3 Haziran 2012 Pazar

Atina

Yunanistan turumuz Atina'dan başladı, Atina küçük bir şehir olmasına rağmen içinde barındırdığı kültürle dünyanın en önemli şehirlerinden biridir. Hem Yunan tanrıları hem de ünlü filozofların yaşadığı bir şehir olarak zaten çok farklı bir şehir olmuştur Atina.

Atina'ya pazar günü İstanbul'dan Thy'nin 12.50 uçağıyla gittim, saat 14'de havaalanına ayak bastım, Atina havaalanı şehre çok uzak ama tabi ki her havaalanında olduğu gibi metroyla kolay bir şekilde şehre ulaşabiliyorsunuz. Metro hemen havaalanı çıkışında yürüyerek 2 dakika bile sürmüyor, metroda ilgimi çeken ise Türkiye'deki gibi turnikeler yok yani bilet almadan da geçebilirsiniz ama tabi ki herkes bilet alıyor, havaalanı bileti 8 euro, normal bilet ise 1.2 euro. Normal bilet alıp da havaalanına gidebilirsiniz kimse kontrol etmiyor ama bence kimse böyle bir şey yapmıyordur. Havaalanından metroyla şehir merkezi yaklaşık 40 dakika sürüyor. Omonia, Syntagma ve Monastraki merkezdeki üç cadde, bizim otel Monastraki metro istasyonunda indikten sonra yaklaşık 4 dakikaydı, Attalos otelde kaldık 3 yıldızlı ufak ama tam şehir merkezinde olan, sadece yatmak için bence çok güzel bir oteldi. Otele yerleştikten sonra Akropolis'e gidelim dedik ama pazar günü erken kapandığı için gidemedik ne yapsak diye düşünürken aklımıza o gün Olympiakos-Panathinaikos basket maçı olduğu geldi, acaba gitsek bilet bulup girebilirmiyiz diye düşünürken şansımızı deneyelim dedik ve metroyla Pire'ye geçtik, Olympiakos Pire semtinin takımı, Pire Atina'ya metroyla Monostraki'den yaklaşık 25 dakika, Pire metronun son durağı, Olympiakos'un salon ise son duraktan bir durak önce, meşhur Peace and Friendship stadyumuna metrodan indikten sonra yürüyerek 4 dakikada ulaşıyorsunuz, basket salonlarının tam karşısında futbol stadları var adamlar orayı adeta Olympiakos cehennemine çevirmişler, heryer kırmızı beyaz oluyor zaten, başka bir renk giyen kimseyi bulamazsınız maç zamanı, maçın başlamasına 1 saat kala vardık salona ve sormaya başladık bilet( hic umudumuz yoktu, çünkü final maçıydı ve Olympiakos-Panathinaikos maçları dünyanın en büyük basket derbisidir) 3-5-10 kişi derken bir bilet bulduk ama biz iki kişiydik, riske girdik ve o bileti aldık üstelik biz karaborsada 30 euro'ya kadar gözden çıkarmışken adam bileti bize kendi fiyatından sattı:10 euro, orada yaklaşık 14 bin Olympiakos taraftarı vardı ve biz Türküz deyince hepsi bize büyük dostlukla yaklaştı çünkü 1 hafta önce İstanbul'da Euroleague şampiyonu olmuşlardı ve Türkiye onlar için özeldi bir yerdi.

Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim Yunanistan'da asla Türk düşmanlığı yok, Atina, Girit ve Rodos'ta kaldığımız 6 günde hangi Yunanlıyla sohbet etsek ve Türk'üz desek hepsi de inanılmaz güleryüzlü olarak karşıladı bizi, gayet de misafirperver ve dostça davranıyorlar Türklere. İkinci bileti aramaya başladık tabi ilkini bulunca ve onu da kolayca bulduk ve onu da fiyatı neyse ona aldık karaborsa değil, adamlar Türkiye'den geldik maç için diyince daha da yardımcı oldular bilet bulmamız için. Salona girdik ve o salondaki ambiyansı görünce direk şunu düşündüm Beşiktaş-Fenerbahçe-Galatasaray müsabakaları da neymiş, inanılmaz bir ambiyans, atmosfer ve 14 bin Olympiakos taraftarı salonu adeta cehenneme çevirmişler, hep bir ağızdan hiç durmadan yapılan tezahüratlar, rakibi baskıya almak için yapılan her türlü şey, ses bombaları, meşaleler herşey orda vardı, sigara içmek serbest mi bilmiyorum ama salonda içmeyen bi bizdik, kızlar da erkekler gibi hep bir ağızdan erkeklerin yaptıkları kadar rakibi baskı altına alıyorlardı, ben hiçbir zaman bu kadar kız görmedim Türkiye'de bir maçta(ceza maçları hariç) ve oraya oturmaya gelmemişler hepsi sesleri kısılana dek bağırdı maç bitene dek. Hani deplasman diyoruz ya işte Peace and Friendship salonu deplasman tanımının en iyi örneği kesinlikle. Ölmeden önce yapılması gereken şeylere kesinlikle eklenmeli Olympiakos-Panathinaikos basket maçını o salonda izlemek. Maçı Olympiakos büyük fark atarak kazandı, ama her baskette sanki o an öne geçmiş gibi seviniyorlar, çığlıklar atıyorlardı. Maçı Olympiakos kazandı ve o kalabalık salon 5 dakikada boşaldı ve dağıldı tezahüratlar ederek.

Burda Yunan polisine de değinmek istiyorum adamlar sadece oradalar, ne bir şeye karışıyorlardı, ne bi çıkıntılık yapıyorlardı, Türk polisiyle karşılaştırınca bence aralarında çok fark var keşke bizim poliste öyle olsa. Maç bitiminde Pire'de güzel bir restoran olan Karsi restorana gittik, Marina Zea bölgesinde olan Karsi'de deniz mahsülü yemek gerçekten çok keyifli, manzarası da harika direk denize bakıyor. Karsi'de yediğimiz balık ve ahtapot harikaydı, servis de en az yemekler kadar harikaydı, yemek yedikten sonra Marina Zea'da bi kafede oturduk denize karşı tatlılarımızı yedik ve sonra taksiyle Atina merkeze döndük, otelimizin olduğu Monostraki'ye, orada biraz turladık gece 2 olmasına rağmen gayet hareketliydi Plaka bölgesi, zaten Atina'nın en turistik bölgesi Plaka bölgesidir, güzel tavernalar ve cafeler hep o bölgede sıralanmışlardır. Orada kısa bir tur attiktan sonra otele gittik ve uyuduk sabah erken kalkıp Atina'yı yerle bir edecektik ve akşam 19'da Girit uçağımız vardı.

Sabah kalktık ve ilk durağımız her turistin yaptığı gibi Akropolis oldu, Akropolis Yunanca yüksek şehir anlamına geliyor ve tüm Atina ayaklarınızın altında oraya çıktığınızda, giriş 12 euro ama 1 hafta geçerli o bilet ve sadece Akropolis değil müzelere giriş için de kullanılıyor. Akropolis yavaş yavaş gezilmesi gereken bir yer çünkü heryeri tarih kokuyor, her yeri inanılmaz büyüleyici, Akropoliste minimum 3 saat kalmak lazım ki aslında o da yetmez ama bizim biraz acelemiz vardı o yüzden 3 saatte hızlandırılmış tur ile gezdik, müzeleri pas geçmek zorunda kaldık ki sadece müzeler 5 saatte geziliyor, Akropolis harika ama maalesef Yunanistan o kültüre sahip çıkamamış, çok yıpranmış restore çalışmaları biz ordayken devam ediyordu ama zaten fazla bi şey kalmamış eski fotoğrafını görünce anlıyorsunuz bunu.

Akropolisten indikten sonra gezilmesi gereken diğer yerlere sırasıyla gittik, Atina'da gezilmesi gereken yerler Akropolisten başlayarak birbirine çok yakın, hani sanki resmen turistlerin gezmesi için bilerek öyle dizilmişler gibi o yüzden turistler çok şanslı ve şehir 1 gününüzü ayırırsanız kolayca geziliyor. Akropoliste Heredot Atticus tiyatrosu, Dionizos tiyatrosu, Athena Nike(dünyaca ünlü nike markası da burdan geliyor) tapınağı, Parthenon tapınağı, Thesion tapınağı zaten burdayız diyolar onları görmeden ordan inme şansınız yok. Akropolisten indikten sonra az dinlenip direk Atina üniversitesine gittik, Akademi ve ulusal kütüphane de Atina üniversitesinin hemen yanında orayı gezdikten sonra ver elini ilk Olimpiyatların yapıldığı Olimpiyat Stadyumuna, giriş 3 euro ama değer, orada da 30 dakika geçiriyorsunuz, Olimpiyat Stadyumundan sonra ise Zappio tarihi binasına geçtik ki yürüyerek 5 dakika oradan da yine yürüyerek 5 dakika olan Zeus tapınağına gittik. Zeus tapınağı da çok ihtişamli bir yapı ve muhakkak gidilmesi gereken bir yer ordan da şehrin merkezinde olan tarihi Parlemento Binasina geçtik, orayı da gezdikten sonra ki saat 5 olmuştu artık otele geçip bavullarımıı alıp havaalanına doğru yol aldık, sabah 9'dan akşam 5'e kadar gezerek Atina'nın gezilmesi gereken yerlerini bitirdik sadece müzeler kaldı. Dediğim gibi atina'yı gezmek için 1 gün yeter ama yine de bizim gibi sıkıştırılmış ve yorucu bir tur yapmamak icin 2 gün ayırmak daha mantıklı olur. Atina'da kime ne sorsak bize çok yardımcı oldu, taksicilerin hepsi Türk oldugumuzu direk tahmin etti, taksiciler çok kültürlü, bir taksici Özal ve Çiller döneminden bahsedip Türk siyasetine bile girdi.

Yunanistanla ilgili dikkatimi çeken bir şey de hangi cafe ya da restorana oturursanız oturun direk 1 şişe su geliyor, sadece Atina'da değil Girit ve Rodos'ta da bu böyleydi ve çok hoşuma gitti bu olay, Türkiye'de 200 ml suyu bile parayla satarlarken Yunanistan'da bunu görmek beni açıkçası çok şaşırttı ama bence olması gerekende bu, su berekettir ve sudan ücret asla alınmamalıdır, dikkatimi çeken başka bir nokta ise maalesef kredi kartı sorunu, gerek Atina gerek Girit gerekse Rodos üç yerde de maalesef kredi kartı geçen yer sayısı parmakla gösterecek kadar az, 10 mekana soruyorsak bir veya ikisinde kart geçiyordu, genelde nakit çalışıyor mağazalar, kredi kartı geçen yerlerde de pos makinası yok eski tarz kredi kartı makinası(bilenler bilir kartı koyup kopyalıyorsun, bakiyen yoksa bile ödemiş oluyorsun, çok riskli bir yöntem) var, kart geçmemesi bence bu kadar turist çeken bir ülke için büyük bir eksi.

Atina gezimiz bittikten sonra akşam 7 ucağıyla Girit'e geçtik. Uçak Sky Express(Girit'in havayolu şirketi) in uçağıydı ve yaklaşık 40 kişilik pırpır diye tabir ettiğimiz ufak uçaktı ve kaptanlar bile uçağa bizimle birlikte geldiler, 1 saat süren yolculuktan sonra Girit'e ulaştık.

Atina özellikle Türklerin kesinlikle görmesi gereken bir yer, ortak bir kültürümüz olduğu bir gerçek ve bu kültürü orada görerek yaşamak gerekir, tarihe merakı olanlar ise Akropolis'i görmeden asla ölmemeliler diye düşünüyorum, 2 gün Atina'yı gezmek için ideal, Atina'ya gitmişken mutlaka yapılması gereken bir şey de kesinlikle Olympiakos-Panathinaikos basket maçı izlemek diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder