27 Eylül 2016 Salı

BARCELONA


Balayı destinasyonu olarak çok araştırma yaptım Maldivler mi olsun yoksa Phuket mi derken bizim hem turist gibi gezeceğimiz hem balayı gibi tatil yapacağımız hem de romantizmin olduğu bir destinasyona karar verdik, Barcelona-İbiza-Nice’den oluşan 12 gece 13 gün sürecek bir balayında karar kıldık. 27 ağustosta olan düğünümüzden sonra 1 gün dinlenip 29 ağustos pazartesi günü TK1853 sabah 7.15 seferiyle Barcelona’ya uçağına binerek balayımıza başladık, 3 saat süren yolculuğun ardından Barcelona saatiyle 9.15’te Barcelona’ya indik, pasaport kontrolünden geçtikten sonra havaalanından Barcelona merkeze giden Aerobus’la barcelona’nın merkezi Placa Katalunyaya gittik, Aerobus ücreti 11.80 euroydu, (istanbulda taksim gibi). Placa Katalunya bütün toplu taşıma araçlarının geçtiği ve Barcelona’nın kalbi diyebileceğimiz bir meydan. aerobustan indikten sonra hemen karşıda turizm informationa girip Barcelona’da kalacağımız 4 gün nereleri gezmemiz gerektiğini planlayacağımız broşürleri aldık ve sonra metroyla otelimize geçip bavullarımızı bıraktık. 
Barcelonayı turist olarak hakkını vererek gezmek istiyorsanız eğer mutlaka ama mutlaka Bus Turistic’e binmelisiniz türkçe seçeneğinde olduğu bus turistic bir turistin gitmesi gereken her yere götürüyor sizi ve en güzel yanı da sınırsız biniş hakkı olması, biz iki günlük aldık ve o iki günde gezeceğimiz her yere bus turistic sayesinde gittik, tüm şehri size gezdiriyor o yüzden Barcelona’yı daha keyifli gezmek istiyorsanız mutlaka ama mutlaka bus turistic bileti alın, 2 günlük 39 euro ama değer. 
Barcelona’da metro ağı inanılmaz geniş olduğundan ekstra araç kiralamaya hiç gerek yok, gideceğiniz her yere metroyla rahat rahat gidebilirsiniz. biz Novotel’de kaldık otel Glories durağında indikten sonra yürüyerek 3 dakika, metroya yakın olduğundan otelimizi çok sevdik hem rahat hem de ulaşım olarak güzel bir yerde olması önemliydi, ayrıca Glories de Barcelona’nın önemli yerleşim merkezlerinden biri, gece 3’te bile paten kayan kaykay binen insanlarla karşılaşabileceğiniz gayet nezih bir yerdi o yüzden Novotel’i Barcelona’da otel arayanlara rahatlıkla tavsiye edebilirim. Otele yerleştikten sonra metroya binerek tekrar Placa de Catalunya meydanına gittik, az öncede dediğim gibi Placa de Catalunya Barcelona’nın kalbi ve ne yapmak istiyorsanız(yemek,gezmek,başka bir yere gitmek) oraya gitmek zorundasınız.
İlk gün Placa de Catalunyanın aşağısındaki Barcelona’nın en ünlü caddesi olan La Rambla’ya gittik, La Rambla yaklaşık 3 km uzunluğunda ve Placa de Catalunyadan başlayıp Barcelona’nın plajlar bölgesi Barcelonataya kadar uzanan bir cadde, La Rambla’yı gördükten sonra, karnımızı doyurmak için Placa de Catalunyanın tam merkezinde olan Hard Rock cafeye gittik, Hard Rock cafe gittiğim her ülkede mutlaka uğradığım ve yemeklerini çok sevdiğim bir yer olduğun için ilk gün orada yemek yiyelim dedik, e tabi yemek yerken tişörtümüzü de almayı ihmal etmedik, Hard Rockta yemeklerimizi yedikten sonra La Rambla’ya gidip ispanyanın meşhur içkisi sangria içmek için bir cafeye oturduk, cafeden cafeye değişmekle birlikte genelde 1 litrelik bardaklarda geliyor sangria, ben ve eşim 1’er litre sangria içip La Rambla’da dolaşanları izledikten sonra otelimize dönmek için yola koyulduk, hem ilk gün yolun verdiği yorgunluk hem de ikinci gün sabahtan gezmeye başlayacağımızdan erken yatalım dedik ve metroyla otelimize geçtik, metro gece 12’ye kadar olduğu için son metroyu kaçırmadan otelimize döndük.

İkinci gün sabah uyandıktan sonra ilk hedefimiz olan Gaudi’nin Park Güell’ine gitmek için yola koyulduk. metroyla placa de catalunyaya gidip ordan bus turistic’e binip Park Güell’e gittik, Park Güell Gaudi’nin Barcelona’ya armağan ettiği onlarca şaheserden bir tanesi ve eğer Barcelona’ya gidecekseniz mutlaka görmeniz gereken bir eser, bus turistic hemen önünde durmuyor indikten sonra bir 10 dakika yürüyorsunuz ama kesinlikle değiyor, Park Güell’e girmek için internetten bilet alırsanız sıra beklemeden girersiniz ama bileti oradaki gişelerden alma hatasına düşerseniz eğer 1 saat hatta daha fazla sırada bekleyebilirsiniz, eğer sıra beklemek gibi bir hobiniz yoksa internettern alın biletinizi. 
Park Güell’i gezdikten sonra metroyla Placa de Catalunyaya gidip tekrar bus turistic’e binerek Passeig de Gracia caddesine gittik, orda da yine Gaudi’nin Barcelona’ya damga vuran iki eseri olan Casa Battlo ve Casa Mila var, bus turistic tam Casa Battlo’nun önünde duruyor, Casa Battlo’da inip o mükemmel eseri uzun uzun inceledik, içine girmek isterseniz 23 euro vermeniz gerekiyor ama açıkçası dışardan görmek yeterli oldu bizim için o yüzden içine girmedik, Casa Battlo’yu gördükten sonra Casa Mila’yı görmek için Passeig de Gracia üzerinde yürümeye başladık, Passeig de Gracia aynı zamanda dünya markalarının(Gucci, Dior, Armani, Hugo Boss, Prada, Hermes) üzerinde olduğu bir cadde olup Barcelona’nın alışveriş caddesi olarak da biliniyor.
Casa Battlo’dan Casa Mila’ya yürüyerek 10 dakikada gidiyorsunuz, Casa Gila’da dışardan bakılarak gezilebilen bir yer, içine girmeye gerek yok ama girmek isterseniz 23 euro vererek girebilirsiniz, Gaudi’nin Barcelona’ya armağan ettiği 4 ana eser olan Park Güell, Casa Battlo, Casa Mila ve Sagrada Familia’dan ikisine girdik biri Park Güell diğeri bir sonraki gün gittiğimiz Sagrada Familia’ydı, diğer ikisine para verip girmeye gerek yok ama tabi ki gezi bütçenize göre giredebilirsiniz ben gerekli olmadığını düşünüyorum. Casa Mila’yı da görüp bol bol fotoğraf çektikten sonra tekrar bus turistic’e binip Barcelona’yı komple gezdik ve son durak olan Placa de Catalunya’da indik, Passeig de Gracia zaten Placa de Catalunya’dan sonraki duraktı bus turistic’te, o yüzden aslında tam tur atmış olduk o tam turda toplam 22 durak var ve dediğim gibi tüm Barcelona’yı geziyorsunuz üstelik türkçe anlatımla o tam tur yaklaşık 1 saat 30 dakika sürüyor, Placa de Catalunya’da indikten sonra La Rambla’nın hemen yan caddesi olan Portal del Apoel’e gittik, orası da alışverişin kalbinin attığı bir cadde, passeig de gracia gibi ultra lüks markalar yok ama Zara, Stradivarious, Mango gibi markalar var ve emin olun bu markaların Türkiye’de bulamayacağınız güzellikte ve kalitede koleksiyonları var, o yüzden bunlar zaten Türkiye’de var demeyin gerçekten kalite ve çeşit farkı çok daha fazla. 
Portal del Apoel’de biraz alışveriş yaptıktan sonra hemen paralelindeki La Rambla’ya geçerek akşam yemeği yedik ve tabi ki yanında sangiramızı içti, sangria çok keyifli bir içecek, baz olarak şarap gibi düşünebilirsiniz ama biraz daha farklı tadı, içine portakal, limon, şeftali ve elma dilimleri atılarak servis ediliyor ve 1 litresi insanı rahatlatıyor, ekstra 1 lite içerseniz sarhoş olma ihtimaliniz yüksek benden demesi. ikinci günüde böyle sonlandırdıktan sonra yine saat 12 olmadan yani son metroya yetişip otelimize döndük, metrodan inip otelimize olan 3 dakikalık mesafeyi yürürken baya zorlandık çünkü gerçekten gün içinde minimum 10 km yürümüştük ve baya yorulmuştuk, ikinci gün gezmemiz gereken her yeri gezmiş olmanın verdiği keyifli yorgunlukla odamıza gelip uyuduk ve üçüncü gün için enerji topladık.

Üçüncü gün uyandıktan sonra metroyla yine placa de catalunya’ya gittik ve ordan bus turistic’e binerek Sagrada Familia’ya gittik, Gaudi’nin Barcelona’ya armağan ettiği onlarca eserden en güzeli de bence Sagrada Familia, nasıl Eiffel kulesi Paris’in simgesiyse Sagrada Familia da Barcelona’nın simgesi, Gaudi bu inanılmaz eserini bitiremeden maalesef vefat etmiş daha doğrusu bir tramvayın çarpması sonucu ölmüş ve Sagrada Familia tamamlanamamış, o günden bu güne hala bitmeyen Sagrada Familia onu gezenlerin verdikleri paraların finansesiyle bitirilmeye çalışılıyor ve 2026’da Gaudi’nin 100.yaşında bitmesi hedefleniyor.
Sagrada Familia için de bileti aynı Park Güell’de oldupu gibi internetten aldık, 23 euro’ya aldık bileti değer mi kesinlikle değer, o yüzden gönül rahatlığıyla verin o parayı ve Sagrada Familia’yı gezin derim, eğer internetten almazsanız bileti minimum 2 saat sıra beklersiniz o yüzden internetten almak şart, Sagrada Familia’yı doya doya yavaş yavaş inceleye inceleye 2 saatte gezdik biz, daha çokta kalınabilir ama üçüncü gün gezmemiz gereken çok yer vardı o yüzden 2 saat sonra vedalaşmak zorunda kaldık bu mükemmel sanat eserinden, sagrada familia’nın hemen önünden bus turistic’e binerek üçüncü günki ikinci hedefimiz olan Camp Nou’ya gittik, balayında ne işiniz var futbol stadında diyebilisiniz ama orası sadece bir futbol stadı değil çok farklı bir yer, Barcelona’nın mabedi olan Camp Nou Barcelona’da turistlerin en çok ziyaret ettiği yer, girişi 23 euro ama kesinlikle değer, o parayı gözüm kapalı verdm ve her ne kadar Real Madrid’i tutsam da Camp Nou’yu büyük bir keyifle gezdik, eşim Burcu 23 euro verip girmek gereksiz desede onu da soktum yanımda, Camp Nou’yu da yaklaşık 2 saat gibi bir sürede gezdik, kupalarla dolu müzeden başlayarak stada girdik ve çıkışta yüzümüzde büyük bir gülümseme vardı, Nou Camp’ı da gezikten sonra yine bus turisticimize binerek Barcelona’nın en tepesine Mont Juic’e gittik.
Mont Juic Barcelona’nın en tepesi olup ordan teleferiğe binerek tüm Barcelona’yı havadan izleyebiliyorsunuz ve kesinlikle bunu da yapmanızı öneririm. Mont Juic’te teleferik keyfi yaptıktan ve tüm Barcelona’yı kuş bakışı gördükten sonra yine bus turisticimize binerek Barri Gotic’e gittik, Barri Gotic'e Barcelona’nın Cihangir’i diyebiliriz, gotik tarzda binaların içinde çok keyifli kafelerin olduğu bir cadde barri gotic ve gerçekten barcelonada mutlaka görülmesi oturulup bir şeyler içilmesi vakit geçirilmesi gereken bir yer, barri goticte İspanya’nın geleneksel yemeklerinden olan Tapas denedik, Tapas’ın ne olduğunu bilmeden yedik ve açıkçası bilseydim yemezdim, Tapas denilen şey ülkemizde başlangıç ya da ara sıcak yemekleri olarak biliniyor, 42 euro verdik 4 tapasa ve açıkçası karnımız doymadı, yaklaşık 20 çeşit tapas var biz patatesli, midyeli, kılıç balıklı ve peynirli tapas yedik, kılıç balıklıyı sevdim diğerleri gerçekten gereksizdi ve dediğim gibi karnımız da doymadı, Barri Gotic’te tapasımızı yedikten ve 2 saat geçirdikten sonra metroya binerek placa de catalunyaya gittik, La Rambla’yı gezip bi kafede oturup rutinimiz olan sangrialarımızı içtik tapas karnımı doyurmadığı için ben sangria içtiğimiz kafede İspanyanın diğer geleneksel yemeği olan Paela denedim, deniz mahsüllü Paela yedim ve ben ki denizden babam çıksa yerim diyen adam Paelayı hiç ama hiç beğenmedim, pilavın üstüne karides, kalamar, midye, ahtapot konduğunu düşünün ama yapılış biçimi hiç hoşuma gitmedi tadını sevmedim, ne tapas ne de paela beni kesmedi açıkçası, İspanya mutfağına 10 üzerinden 2 verdim. Sangrialarımızı içtikten sonra la ramblada biraz hediyelik alışverişi yaparak yine son metroya yetişmek için metro durağına gittik ve metroyla otelimizin yolunu tuttuk. üçüncü gün ikinci günden daha çok yorulmuştuk ama gerek Sagrada Familia gerek Camp Nou gerek teleferik gerekse barri gotic o kadar güzeldi ki o yorgunluğa değmişti, üç günde barcelonada gezmemiz gereken yerleri gezmiş dördüncü günü denize saklamıştık, o yüzden barcelonada son günümüzde deniz keyfi yapacaktık, otele gelip uyuduk ve dördüncü güne enerjik olarak uyanmak için uyuduk.

Barcelonadaki sonuncu günümüz olan dördüncü güne uyandık ve çantalarımıza havlularımızı koyarak Barceloneta plajına gitmek için yola koyulduk, Barceloneta metrosunda inip 5 dakikalık yürüyüşten sonra plajlar bölgesine geldik, yan yana yaklaşık 5-6 plaj var ama biz bölgeyle aynı adı taşıyan Barceloneta plajına girdik, havlunu müsait bir yere serip oturuyorsun, zaten plaj tıklım tıklım, senin havlunu serdiğin yerin hemen yanına başkası gelip havlu seriyor ve herkes iç içe samimi bir şekilde güneşlenmiş oluyor ama kimse de bundan rahatsız olmuyor çünkü herkes kendi havasında Barcelona’da, üstsüz güneşlenen de var, siyahisi de var, 5-6 erkek grubu da var ama dediğim gibi herkes kendi havasında o yüzden çok rahat bir şekilde güneşlenip denizine giriyorsun, biz bir sonraki durağımız İbiza’da yeterince denize gireceğimiz için 3 saat güneşlenip denize girdikten sonra ordan kalkıp liman bölgesine(Port eil) doğru yürüdük ve limandaki avm Maremagnuma girdik, Maremagnumu gezdikten ve alışveriş yaptıktan sonra en alt katındaki El Chipiron restoranda yemek yemek için oturduk, yemeğimizi yiyip sangrialarımızı içtik ve o sırada etrafı seyrettik, yemeğimiz bittikten sonra ordan kalktık ve yazımın başında da yazdığım gibi sahile kadar uzanan La Rambla’yı bu sefer sondan başa doğru yürümek üzere sahilden La Rambla’ya girdik ve 3 km uzunluğundaki Barcelona’nın en popüler caddesi la ramblayı gezmeye başladık, dördüncü güne bıraktığımız tek şey kalmıştı o da Barcelona’ya gidip mutlaka izlenmesi gereken Flamenko gösterisi.
Flamenko izlemek için bir çok alternatif var bizde bu bir çok alternatif arasından La Rambla üzerindeki placa reial’deki Tarantos flamenkosuna gittik, her gün üç gösteri yapılıyor Tarantos’ta 8.30, 9.30 ve 10.30’da biz 9.30’daki gösteriye girdik, bilet fiyatı 15 euro ama bus turistic indiriminden yararlanarak 12 euroya izledik gösteriyi, 45 dakikalık gösteri bizi tatmin etti, gerçekten flamenko ayrı bir kültür ve bu kültürün Barcelona’da izlenmesi gerektiğini düşünüyorum, biz de son günde flamenkomuzu izlemenin verdiği keyifle flamenkodan çıktıktan sonra La RamblaBda Barcelonadaki son sangrialarımızı içip metroyla otelimize döndük. 

Barcelonada 4 gün kaldık ve 4 gün doya doya gezdik ve büyük keyif aldık Barcelona’dan, evet çok yorulduk ve her gün dolu dolu gezdik ama gerçekten değdi, Barcelona’yı doya doya gezmek için minimum 4 gün gerek, biraz daha keyif yapmak isterseniz 5 ya da 6 gün gerekiyor ama minimum 4 gün gerekli, balayımızın ilk bölümü olan Barcelona bölümü çok keyifli bir o kadarda yorucuydu, bundan sonraki yazım balayımızın ikinci bölümü olan İbiza gezisi olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder