekti saat 16.30'da havaalanında olmamız gerekiyordu ve saat 12'ydi 3 saat gibi bir sürede nice'i hızlı bir şekilde gezdik, nice limanına gittik, orda bir cafede mojitomuzu içtik, ordan kalktık, çiçek pazarı olan cours selayaya gittik, ordan hediyelik eşyalar aldık, cours selayadan sonra nice'de en çok görmek istediğimiz yer olan castle hill'e gittik, castle hill tüm nice'i kuşbakışı gören harika bir yerdi, oraya çıkıp tüm nice'i ayaklarımızın altında izledik, ordan indikten sonra promenade des anglais caddesinden yürüyerek arabamızın olduğu otoparka geldik, arabamızı alıp otele döndük, otelden bavulumuzu alıp nice cote d'azur havalimanına gittik ve türk hava yollarının tk1816 seferiyle istanbul'a geri döndük.

4 gun barcleona, 4 gun ibiza ve 5 gun cote d'azur'dan oluşan balayımız göz açıp kapayana kadar bitti, bu 12 gece 13 günde harika yerler gördük, gerek barcelona gerek ibiza gerekse cannes, nice, monaco, st tropez ve diğer kasabalar olsun inanılmaz keyif aldık balayımızdan. barcelonada turist olduk, ibizada gerçek bir balayı yaptıki cote d'azur'da da bol bol gezdik ve iyi ki balayı için bu destinasyonları seçmişiz dedik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder