26 Ocak 2011 Çarşamba

OSCAR ADAYLARI AÇIKLANDI...


25 Ocak itibariyle Oscar adayları açıklandı 27 Şubatta da ödüller sahiplerine Kodak Theatre da yapılacak törenle verilecek The King's Speech 12 dalda aday olarak bu senenin liderliğini kimseye kaptırmadı, Coen kardeşlerin re-make yapımı True Grit ise 10 dalda aday oldu ve açıkçası beni şaşırttı bu kadarını beklemiyordum, Inception da 8 dalda aday oldu ama özellikle 2 dalda aday gösterilmeyerek herkesi şaşırttı hatta akademiye ağır eleştiriler yapıldı bu yüzden(az sonra ayrıntılı açıklayacağım), The Social Network de Inception gibi 8 dalda adaylık aldı bu sene.

Fazla süpriz olmadı adaylıklarda ama yinede bir kaç dalda skandal denilecek şeyler oldu bunların ilki en iyi yönetmen dalında yaşandı Christopher Nolan Inception gibi masterpiece ile ilk 5 e giremedi mesela oysa The Fighter-David o.Russel ya da True Grit-Coen kardeşler yerine kesinlikle Nolan olmalıydı ilk 5 te , diğer bir skandal ise en iyi kurgu dalında yaşandı Inception ı izleyen herkes kurgusuna hayran kalmıştır ve film o kurgusu sayesinde bu kadar ilgi görüp kült mertebesine ulaşmıştır ama akademi direk adayları açıklamadan Inception a vermesi gerekirken en iyi kurgu oscarını, adaylar arasına bile almayarak büyük bir skandal a yol açtı, bu 2 skandal dışında bunlar kadar olmasada yine hatalı seçimler yaptı akademi mesela en iyi film dalında (10 filme çıktı geçen sene) Blue Valentine kesinlikle olmalıydı ama akademi Toy Story 3 ü hem en iyi animasyonda hem de en iyi filmde adaylıklarına soktu , bunun dışında en iyi erkek adaylıklarında Buried filmiyle inanılmaz bir oyunculuk sergileyen Ryan Gosling olmalıydı bu da büyük bir haksızlık oldu, en iyi kadın adaylıklarında da Another Year filminde çok başarılı bir kompozisyon çizen Lesley Manville olmalıydı en azından Michelle Williams yerine onun olması daha adaletli bir seçim olurdu ve son olarak en iyi yabancı film adaylıklarında Yunanistan yapımı Kyodontas-Dogtooth filminin ilk 5 e girmesi beni şok a uğrattı filmi izlediğiniz zaman bana hak vereceksiniz bu film değil ilk 5 te ilk 9 da bile olmamalıydı diye düşünüyorum.

Evet oscar törenlerinde hep bi sansasyon olur ama bu sene daha adaylıkların açıklanmasıyla başladı skandallar, 27 Şubat da izleyip göreceğiz kimlerin kazanacağını ve 26 Şubatta kimlerın kazanacağını ayrıntılı bir yazıyla yazacağım umarım hak edenler kazanır.

21 Ocak 2011 Cuma

2.Yarı Başlarken...

Ve büyük gün geldi yaklaşık 3 saat sonra 2010-2011 sezonu 2.yarısı Beşiktaş-Bucaspor maçıyla resmen başlayacak bu yazımda 2.yarıda neler olacağını ve kimlerin şampiyonluk şanslarının olduğunu yazacağım.
Öncelikle Beşiktaştan başlayalım önce Quaresma sonra Gutiyi aldı ve bu 2 bombaya devre arasında Simao Almeida ve Fernandes gibi Portekiz milli takımının 3 asını daha ekledi ve kağıt üstünde ligde şuanda açık ara en iyi kadro Beşiktaşta fakat 17 maçın 17sinide kazansa acaba şampiyon olabilirmi zor gibi gözüküyor çünkü lider Trabsonspor ilk yarı sadece 9 puan kaybetmiş ve eğer ilk yarıdaki performansını gösterirse zaten Beşiktaş 17 de 17 yapsa(ki bu kadro 17 maçıda kazanabilecek güçte bir kadro)bile şampiyon olamaz, zaten başta başkan olmak üzere Schuster ve futbolcular amaçlarının şampiyonlar ligine katılmak olduğunu söylüyorlar ve bu kadronun gelecek sene çok iyi işler yapacağını belirtiyorlar.

Fenerbahçeye gelirsek liderle arasında 9 puan fark var Bursasporla ise 4 puan ama 2.hafta çok önemli onlar için kendi sahalarında oynayacakları Trabzon maçını kazandıkları takdire fark 6 ya düşer ve kalan 14 haftada herşey olabilir o yüzden Fenerbahçe öncelikle ilk 2 haftayı kayıpsız kapamak zorunda şampiyonluk için ve Aykut Kocaman ın elinde sadece lig kaldı önce şampiyonlar liginden elendiler sonra avrupa liginden ve ardından kupada 3 te 3 yaparak sıfır çektiler ellerinde tek lig kaldı ve buna sıkı sıkıya sarılmak zorundalar 17 hafta uzun ve 18.hafta Trabzon maçı Fenerin kaderini belirleyecek maç olacaktır.

Bursaspor a gelirsek ilk yarı geçen seneki ilk yarıya göre daha fazla puan topladılar üstelik şampiyonlar ligide vardı 1 puan toplayıp elendiler ve artık sadece tek kulvarda yarışacaklar o da lig ve kadro olarak en oturmuş kadro Bursada var üstelik gol yollarında son derece etkili olan Glasgow Rangers ın forveti Kenny Miller ı aldılar bu da gol yollarında sıkıntı yaşamayacaklarını gösteriyor ve liderle arada sadece 5 puan fark var her ne kadar liderle yapacakları maç deplasmanda olacak olsada ben bu sene şampiyonlukta en favori takımın Bursaspor olduğunu düşünüyorum ve sanırım 2.şampiyonluklarını üstelik üst üste kazanacaklar.

Trabzonspor yönetimi futbolcusu ve Şenol hocaya sorsalardı ilk yarı kaç puan toplamak istersiniz diye eminim kimse bu puanı söylemezdi gerçekten inanılmaz bir ilk yarı geçirdiler sadece 9 puan kayıp yaşadılar Fenerbahçe,Galatasaray,Beşiktaş ı yendiler ama 2.yarı bu 3 takımlada istanbulda oynayacaklarını söyleyelim öncelikle sonra da hemen ekleyelim Trabzonspor camia olarak hemen karışmaya müsait bir camia ve üst üste gelecek 2 mağlubiyet hemen etkileyecektir takımı kadro olarakda tecrübeli oyunculardan kurulu değiller ve bu da ligin sonlarına doğru olacak baskı altında ezilmelerini kolaylaştıracaktır ve 2. ile 5 3.ile 9 puan fark olsada bu senede maalesef trabzonspor şampiyon olamayacaktır diye düşünüyorum bu sene Bursaspor şampiyonluk ünvanını koruyacaktır 2.ise ya Trabzonspor ya da Beşiktaş olacaktır.
Tüm takımlarımıza başarılar hak eden iyi oynayan kazansın.

12 Ocak 2011 Çarşamba

GOLDEN GLOBE YAKLAŞIRKEN...


Aralık-Ocak-Şubat aylarını sevmem çünkü soğuk havadan nefret ederim ama işe sinema açısından bakarsak en sevdiğim 3 ay Aralık,Ocak ve Şubat çünkü en kaliteli filmlerin vizyona girdiği aylardır ve bu 3 aya ödül mevsimi de diyebiliriz önce Golden Globe sonrasında sektör ödülleri(Screen Actors,Producers,Writers,Directors),Bafta ardından Independent Spirit ve sonunda OSCAR töreni ile sonlanır bu soğuk ama sinema açısından oldukça sıcak 3 ay.
Golden Globe adayları açıklandı hatta 16 Ocakta yani bu pazar kazananlar açıklanacak bende her sene olduğu gibi büyük bir keyifle tüm filmleri izledim tek tek 2 filmi bulamadım maalesef ama onlarıda oscar törenine kadar elbet izlerim şimdi adayları ve değerlendirmelerimizi yazalım.

EN İYİ FİLM DRAMA:

Adaylar Black Swan,The Fighter,Inception,The Kings Speech,The Social Network.

Black Swan: Darren Aronofsky nin son başyapıtı ve gerçekten çok iddalı bir film iddasını hem kurgusundan hem de oyuncularından dolayı arttırıyo Globe için karşısında çok iddalı filmler var o yüzden işi çok zor Oscarı kesin alamaz ama Globe da süpriz yapabilir.

The Fighter: ya filmi çok abarttılar ya da ben anlamadım ama bence tabiki ilki yani klasik boks filmi ve bu filmden çok daha iyi boks filmleri var en başında Cinderella Man diyebilirim bu film bu daldaki adayların en zayıfı oyunculuklar harika o ayrı Mark Wahlberg, Christian Bale, Amy Adams ve Melissa Leo(ki hepsi oyunculuk dallarında adaylar) harika oynuyorlar ama film bence vasat.

Inception: 2000-2010 arası çekilen en iyi film hangisi deseler açık ara INCEPTION derim işte öyle bir film ama ödül törenleri için bu tür filmler hep adaylıktan öteye geçemeyen filmler olmuştur bu dalın açık ara en iyisi kalite bakımından ama dediğim gibi ödülü alamaz alırsa harika olur ve almalıda ama işte bilimkurgular sinemanın her zaman üvey çocukları olmuştur o yüzden adaylıkla yetinecektir.

The Kings Speech: bu senenin oscar galibi diyorum evet daha Oscara çok var ve biz Globe adaylarını değerlendiriyoruz ama olsun Globeları kazananlar son senelerde Oscarı alamıyorlar sadece Slumdog Millionaire istisna olarak araya girdi o yüzden umarım Globe u alamaz ama oscarı alır çünkü bu senenin en iyi filmlerinden biri ve kesin izlenmeli.

The Social Network:
Bence Globe u bu dalda kazanacak film bu filmdir sebebi ise Globe tarzı film bu film Oscarı asla alamaz bu filmler o senenin popüler filmleridirler bir rüzgar tuttururlar ve o rüzgarla bi kaç ödül alırlar bknz: Brokeback Mountain,Avatar vsvs.
Eyalet ödüllerinin hepsini süpürdü ve Globe a da çok güçlü geliyor alırmı alır şaşırmam ama hakeden o mu değil.
p.s: film güzel evet facebook un kuruluş hikayesi daha ne olsun ama sadece seyirlik.

EN İYİ FİLM MÜZİKAL-DRAMA:

Adaylar Alice in Wonderland, Burlesque, The Kids Are All Right, Red ve The Tourist.

Alice in Wonderland: Tim Burton un son harikası ve tabiki başrollerde ebedi dostu ve oyuncusu Johnny Depp var film 3 boyutlu izlendiğinde muhteşem bir görsel zevk veriyor ama bence bu dalda sadece aday olmak için aday ödül alacak kadar iyi değil.

Burlesque: Cher ve Cristina Aguilera oynuyor farklı bir müzikal ama bu dalın en zayıf filmi.

The Kids Are All Right: Bu dalın kazanan filmi olacaktır filmde keyifli oyuncularda harika Annette Bening ve Julianne Moore süper oynamışlar iki lezbiyeni, Mark Ruffalo da iyi filmde kötü bir şey bulamazsınız keyifli bir film ve bu ödülü alır.

Red: Tamamen şöhretler geçidi(Morgan Freeman,Bruce Willis,Helen Mirren,John Malkovich) başka bir şey değil o yüzden sevmedim bu filmi ben zayıf ve kalitesiz sadece oyuncularından dolayı izlenir.

The Tourist: Angelina Jolie ve Johnny Depp varsa başrollerde o film her şekilde izlenir hatta böyle kötü bir film olsada izlenir ama ödül kazanamaz hatta aday olmasıda tamamen aday kontenjanını doldurmak için.

EN İYİ ERKEK OYUNCU DRAMA DALI:

Bu dalda adaylar Jesse Eisenberg-The Social Network, Colin Firth-The Kings Speech, James Franco-127 hours, Ryan Gosling-Blue Valentine ve Mark Wahlberg-The Fighter.
Genç oyuncu jesse eisenerg iyi oynamış olsada bu dalda ödülü alacak sonuncu kişi olur Mark wahlberg de ringde çok iyi düvüşmüş ama ödül onunda hakkı değil Ryan Goslin in Blue Valentine ını izlemedim maalesef, 127 hours ile James Franco çok iyi rol çıkarmış olsa da bu ödülü rahat bir şekilde The Kings Speech ile Colin Firth alacaktır.

EN İYİ KADIN OYUNCU DRAMA DALI:

Bu dalda adaylar Halle Berry-Frankie and Allice, Nicole Kidman-Rabbit Hole,Jennifer Lawrence-Winters Bone,Natalie Portman-Black Swan ve Michelle Williams Blue Valentine.
Halle Berry klasik oyunculuğunu sergilemiş zaten iyi oyuncu ama bu ödülü ona vereceklerini düşünmüyorum, Kidman da uzun zaman sonra ben oyuncuydum ve hala oyuncuyum dedirtecek bir performans sergilemiş gerçekten başarılı bir kompozisyon ama ondan daha iyiside var, genç oyuncu Jennifer Lawrence gayet ümit veren bir performans sergilemiş gelecek için bende bu sektörün önemli oyuncularından olacağım mesajı vermiş, Blue Valentine izlemedim maalesef o yüzden Michelle Williams hakkında bir şey diyemeyeceğim ama sanırım Black Swandaki Portman dan daha iyi oynamamıştır bu ödülü Natalie Portman harika oynadığı balerin rolüyle kazanacaktır.

EN İYİ ERKEK OYUNCU KOMEDİ MÜZİKAL DALI:

Johnny Depp iki filmle aday bu dalda hem Alice in Wonderland hem de The Tourist ile ama ikisiyle de kazanacağını sanmıyorum,Paul Giamatti Barney's Versionda çok iyi herzamanki gibi döktürüyor, Jake Gyllenhaal Love and Other Drugs filminde sıradan bir oyunculuk sergilemiş bildiğimiz romantik komedi yani ve son olarak bu dalda Kevin Spacey Casino Jack ile resmen rol kesmiş bu dalda adayım o yüzden kesinlikle Spacey olacak ama yinede Giamatti de alırsa şaşırmam.

EN İYİ KADIN OYUNCU KOMEDİ MÜZİKAL DALI:

Genç oyuncu Emma Stone Easy A adlı gayet eğlenceli filmde filmi tek başına götürüyor çok iyi oynamış ama çok daha güçlü rakipleri var yinede eğer tek rakibi Angelina Jolie olsaydı The Tourist filmiyle ben Emma alır derdim çünkü Angelina bence kontenjan doldurmak için aday gösterilmiş. Anne Hathaway de aynı partneri Jake Gyllenhaal gibi normal bir komedi performansı sergilemiş Love and Other Drugs filminde o yüzden bu ödülü onunda kazanma ihtimali yok denecek kadar az sona sakladığım 2 harika oyuncu ise Julianne Moore ve Annette Bening The Kids are All Right filminde 2 lezbiyeni gayet başarılı oynamışlar ve ödülü ikisinden biri kazanacaktır ve bu Annette Bening olacaktır.

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU DALI:

The Kings Speech ile yılların oyuncusu Geoffrey Rush yine kendine hayran bırakıyor izleyenleri, The Social Network ile Andrew Garfield ise ortalama üstü oynamasına rağmen rakipleri gayet güçlü olduğundan sadece aday olarak onore edilmekle kalacaktır, yılların eskitemediği büyük oyuncu Michael Douglas(2 gün önce kanseri yendiği açıklandı) Wall Street 2 ile yine harika oynamış ilk filmle oscarı almıştı acımasız borsacı gekko rolüyle ama bu filmde o performansına çıkamıyor,bu dalda en önemli iki adaydan biri The Town filmiyle Jeremy Renner izleyenler sana o rolden dolayı küfrediyorsa sen o rolün hakkını vermişsindir Renner da The Town da rolünün hakkını verdiğini yediği küfürlerle kanıtlıyor ama yinede benim adayım The Fighter da çok iyi oynayan Christian Bale bu ödülü Renner ın elinden kapacaktır.

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU DALI:

The Fighter filminden iki adayımız var biri boksörümüzün sevgilisi rolüyle Amy Adams diğeride annesi Melissa Leo ikiside gerçekten başarılı performanslar sergilemişler ama bu ödülün bu filmden bir oyuncuyua gideceğini düşünmüyorum, Animal Kingdom filminde Jacki Weaver bir mafya ailesini ayakta tutmaya çalışan kadını oynuyor gayette başarılı ve bu dalın en önemli adaylarından alırsa kimse şaşırmasın ama benim ondan daha güçlü bir adayım olacak, Black Swan ile Mila Kunis de şu zamana kadar sergilediği oyunculuk profilinin tamamen dışına çıkıyor ve ben iyi oyuncuyum dedirtiyor ama benim bu daldaki adayım The Kings Speech filmiyle Helena Bonham Carter otoriteler ona şans vermiyorlar ama ben onun alacağını düşünüyorum eğer alamazsa Jacki Weaver kazanacaktır ama umarım Helena Bonham Carter alacaktır.

EN İYİ YÖNETMEN:

The Fighter filmiyle usta yönetmen David o.Russel,The Kings Speech ile Tom Hooper, Black Swan ile Darrren Aronofsky adaylar gayette iyi filmler çekmişler ama bu ödülün asıl 2 adayı The Social Network ile David Fincher ve Inception ile Christopher Nolan ve kesinlkle Nolan almalı o inanılmaz filmiyle sonuna kadar hak ediyor bu ödülü ama maalesef Fincher a verecekler umarım hak eden kazanır ve Nolan alır Fincher iyi bir film çekmiş olabilir ama Inception ile The Social Network asla kıyaslanmaz o yüzden Christopher Nolan almalı.

EN İYİ ANİMASYON FİLMİ:

Geçen seneye göre daha vasat animasyonlar çekildi bu sene ve adaylardan The Tangled,Despicable Me, How to Train Your Dragon sadece kontenjan dolsun diye adaylar ve bu ödülü kazanacak anime de belli Toy Story 3 ama benim gönlümün kazananı kesinlikle The Illusionist animasyonu, çok sıcak ve içten bir anime ve onun hak ettiğini düşünüyorum ama maalesef Toy Story 3 bu senenin kazananı olacaktır.

EN İYİ YABANCI FİLM:

Danimarkadan In a Better World, İtalyadan I am Love, Fransadan The Concert, Rusyadan The Edge ve Meksikadan Biutiful bu seneki adaylarımız. İtalyan filmini hiç beğenmedim ve bana hayır güzel film diyenlerede sadece gülerim The Concert gerçekten süper bir film ve bu dalın favorilerinden Rus yapımı da kesinlikle izlenmesi gereken 2.dünya savaşı zamanında geçen gerçek bir hikaye, Danimarka filmide hani vakit geçirmek için izlenebilecek filmlerden Meksika yapımı Biutiful ise maalesef bulamadığım için izleyemediğim 2.film globe adaylarından(Blue Valentine dan sonra) o yüzden her ne kadar favori Biutiful diye konuşulsa da ben onu izlemediğim için izlediğim 4 film içinden en beğendiğim filmin The Concert olduğunu söyleyeyim bakalım kim kazanacak bu sene ama umarım The Concert alır gerçekten çok iyi bir hikaye ve herkes izlemeli.

5 Aralık 2010 Pazar

YAVUZ TURGUL SİNEMASI VE AV MEVSİMİ



Yavuz Turgul türk sinemasının en önemli yönetmenleri dendiğinde aklımıza gelen 4-5 usta yönetmenden biridir ve bu bu kategoriye sadece 7 filme ulaşmıştır kendisi, filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu da tabi ki bu 7 filmin son 6 sında oynayan Şener Şen dir, turgul sadece yönetmende değildir senarist tarafıda en az yönetmen tarafı kadar güçlüdür ve senaryosu ona ait olan çok önemli türk filmleride vardır,, sinemaya senarist olarak başlamış ve bir çok efsane filmin senaryosunu yazmıştır( Tosun Paşa, Sultan, Züğürt Ağa, Çiçek Abbas).
Yavuz Turgulu türk sinemasının en önemli yönetmenleri konumuna getiren filmleri değerlendirsek:
FAHRİYE ABLA:
1984 senesinde ilk yönetmenlik deneyiminde turgul harika bir film yaptı ve bu film türk sinemasının kült filmlerinden biri olmayı başardı evet Fahriye Abla(Müjde Ar)ve aşık olduğu mustafa(Tarık Tarcan ın hikayesini anlatan ama insanı oturduğu yere çivileyen Müjde Ar'ın inanılmaz performansıyla herkesi etkileyen bu film aynı zamanda Turgul unda harika yönetmenliği ile gerçekten çok büyük zevkle izlenen bir başyapıt olmuştur. Bu filmi izlemeyen kaldıysa kesinlikle izlemeli diyorum belki Turgul un en naif filmidir ama duygu aktarımı olarak en önemli filmlerindendir tabiki Müjde Ar'ın da bu filmin başarılı olmasında payı büyüktür.
MUHSİN BEY(1987):
Türk sinemasının en iyi 10 filmi sıralaması yapıldığında her zaman ilk 10 a giren hatta ilk 3 e giren ve çoğu zaman 1.olan bu harika filmde Turgul'un harika yönetmenliğinden çıkarn bir film olarak türk sinema tarihine geçmiştir. Muhsin Bey filmini izlemeyen varmıdır acaba diye düşündüğümde elbet vardır ama çok şey kaçırmıştır izlemeyenler diye düşünüyorum. Şener Şen(bu filmle başlayan ortaklık bundan sonraki tüm filmlerde devam eder)ve Uğur Yücel'in başrollerde oynadığı filmde istanbula türkücü olmak için gelen ALİ NAZİK'in hikayesi anlatılır ve bu efsane filmle Uğur Yücel türk sinemasına kazandırılır gerçekten oyuncu okullarında gösterilmesi gereken bir oyunculuk çıkarmıştır yücel bu filmde tabi ki turgul un muhteşem oyuncu yönetimi de bunda etkili olmuştur.
AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ(1990):
Bu film Muhsin Bey kadar meşhur olmamıştır belki ama onun kadar kaliteli onun kadar iy onun kadar ders verici bir filmdir ve bu filmde de Şener Şen filme resmen damga vurmuştur, zamanında çok ünlü bir yönetmen olan Haşmet(Şener Şen)artık kariyerinin sonlarına gelmiş unutulmak üzeredir ve son kez bir şans verilmiştir ve filmi çekmeye başlar hikayemizde burda başlar film güldürdüğü kadar yürek de burkar film içinde film çekilen ender filmlerden olma özelliğine de sahiptir bu Harika film aynı zamanda Müjde Ar da oynamaktadır bu filmde ve bu filmde kesinlikle izlenmesi gereken bir filmdir.
GÖLGE OYUNU(1992):
Yine Şener Şen ve yanında bu sefer Şevket Altuğ bundan önceki yazdığım 3 filme göre daha vasat ama özellikle Aşk filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ve Muhsin Bey'in İNANILMAZ yapımlar olduklarını varsayarsak onlarla karşılaştırmak haksızlık olur bu filmi ama yine de çok keyifli ve güzel bir filmdir. Işık kullanımı olsun senaryosu olsun oyunculukları olsun gerçekten süper bir filmdir ama dediğim gibi diğer 2 ŞAHESER ile karşılaştırdığımızda biraz vasat kalabilir ama sinema olarak asla vasat bir film değildir bu filmde Turgul severler tarafından izlenmelidir.
EŞKIYA(1996):
Bu film için ne yazılabilirki evet bundan önce yazdığım filmler Yavuz Turgul u Turgul yaptı ama bu film içlerinde en popüler olanıydı en iyisimi sinemasal olarak tabiki değil Muhsin Bey çok daha iyi hatta Aşk filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni de daha iyi diyebiliriz(tatışılabilirde bu yorumum) ama açık ara en etkileyici en ağlatan en insanı vuran film derseniz açık ara bu filmi yazarım.
Şener Şen belkide kariyer filmi yapmıştır bu filmde(bir sürü harika oyunculuğu var büyük ustanın burdan en az 10-15 film sayarım ama kime sorsanız dışarda Şener Şen in en iyi filmi diye Eşkıya der daha iyi performansları vardır belki ama ben de Eşkıya derim)onun yanında Uğur Yücel(Muhsin Bey den sonra) yine harika bir performans göstermiştir, Özkan Uğur da çok iyidir aynı şekilde Şermin Hürmeriç(Keje) ve Kamran Usluer(Berfo)çok iyi oynamışlardır oyunculuk,senaryo,yönetmenlik ve de MÜzikleriyle 4/4 lük bir filmdir EŞKIYA ben 6 kez izlemişimdir ve her izlediğimde boğazım düğümlenir o kadar etkili bir filmdir ve izlemeyen tabiki kalmamıştır kaldıysada çok büyük bir eksikliktir.
not: türk sinemasının tekrar canlamasında çok büyük etkisi olmuştur ayrıca EŞKIYA filminin.
GÖNÜL YARASI(2004):
Uzun bir aradan sonra( tam 9 sene) üstelik Eşkıya gibi EFSANE bir filmden sonra çekti büyük usta bu filmi Eşkıyadan sonra ne çekerse çeksin eleştirilme ihtimali çok fazlaydı çünkü çıtayı çok yükseklere çekmişti ve ondan daha iyi bir film olma ihtimalide gerçekten azdı evet Eşkıya ya göre daha kötü diyemeyeceğim ama daha vasat bir filmdi belki Gönül Yarası ama kıyasladağımız filme bakarsak türk sinemasının en iyi 10 filminde her zaman yer alan Eşkıya o yüzden asla o filmle karşılaştırmadan, kendi içinde değerlendirmemiz gerekir Gönül Yarasını.
Filmde başrollerde her zamanki gibi Şener Şen olmak üzere Meltem Cumbul oynuyor yardımcı oyuncu Timuçin Esen de en az başroller gibi öne çıkıyor çünkü harika bir performans gösteriyor( Turgul'un filmlerinin en önemli özelliği senaryoları gereği karakter oyunculuğunu öne çıkarması ve oyunculukların her zaman çok iyi olması hiçbir filminde oyuncular vasat değildir hep kariyer performansları gösterirler) filmin konusu ise piskopat eşinden kaçan dünya(Meltem Cumbul)un istanbulda bir pavyonda şarkı söylemesi ama kocasının onun peşini bırakmayıp istanbula gelmesi ve böylece gelişen olaylar.
Filmin müzikleri harika oyunculukda harika ama senaryoda ilk defa açıklar vardır ama yinede verdiği duyguyla ve sonunda gözyaşlarını gözden istemsizce akıtmasıyla bu filmde Turgul sinemasının izlenmesi gereken filmlerindendir( YAVUZ TURGUL'un bütün filmleri izlenmelidir evet beğenirsiniz beğenmezsiniz ama her filmi külttür ve çok kalitelidir.)
Baştada dediğim gibi sinemaya senarist olarak başlayan Turgul hem başkalarının yönettiği filmlerde hem de kendi filmlerinde senaryolarının üst düzey olmalarıyla sinemada kendine yer edinmiştir ama 2007 de Ömer Vargı'nın yönettiği Kabadayı filmiyle belkide kariyerinin en kötü senaryosunu yazmıştır sözde mafya filmi olan ama herkesin o basit senaryosuna güldüğü film bence çok başarısız bir film olarak Turgul'un sinematografisine geçmiştir.
2010 senesinin filmleri yavaş yavaş açıklandığında AV MEVSİMİ diye bir film çekileceği ve filmi yazan ve yönetenin Yavuz Turgul olacağı açıklandı oyuncularında Şener Şen(vazgeçilmezi), Cem Yılmaz ve Çetin Tekindor olacağı açıklandığında ister istemez herkes çok büyük bir beklenti içine girdi büyük bir yönetmen, usta oyuncular ve film cuma günü vizyona girdi bizde herkes gibi büyük beklentilerle gittik filme.
Av Mevsimi için ilk başta görüntü yönetmenliği olarak inanılmaz bir iş çıkarılmış bunu söyleyerek başlayabilirim hollywood un a klas filmlerinde olan görüntülerden hçbir farkı yoktu filmin o anlamda türk sinemasının en iyisi diyebilirim şu ana kadar öyle bir film çekilmedi türkiyede, ama herşey tabiki görüntüyle bitmiyor, senaryo(kabadayı filminde s.o.s vermişti turgul senaryosuyla) gayet basit ve sıradan polisiye bir film çekiyorsanız böyle bir senaryo olmaz biraz gizem olmalı karışık olmalı, seyircinin kafası karışmalı, seyirci kendini yormalı ama bunların hiçbiri yok gayet tekdüze bir senaryo çıkıyor karşımıza üstelik inanılmaz mantık hatalarıda var burdan şimdi bunları yazmak istemiyorum, gidecekler için sadece izleyin bana hak vereceksiniz diyorum ama 2 nokta yazmak istiyorum; 1- katilin kim olduğu filmin hemen 2.yarısında anlaşılıyor (10 yaşındaki çocuk bile anlar)2- bir doktor sahnesi varki akıllara zarar(izleyince kesin hak vereceksiniz).
Oyunculuklara gelirsek Şener şen herzamanki gibi ustalığını konuşturuyor ama cinayet masası dedektifi kibar olmamalı biraz sert olmalı diye düşünmeden edemedim, Cem Yılmaz ise gerçekten şapka çıkarılacak bir kompozisyon çiziyor filmde(beni en çok şaşırtan da bu oldu filmde) Çetin Tekindor için fazla söze zaten gerek yok çok iyi bir karakter oyuncusu kendisi, Okan Yalabık(kendisini sevmem) çok başarılı oynuyor o da beni şaşırttı ve Melisa Sözen ise bu saydıklarım kadar iyi olmasada(zaten olamaz) sırıtmıyor en azından.
Sonuç olarak film vasatın da altında bir polisiye filmi olarak bende hayalkırıklığı yarattı ama yine de bu senenin büyük beklentilerle beklenen 3 filmi arasında( New Yorkta 5 Minare, Prensesin Uykusu) en iyisi diyebilirim(sinema kalitesinde tabi ki Prensesin Uykusu ama izleme açısından Av Mevismi).
not: Filmde Cem Yılmazın Kazım Koyuncunun HAYDE HAYDE şarkısını söylediği sahne çok güzeldi çok beğendim o sahne için bile gidilir aslında.

28 Kasım 2010 Pazar

ÇAĞAN IRMAK SİNEMASI VE PRENSESİN UYKUSU



Çağan ırmak, yeni türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri ve gerçekten çok önemli seyirciyi can evinden vuran ve haftalarca kamu oyu yaratan filmleri var ırmak'ın ve bu yazımda geçmişten başlayıp son filmi PRENSESİN UYKUSUNA kadar Çağan ırmak filmlerini yazayım dedim.
Çağan Irmak yönetmenlik kariyerine Bana Old and Wise'ı Çal adlı kısa filmiyle başlamıştı kısa bir film olmasına rağmen Derya Alabora ve Erkan Can'ın oynadığı dikkat çeken bir film olmuştu oyuncular zaten harika oyunculardı ve konusu itibariyle de seyirciyi etkileyen bir filmdi kısa olmasına rağmen bu filmle ırmak kariyerine güzel bir başlangıç yaptı. Hemen sonrasında Çilekli Pasta adlı televizyon filmiyle karşımıza geçti bu sefer bu da dediğimiz gibi televizyon için çekilen bir filmdi ve o kadar iddaalı olmamasına rağmen bu filmin adı söylendiğinde her izleyen tebessüm eder sanırım yani izleyiciyi yine etkilemeyi başarmıştı Irmak bu filmiylede o kadar ki film bi ara her hafta yayınlanıyordu televizyonda ve her haftada hatır sayılır bir reyting yapıyordu o yüzden bu filmi izlemeyen türk evladı kalmamıştır diye düşünüyorum.
Bana Şans Dile ile ilk sinema filmini yaptı Çağan Irmak 2001 senesinde filmde anlatılmak istenenler aslında güzeldi etkileyici olabilirdi ama maalesef istenilen etkiy yaratmadı oysa o zamanın çocukları olsa da bugünün önemli aktörleri İsmail Hacıoğlu ve Rıza Kocaoğlu başroldeydiler bu filmde ama bu film bence Irmak'ın sinematografisinde en başarısız filmdir ki 3.filmi olduğu halde bunu söylüyorum derken bu başarısızlıktan sonra Asmalı Konak ve Çemberimde Gül Oya adlı iki televizyon dizisi yönetti iki dizide çok başarılı oldu bol reytingler aldı hatta Asmalı Konak o kadar tuttu ki dizi bitince filmi bile çekildi bu iki dizi projesinden sonra tekrar sinemaya döndü ve Çağan Irmak sinemasının en başarılı filmi ortaya çıktı MUSTAFA HAKKINDA HERŞEY ile.
Mustafa Hakkında Herşey belki birazdan bahsedeceğim filmleri kadar türk halkını etkilemedi ama sinema açısından değerlendirirsek en başarılı filmi oldu Irmak'ın gerek oyuncular gerek film müzikleri gerekde senaryosu açısından baktığımızda çok iyi bir filmdi türk sineması için.
Bu filmden hemen bir sene sonra asıl patlamayı gerçekleştirdi Çağan Irmak Babam ve Oğlum filmiyle evet Irmak'ı herkes tanıyordu zaten çoktan popüler olmuştu bu filme gerek yoktu popüler olmak için ama bu film türk insanını öyle bir vurdu ki öyle bir etkiledi ki bu filme gidipte ağlamadan çıkanı dövüyorlardı desem yeridir herkes kendinden bir şeyler buldu herkes doya doya ağladı bir iki hatta üç kere giden insanlar oldu ve bu filmle Irmak kariyerinin en yüksek tepesine çıkmış oldu bu filmde de müzikler ve oyuncular harikaydı senaryo zaten enfesti.
Irmak sinemasında müzikler çok önemli bir yer tutar aslında bunu Çilekli Pastada da gördük Mustafa Hakkında Herşeyde de Babam ve Oğlumda da ama bunu en çok gördüğümüz filmi tabi ki Issız Adamdır ama bu filme gelmeden önce Kabusler evi adlı 3 seriden oluşan filmler çekti Irmak bu da onun her tür de film çekme hevesinden kaynaklanıyordu hemen ardından Ulak geldi kadro sağlamdı ama biraz daha kendisi için yapmıştı bu filmi ve kendi yağında kavrulan bir film oldu diyebiliriz.( Zaten çağan ırmak genelde bir iddalı bir iddasız film yapar iddalı Babam ve Oğlumdan sonra ulak iddasızdı hemen ardından iddalı Issız Adam ve iddasız Karanlıktakiler ve son filmi iddalı Prensesin Uykusu).
Ulak dan hemen bir sene sonra Babam ve Oğlumdan da büyük etki yaratan nerdeyse bu film hakkında yazı yazmayan yazarın kovulduğu bir kamuoyu oluşturan Issız Adam geldi Irmak tan, bu filmde de film müzikleri damga vuruyordu filme diğer filmlerinde de müzikler hep iddalıydı ama bu filmde resmen filmin önüne geçiyordu müzikler bu da aslında Irmak'ın sinemada müziği kullanma uzmanı olduğunun göstergesi oluyordu çok eski ve çoğu kişinin unuttuğu müzikleri öyle bir ortaya çıkarmıştı ki tam 2 sene o müzikler heryerde aralıksız çaldı o şarkıları söyleyenler tekrar ünlendi kasetleri satmaya başlandı ve herkes o müzikleri dinleyerek ağladı,efkarlandı hasret giderdi, tabi ki müzikler harikaydı ama bu filmi kötü asla yapmazdı filmde müzikleri kadar harikaydı öyle bir yerden girmiştiki Irmak bu filmde de gözyaşları şelale olum aktı seyircilerden, herkes ADA ve ALPER oldu tartışmalar analizler binlerce yazı akıp gitti ve Irmak'ın sinemasında en etkili çarpıcı filmi oldu bu film, ilerde bundan daha etkili bir film yapabilirmi çok zor ama sözkonusu Irmaksa neden olmasın diyebiliriz.

Çağan Irmak sinemasını değerlendirdikten sonra son filmi Prensesin Uykusuna gelelim artık geçen hafta vizyona giren ve benim dün izlediğim film açık söylemek gerekirse Mustafa Hakkında Herşeyden de ,Issız Adamdan da Babam ve Oğlumdan da dah zayıf etki olarak ama ırmak yine masallara(Babam ve Oğlumdaki gibi)sığınmış ve yarı masal yarı gerçek bir dünya yaratmış filmde, film ilk yarının sonuna kadar gayet sıkıcı geçiyor hatta ilk yarı 10 dakika erken bitse filmden bu ne ya diyip çıkan kişiler bile olabilir ama son 10 dakika sazı ele alan büyük usta GENCO ERKAL sayesinde film yükselişe geçiyor ve 2.yarı bu yükseliş giderek zirveye çıkıyor her filminde olduğu gibi Irmak hem güldürüyor hem ağlatıyor bu filminde de ve yine film müzikler çok başarılı( artık bu alanda türk sinemasının en iyi yönetmeni oldu diyebiliriz)ama beni seyirci olarak rahatsız eden bir durumda olmadı değil film müziklerini REDD grubu yapmış evet gayet de güzel olmuş ama sanki Irmak gruba müzikler yaptığı için kıyak geçmiş ve filmde de reklamlarını yapıp hatta kısa bir rolde vermiş grup üyelerine bu neden beni rahatsız etti derseniz çünkü REDD grubunun hitap ettiği kesim belli ve filmdeki tahminen 8-10 yaşları arasındaki ufak kızın REDD grubuna hayran olması biraz mantıka ters geliyor tek olumsuz eleştiriyi burda yapabilirim film için, bu durumu geçersek dediğim gibi GENCO ERKAL ustanın olduğu her sahne akıcı her sahne de gülüyorsunuz ve filme damgasını vuruyor büyük usta, film kendimiz sorgulama şansı veriyor bize kader nedir ne değildir ve herkes kaderine razı mı olmalıdır yoksa kaderini kendi mi çizmelidir sorularına güzel cevaplar veriyor aslında ve dedğim gibi masallarla gerçek hayatı çok iyi birleştiriyor ve sonuç olarak izlenmesi gereken güzel bir film ortaya çıkıyor.
Çağan Irmak'ın son filmi Prensesin Uykusu gidilip izlenmesi gereken bir film olarak karşımıza çıkıyor bakalım bir sonraki projesi ne olacak Irmak'ın benim tezime göre iddasız bir yapıt olmalı bekleyip göreceğiz ama ben onu beklerken siz PRENSESİN UYKUSU na gidin izleyin ve sinemadan mutlu bir şekilde ayrılın diyorum.

15 Kasım 2010 Pazartesi

UNFAITHFUL


Mutlu bir karı koca durumları gayet iyi ve birde çocukları var herşey yolunda gidiyor, kadın müzayede işleri ile uğraşıyor adam ise iş adamı, rüzgarlı bir gün kadın şehre uzak evlerinden, şehre müzayedeye giderken aniden bir fırtına başlıyor ve bir adamla çarpışıyor adam gayet yakışıklı ve son derece kibar ve ayağı kanayan kadını evine davet ediyor pansuman için derken eve çıkıyorlar ve kitaplarla son derece ilgili adam bu güzel kadının ilgisini çekmeyi başayıyor pansuman tamamlanıp kadın evine gitmek için tam çıkacakken eline de bir kitap tutuşturuyor kadının ve filmimiz böylelikle başlamış oluyor.
Başrollerinde Diane Lane, Richard Gere ve de Olivier Martinez in oynadığı bu harika film sadece seyirlik bir film değil, ahlak ve etik kavramlarını sorgulatan, evli olmalarına rağmen yalnızlaşan metropol insanının da hikayesi aslında bu filme anlatılan, SADAKAT nedir? kim eşine karşı gerçekten sonsuz bir sadakat içindedir? Erkek aldatınca farklı , Kadın aldatınca farklı mı gelişir olaylar ? ya da Aldatmanın sonu nereye gider, seni aldatan brisi için eşinde olsa bu elini kana bulamaya değer mi? işte bütün bu sorulara bu filmde cevap alacaksınız gerçekten inanılmaz bir film, aldatmak bir süreçmidir yoksa bir anlık bir çılgınlıkla mı yapılır ve cezası ne olmalıdır ? ya da aldatılan affetmelimidir bu neye göre değişir ? çocuk olması işleri zorlaştırır mı çağımızın en sakıncalı kelimesi olan aldatmak bu filmde çok güzel işleniyor.
İZLEYİN.
P.S: Diane Lane bu filmle aday olduğu en iy kadın OSCARINI kesinlikle hak etti ama maalesef hakkı sağlam bir şekilde yenildi ödül Nicole Kidman a gitti.

13 Kasım 2010 Cumartesi

schusteri anlamak


Bu ülkeye kariyerli çok teknik adam geldi ve türk futboluna ayak uyduramadıkları ve de gereksiz inatları yüzünden hepsi gönderildi ülkelerine nerdeyse tekme tokat, Real Madrid e 2 kere şampiyonlar ligini kazandıran Del Bosque mesela, Beşiktaş a geldiğinde tüm dünya şaşırdı çünkü Bosque Zidane,Figo,Raul,Roberto carlos,Ronaldo ve Beckham gibi yıldızlar karmasını çok iyi yönetti bu futbolculardan adeta kolej takımı yarattı ve harika başarılar kazandı(herkes o adamlarla ben bile kazanırım desede zor olan yıldızları yönetmektir çünkü hepsinin egoları çok yüksektir), Beşiktaşdan ise daha 1 sene bile tamamlanmadan saygısızca davranılarak adeta kovuldu ve bunun bedelini de 8.5 milyon euro tazminat alarak gösterdi amatör yönetime, ve sonra gidip spanyayı DÜNYA ŞAMPİYONU yaptı Bosque, evet Beşiktaştan kovulan, hoca değil denen Del Bosque, Fenerbahçe de çok büyük bir sükse yaparak İspanyayı Avrupa şampiyonu yapan Aragones i getirtti (ki İspanya milli takımlarda çok başarısız bir ülkeyken bunu yaptı Aragones) ve maalesef o da büyük hayal kırıklığı yaşattı 1 sezon zor dayanıldı kendisine ve sezon biter bitmez tazminatı verilerek (3.5 milyon) euro o da aynı Del Bosque gibi ispanyaya postalandı, Galatasaray benim neyim eksik diyerek Barcelonayı 2 sene şampiyon yapan Rijkaard ı getirdi takımın başına o da büyük sükse yaptı ve rijkaard ismini duyan avrupanın gelecek vaad eden yıldızlarıda Galatasaray a geldi, ve geçen sene herkes bu sene Gs açık ara şampiyon olur dedi ama hayalkırıklığı yarattı Rijkaard, sakatlıklara atıldı suç bi türlü istediği sistemi oturtamadı ve bunda ısrarda etti, yıldızları gerçek mevkilerinde oynatmadı Elanoyu mesela sol kanatta oynattı uzun süre ve hüsranla sonuçlanan bir sezondan sonra Galatasaray ezeli rakipleri gibi sabırsız çıkmadı 1 sene daha şans verelim dediler güvendiler Rijkaard'a ve bu sezon başladı yine aynı terane, derken Karabük e de yenilince yönetimin artık yapacak başka bir şeyi kalmamıştı onlarda mecburen tazminatını vererek yolladılar Rijkaardı(3.5 milyon euro) 3 büyük takımımızın 3 büyük hocayı getirip üçünde de büyük başarısızlıklar yaşamaları acaba bir tesadüfmüydü her ne kadar Rijkaard hollandalı olmasada İspanyol mantalitesiyle futbol oynatıyordu aynı Del Bosque ve Aragones gibi bu da ister istemez şu soruyu sormamızı sağlıyor : İSPANYOL MANTALİTESİ TÜRK FUTBOLUNA ADAPTE EDİLEMİYOR MU? bu sorunun cevabı şimdilik evet ve şimdi önümüzde 4. örnek var SCHUSTER.
Bernd Schuster de Real Madrid i ispanya da son kez şampiyon yapan hoca(üstelik rekor puanla ve Barcelonayı nou campta yenerek) olarak ve Real Madridten önce Getafe de oynattığı futbolla büyük saygı gösterilen bir hoca olarak getirildi Beşiktaş başına ve aynı Rijkaard gibi Schuster ismini duyan dünya yıldızları da Beşiktaş a geldi önce QUARESMA sonra GUTİ getirildi ve beşiktaş için tüm spor basını daha lig başlamadan bu senenin şampiyonu belli diye yazılar yazdı evet kadro gerçekten bu lig için kalburüstü bir kadroydu üstelik Beşiktaş her zaman ezeli rakiplerine göre daha mütevazi kadrolar kurarken bu sefer onlardan çok daha üstündüler, her mevkide bir değil iki alternatif oluşturuldu ve Schustere emanet edildi bu takım, ama herşey kadrolar olsaydı zaten lig oynanmazdı direk en iyi kadroya şampiyonluk verilirdi tabi ki öyle saçma bir şey söz konusu bile değil ve lig başladı ilk başlarda bu kadroya yakışır bir ivme kazandı Beşiktaş ard arda başarılı sonuçlar geldi hem ligde hem de avrupada, derken bu kadronun en spektaküler ismi olan QUARESMA sakatlandı ve Beşiktaş onun yokluğunda tam 6 maça çıktı ve sadece 1 maç kazandı, kazanırken takım, schuster fazla eleştirilmiyordu (oysa çok büyük hatalar yapmasına rağmen hiçbir maça aynı kadroyla çıkmadı hep rotasyon diyerek oyuncuları değiştirdi ve de dünyada artık kullanılmayan çizgi defans ile takımı oynattı) kaybetmeye başlayında parantez içinde yazdıklarım yüksek sesle konuşulmaya başlandı, Real Madrid ve Barcelona da bile çekirdek bir kadro vardır ve o oyuncular sakat olmadıkları zaman mutlaka oynarlar ama Schuster takımla hamur gibi oynadı ve bir iskelet kuramadı bunda sakatlıklar da önemli rol oynadı aslında ama yine de bir kadro yapmalıydı her maç oynayan, ve 11.hafta sonunda liderle puan farkı 9 a çıktı bakalım bundan sonra neler olacak Schuster ispanyol mantalitesinde ısrar edip başarılı mı olacak yoksa o da Del Bosque, Aragones ve Rijkaard gibi ülkesine mi gönderilecek izleyip göreceğiz ve bu macera sonunda ispanyol mantalitesinin ülkemizde başarılı olup olmayacağının cevabı net olarak alınacak.