Cannes film festivali sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olarak her sene kendi gündemini yaratır Mayıs ayında, benim için de çok önemli bir festivaldir Cannes, hatta Oscar'dan sonra en çok önem verdiğim ödül töreni diyebilirim Cannes için.
2012'de ünlü yönetmen Haneke'nin Amour filmi kazanmıştı hatırladığımız üzere Cannes'da Altın Palmiyeyi, Amour o kadar güçlü bir filmdi ki sadece Cannes'da değil Oscar'da en iyi yabancı film Oscarını da almayı başarmıştı.
Her sene farklı jürilerin oluşumuyla düzenlenir Cannes film festivali, 2013'te de ünlü yönetmen Steven Spielberg'in jüri başkanı yaptığı festivalde ayrıca Nicole Kidman, Ang Lee ve Christopher Waltz da yer aldı, bu 4 önemli ismin ortak özellikleri ise evlerinde Oscar heykelciği bulunmasıdır.
Bu 4 önemli ismin yanında dünya sinemasında söz sahibi ülkelerden önemli yönetmen ve oyuncularda vardı jüride.
Altın palmiyeyi kazanmak için Roman Polanski'den Francois Ozon'a, Asghar Farhadi'den, Coenlere çok önemli yönetmenlerin filmleri kıyasıya bir yarış içine girdiler, jüri çok zorlandı belki ve Altın palmiyeyi Blue is the Warmest Color filmiyle Abdellatif Kechiche kazandı.
Orjinal adı La Vie d'Adele olan film festival sırasında gösterilidğinde bile çok büyük tartışmalara sebep olmuştu, 2 lezbiyenin aşkını anlatan film Fransa gibi bir ülkede bile büyük tepki çekince açıkçası ben de filmi çok merak etmiştim, Spielberg gibi bir ustanın jürisi bu filmi seçtiyse elbet bir bildikleri vardır diye düşünmeden de edememiştim.
Filmi biraz araştırdığımda ve neden tepki çektiğini öğrendiğimde Türkiye'de vizyona girmesinin büyük bir hayal olduğunu düşünmüştüm ki yanılmadım bu konuda, artık tek beklentim Filmekiminde izlemekti filmi ve Filmekimi programı açıklandığında bu filmi listede görünce inanılmaz sevinmiştim, İzmir Filmekimi programı belli olduğunda Cuma günü gösterileceği belli oldu filmin, ben Cuma günü çalıştığım için filme gidemeyecektim, uzun zaman beklediğim filme gidemeyecek olmanın verdiği hayalkırıklığıyla Filmekiminin diğer filmlerine giderken, hiç olmayacak bir şey oldu ve ilk defa Filmekimi bir gün uzatıldı, her zaman Cuma, Cumartesi, Pazar olan festival yoğun ilgi sebebiyle Pazartesine kadar uzatıldı ve Pazartesi günü Filmekiminin kapanış filmi Blue is the Warmest Color olduğunu gördüğümde yaşadığım sevinç uzun süre yaşamadığım bir sevinçti, Pazartesi akşamı 21.30'da Karaca sinemasında yerimizi aldık ve deli gibi beklediğim filmin başlaması için koltuğuma geçtim, film 3 saat oldğundan mısırımı ve kolamı aldım, wc'ye uğradım tüm hazırlıklarımı yaptım ve telefonumu kapatıp yerime oturdum.
Günümüzde insanların tahammül ve odaklanma sınırı düştüğünden dolayı film süreleri genelde 90-120 dakika arasında tutulur, olması gerekende odur aslında, bu film 180 dakikaydı, üstelik sanat filmiydi, sanat filmleri genelde 90 dakika bile sürmez çünkü toplumun genel çoğunluğu sıkıcı bulur o tür filmleri, o yüzden 180 dakika gerçekten çok uzun bir süreydi bu film için, 3 saat süren filmler genelde savaş filmleri olur onlarda her sahnesinde aksiyon olduğu için izleyiciyi bağlar, Blue is the Warmest Color 3 saatlik süresinde bana bir saniye bile of bitse de gitsek dedirtmedi, 1 saniye bile telefona ya da saate bakma isteği getirmedi, hep derim eğer 3 saatlik bir film kendini izlettiriyorsa, izleyici sıkılmıyorsa ve bitmesini istemiyorsa o film ÇOK İYİ BİR FİLMDİR..
EVET Blue is the Warmest Color'da 3 saatlik süresinde bir kez bile bitsede gitsek dedirtmedi bana, her sekansında beni şaşırttı, sarstı, etkiledi ve bunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim ki izlediğim en çarpıcı AŞK filmlerinden biriydi.
Film iki lezbiyenin aşk hikayesini anlatıyor, kahramanlarımızdan biri Adele rolünde Adele Exarchopoulos, diğeri ise Emma rolünde Lea Seydoux, iki oyuncu da bence hayatlarının rolünü oynamışlar, Lea Seydoux'da çok başarılı ama Adele bence hayatı boyunca bir daha böyle oynayamaz.
Adele Exarchopoulos beni öyle etkiledi ki bundan sonraki filmini özellikle bekliyorum, bu filmdeki performansının yarısını sergilerse dünya sinemasının uzun süre en iyi oyuncularından biri olarak izleyebiliriz Adele'i, gelelim Lea Seydoux'a, Seydoux bu filmden önce de bir çok filmde oynamış, Hollywood'da da yavaş yavaş kendini ıspatlayan bir oyuncu olarak dikkat çekmeye başlamıştı, Inglarious Basterds, Midnight in Paris, Mission Impossible: Ghost Protocol, Robin Hood gibi Hollywood'un A class filmlerinde de rol alan Seydoux asıl patlamasını bu filmde yaptı ve bundan sonra dünya sinemasında önü çok açık, hem güzelliği hem oyunculuğuyla bundan sonra adından sıkça bahsettirecektir Lea Seydoux.
Bu film hakkında daha çok şey yazmak istiyorum aslında ama bundan sonra yazacaklarım maalesef spoiler olur, spoiler vermeden sadece şunu söyleyebilirim ki filmin bitiş sahnesi o kadar başarılı ki, ADELE o son sahneyi o kadar iyi oynamış ki, film bittiğinde kalbinize bir yumru oturacak, yutkunmakta zorlanacaksınız. o yüzden bu muhteşem filmi her ne kadar Türkiye'de vizyona girmeyecek olsa da internete düştüğü zaman indirip izleyin diyorum, ben filme lezbiyenlerin aşkı olarak bakmadım, yani demem o ki önyargısız bir şekilde izlendiği zaman, bu filmde gerçek AŞKI izleyeceksiniz.
Bu film Oscar'da en iyi yabancı film adaylığına başvurmadı, yapımcı bize Cannes'da aldığımız Altın Palmiye yeter dedi, eğer aday olsaydı en iyi yabancı Oscarını da kazanırdı, filmin Oscar'a aday olmaması açıkçası beni fazla üzmedi ama ADELE EXARCHOPOULOS en iyi kadın Oscarına aday gösterilmezse bu performansıyla benim için Oscar ciddi anlamda değer kaybeder, bu senenin açık ara en iyi performansı(Cate Blanchett da çok iyiydi Blue Jasmine'de ama üzgünüm) ve kesinlikle adaylığı hak ediyor, eğer aday olursa ben Oscarı da kazanacağını düşünüyorum, Adele gibi LEA SEYDOUX da en iyi yardımcı kadın adaylığında olmalı, bu iki efsane performans kesinlikle göz ardı edilmemeli.
Eğer ikisi de Oscara aday gösterilip ödülleri kazanırlarsa sabahın 6 sı olmasına bakmam evden çıkar ikisinin de posterlerini sallayarak Alsancağa gidip Kordon da şeref turu atarım, çünkü bu performanslar bunu hak ediyor
Bu film Oscar'da en iyi yabancı film adaylığına başvurmadı, yapımcı bize Cannes'da aldığımız Altın Palmiye yeter dedi, eğer aday olsaydı en iyi yabancı Oscarını da kazanırdı, filmin Oscar'a aday olmaması açıkçası beni fazla üzmedi ama ADELE EXARCHOPOULOS en iyi kadın Oscarına aday gösterilmezse bu performansıyla benim için Oscar ciddi anlamda değer kaybeder, bu senenin açık ara en iyi performansı(Cate Blanchett da çok iyiydi Blue Jasmine'de ama üzgünüm) ve kesinlikle adaylığı hak ediyor, eğer aday olursa ben Oscarı da kazanacağını düşünüyorum, Adele gibi LEA SEYDOUX da en iyi yardımcı kadın adaylığında olmalı, bu iki efsane performans kesinlikle göz ardı edilmemeli.
Eğer ikisi de Oscara aday gösterilip ödülleri kazanırlarsa sabahın 6 sı olmasına bakmam evden çıkar ikisinin de posterlerini sallayarak Alsancağa gidip Kordon da şeref turu atarım, çünkü bu performanslar bunu hak ediyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder