12 Aralık 2013 Perşembe

REHA ERDEM


1960 senesinde İstanbul'da doğan Erdem Galatasaray Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesini bitirdikten sonra Pariste eğitimine devam etmiştir, ilk filmi A Ay'ı 1988 senesinde çekmiştir, ondan sonra sinemaya uzun süre ara verip reklam filmi yönetmenliği yapmıştır ve 11 sene sonra 1999'da 2.filmi KAÇ PARA KAÇ'ı çekmiştir, 2004 senesinde KORKUYORUM ANNE filmiyle dikkatleri çekmeyi başarmış ve Adana altın kozada en iyi senaryo ödülünü kazanmıştır, 2006'da çektiği BEŞ VAKİT filmiyle kendini iyice ıspatlayan Erdem, Altın kozada en iyi film ve Uluslararası İstanbıul film festivalinde Altın Laleyi kazanmıştır, 2008'de HAYAT VAR ile bir çok ödül kazanan Erdem çoğu eleştirmene göre kariyerinin en iyi filmine imza atmıştır, 2009'da çektiği KOSMOS ile Antalya Altın Portakalda en iyi film ödülünü kazanan Erdem 2013'te çektiği son filmi JİN'le Kürt sorununa değinerek dikkatleri yine üzerine çekmeyi başarmıştır.

A AY: 1988'de çektiği ilk film, film tamamen siyah beyaz çekilmiştir, çoğu kişi Bergman filmlerine benzetir, sıkıcı diyenler de vardır, evet Bergman filmlerine benzer ve evet Bergman filmleri sıkıcysa bu filmde sıkıcıdır ama bence bu filme sıkıcı diyen adam sinemadan anlamayan biridir, film değeri çok sona anlaşılan bir film oldu, 8 sene sonra sinemalarda yayınlandı mesela, Erdem'in en iyi filmi değildir ama kesinlikle ilk film olarak çok başarılı bir yapımdır. Özellikle filmin sonunda Münir Özkul'un italyana konuşması efsanedir.

KAÇ PARA KAÇ: İlk filminden tam 11 sene sonra çektiği bu filmde Erdem dünyanın en büyük gücü olan PARA olgusunu masaya yatırıyor, insanların para için neler yapabileceğini, nasıl değişeceklerini harika bir şekilde anlatıyor, Taner Birsel de harika performansıyla bu filmde döktürüyor, bu filmde İstanbul'a da bol bol yer veriyor Erdem, adeta bu güzel şehre doyuruyor izleyenleri.

KORKUYORUM ANNE: Erdemin en eğlenceli filmidir, sanki filmde değilde mahallemizde hissederiz kendimizi bu filmle, çok içten ve samimi bir filmdir. Erdem'in kendi sinema tarzının biraz dışında olan bu film Erdem sinematografisinin üzerine atılan güzel bir sos gibi düşünülebilir.

BEŞ VAKİT: İnsanın içine işleyen, ruhuna giren, bitmesini hiç istemediği filmlerden biridir, sade, sessiz ama çok etkili bir anlatımı vardır bu filmin, sahneyi çocuklara bırakmıştır Erdem bu filmde, ölümü-doğumu, anne-baba ilişkilerini, aşk, cinsellik ve korkuyu üç çocuğun gözünden 5 ayrı vakitten izletir bize.

HAYAT VAR: İnsanların bu filmi izledikten sonra gerçekten hayat var dediğinden eminim, bu film aslında hayata isyan filmidir, Elit İşcanın efsane performansı da bu filmi çok yukarılara taşıyor, yatalak bir dede, herkese borcu olan bir babayla birlikte yaşayan küçük bir kızın hayata tutunuşu anlatıyor, filmde kullanılan Orhan Gencebay şarkıları da filme değer katan en önemli ögelerden biri. bu film benim en sevdiğim Erdem filmidir ve  bence Erdemin en iyi filmi.

KOSMOS: Erdemin sürrealizmin dibine vurduğu filmidir, ben bu filmi İzmir'de festivalde izlemiştim ve salonda bulunan 30 kişinin en az 25'i bu ne biçim film diye çıkmıştı salondan hatta yarıda bırakıp çıkan da olmuştu ama film Altın Portakal başta olmak üzere bir çok ödül kazandırdı Erdem'e. Karsta geçen filmde Kosmos ve Neptün arasında hiç konuşmadan sadece çığlıklarla yaşanan aşkı izliyoruz. Erdemin normal bir sinema seyircisi için en sinir bozucu, sıkıcı filmi olabilir ama kesinlikle bir baş yapıttır bu film..

JİN: Malum bu aralar açılım sözcüğü çok moda, Erdem de bu filmde açılım hakkındaki düşüncelerini yansıtmış, babası öldürülmüş bir kürt kızının dağlardan kaçıp normal bir yaşama geçmek istemesi ama bunu ona yaklaşan erkekler sayesinde başaramaması anlatılıyor, başarması için hiç bir şart verilmiyor tam tersi ona iyilikle yaklaşan erkeklerin hepsi aslında ona sahip olmaya çalışan şerefsizlik yapan erkekler oluyor. Erdem filmde aslında her iki tarafa da değiniyor, hem Kürtlerin yaşadıkları zorluklar hem devletin problemleri anlatılıyor, bence gayet başarılı bir film olmuş, erdem çoğu kişi tarafından eleştirilse de çok sağlam bir filme imza atmış, Erdem ayrıca bu filmde fotoğraf sanatını da çok iyi kullanmış ve doğayla bütünleştirmiştir izleyiciyi.

TÜRK SİNEMASININ GÜNÜMÜZDEKİ EN İYİ 3 YÖNETMENİ

Türk sinemasının şu an için en iyi yönetmeni kim deseler bir kişi söylemek zor olur, biraz düşününce de aklıma şu 3 yünetmen gelir: Demirkubuz, Ceylan ve Erdem.
Şu anki Türk sinemasının en iyi 3 yönetmeni bence bu üçlüdür.
Gerek çektikleri filmler gerekse o filmlerde avrupada kazandıkları ödüllerle şu an için Türk sinemasını taşıyan ve ayakta tutan 3 yönetmen desem abartmış olmam.
Şimdi kısaca bu 3 yönetmeni tanıyalım ve çektikleri filmlere bir göz atalım

8 Aralık 2013 Pazar

BLACK MiRROR


Uzun zamandır izlemek istiyor fakat bir türlü fırsat bulamıyordum, sonunda o fırsatı buldum ve Black Mirror'u izledim, 2 sezon ve 6 bölümden oluşan bu mini diziyi kesinlikle herkes izlemeli, insanların teknoloji bağımlılığını anlatan ve aslında bunu eleştiren harika bir mini dizi serisi olduğunu söylemeliyim, keşke 2 sezonda bitirmeselermiş dedim 6.bölümü bitirdiğimde ama maalesef bitti.

6 bölüm de gayet güzel mesajlar veriyor aslında az sonra tek tek 6 bölümü de kısaca anlatacağım ama bence en iyi bölüm kesinlikle ilk bölümdü, ilk sezon ikinci sezona göre çok daha iyiydi onu da söylemem gerek, maalesef ikinci sezon bir bölüm dışında beni heyecanlandırmadı, o heyecanlandıran bölüm de 2.sezonun 2.bölümüydü tahmin edeceğiniz gibi.
Neyse şimdi spoiler vermeden 6 bölümü kısaca yorumlayalım.
1.sezon:
1.bölüm: THE NATiONAL ANTHEM:
Yozlaşmış bir toplum ve o toplum baskısıyla bir başbakanın düştüğü durum anlatılıyor, tabi ki toplumun yozlaşmasında internetin büyük etkisinin olduğu da açıkça vurgulanıyor ilk bölümde, benim en sevdiğim bölümde bu bölümdü neden derseniz diğer bölümlere göre çok daha heyecanlı ver gerçekçiydi, dediğim gibi spoiler vermeyeceğim ama youtube ve twitter'ın ne kadar büyük bir güç olduğu bu ilk bölümde çok iyi anlatılıyor.
2.bölüm: FiFTEEN MiLLiONS MERiTS:
Bu bölümde de teknolojinin insanları yalnızlaştırdığından ve mutsuz hale getirdiğinden bahsedilmiş ve bu çok iyi anlatılmış, insanların teknoloji sayesinde daha kalabalık ama daha yalnız oldukları çok iyi anlatılmış ayrıca herkesin sisteme karşı olduğu ama bir fırsatını buldu mu o sistemin nimetlerinden faydalandığını da çok iyi anlatmış bu bölüm.
3.bölüm: ENTiRE HiSTORY OF YOU:
Bu bölüm belki de serinin en dramatik bölümü, bu bölüm insanları resmen teknolojiden soğutmak için çekilmiş bir bölüm diyebilirim, insanların anılarının çöpe atıldığı, doğum anından ölüme dek herşeyin tek tıkla göz önüne geldiği bir teknoloji ve aldatmanın da böylelikle tarihe karıştığ bir teknolojiden bahsediyorum, izleyenler hak verecektir ki kimse bu denli bir teknolojiye hazır değil dünyada, ilerde olur mu bence olur ama ben açıkçacı bu teknolojiyi göremeyeceğim için çok mutluyum, çünkü bu bölümde insanların teknoloji sayesinde birbirlerine olan güveninin tamamen bittiğini görüyoruz.
2.sezon:
4.bölüm: BE RiGHT BACK:
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin bu bölümde olacak şeyin olma ihtimali bence sıfır, yani bu bölüm kesinlikle serinin en zayıf en saçma bölümüydü, ama eğer olabilirse diye düşünürsek ne olursa olsun hiçbirşeyin gerçeği gibi olmadığı gerçeğini bize anlatması açısından bakarsak güzel bir mesaj veriyor bu bölüm.
5.bölüm: WHiTE BEAR:
2.sezonun en aksiyon dolu, en güzel bölümü, teknolojinin gelişmesiyle beraber insanların nasıl robotlaştığını, duyguların nasıl eridiğini ve linç kültürünün her geçen gün nasıl arttığını anlatan çok güzel bir bölüm olmuş, yapılan herşeyin kameralarla insanlara aktarıldığı ve ratinglerin artmasıyla beraber insanların kameralara teslim oluşunu anlatan bir bölüm olmuş, insanların akıllı telofonların kölesi olduğunu ve o telefonların aslında onları yönettiğini anlatan çok güzel bir bölüm olmuş.
6.bölüm: THE WALDO MOMENT:
Teknolojinin siyasette nasıl kullanılabileceğini anlatan, seçim kampanyalarının teknolojik anlamda doğru yönetilmesiyle nasıl etkili olabileceğini anlatan yine insanların ne kadar gerizekalı olduğunu gösteren güzel bir bölümle bitti bu mini dizi, insan bile olmayan sanal bir karakterin binlerce oy alabileceğini ve insanların aslında gerçekten onları temsil edebilecek kişiye değil onları o seçim kampanyasında en çok etkileyen kişiye oy verdiğini anlatması açısından güzel bir bölüm olmuş

6 bölümü kısaca anlattıktan sonra gelelim bu dizinin vermek istediği ana mesajlara:

-Teknoloji geliştikçe insanın yapaylaşması, yalnızlaşması ve bencilleşmesi çok iyi anlatılıyor

-Teknolojinin insanın hayatını kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp, insanı kendine tutsak eden bir lanet olduğu çok iyi anlatılıyor.

-Teknolojinin dozunda kullanılmasıyla harika bi şey olduğunu ama maalesef insanın teknolojiye bağımlı yaşamasıyla birlikte canavarlaştığı çok iyi anlatılıyor.

-Teknolojinin insanları resmen aptallaştırdığı, beyinsizleştirdiği ve kendi kararlarını alamayacak bireylere çevirdiği çok iyi anlatılıyor.

-Teknolojinin insanlar arasındaki bağı tamamen koparması, insanları sanal bir kahramana dönüştürdüğü ve güven duygusunu bitirmesi çok iyi anlatılıyor.

Kısacası bu mini dizi teknolojinin insanın hayatını nasıl cehenneme çevirebileceğini 6 farklı hikayeyle çok iyi anlatıyor, izlemeyenler en kısa zamanda izlemeli ve izlemeyen arkadaşlarına izlettirmeliler.

ÖDÜL GECESİ: BOSTON, NEW YORK VE LOS ANGELES FİLM ELEŞTİRMENLERİ ÖDÜLLERİ


Bu gece sinema ödülleri anlamında hareketli bir gece yaşandı Amerika'da, önce Boston sonra New York ve Los Angeles film eleştirmenleri ödülleri açıklandı, üç ödülde çok önemli ama özellikle Los Angeles film eleştirmenleri ödülleri Oscar öncesi önemli bir kıstas olarak kabul edilir, şimdi 3 birlik hangi film ve oyunculara ödülleri verdi onları yazıp kısaca yorumlarımızı yapalım.
BOSTON FİLM ELEŞTİRMENLERİ ÖDÜLLERİ:
En iyi film: 12 Years a Slave
En iyi yönetmen: Steve Mcqueen-12 Years a Slave
En iyi erkek oyuncu: Chiwetel Ejiofor-12 Years a slave
En iyi kadın oyuncu: Cate Blanchett-Blue Jasmine
En iyi yardımcı erkek oyuncu: James Gandolfini-Enough Said
En iyi yardımcı kadın oyuncu: June Squibb-Nebraska
En iyi animasyon: The Wind Rises-Miyazaki
En iyi yabancı film: Wadjda-Arabistan
NEW YORK ONLİNE FİLM ELEŞTİRMENLERİ ÖDÜLLERİ:
En iyi Film: 12 Years a Slave
En iyi Yönetmen: Alfonso Cuaron-Gravity
En iyi erkek oyuncu: Chiwetel Ejiofor-12 Years a Slave
En iyi kadın oyuncu: Cate Blanchett-Blue Jasmine
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Jared Leto-Dallas Buyers Club
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Lupita Nyong-12 Years a Slave
En iyi ilk film: Fruitvale Station
En iyi çıkış yapan oyuncu: Adele Exarchopoulos-Blue is the Warmest Color
En iyi yabancı film: Blue is the Warmest Color-Fransa
En iyi animasyon: The Wind Rises-Miyazaki
LOS ANGELES FİLM ELEŞTİRMENLERİ ÖDÜLLERİ:
En iyi film: Gravity ve Her
En iyi yönetmen: Alfonso Cuaron-Gravity
En iyi erkek oyuncu: Bruce Dern-Nebraska
En iyi kadın oyuncu: Cate Blanchett-Blue Jasmine ve Adele Exarchopoulos-Blue is the Warmest Color
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Jared Leto-Dallas Buyers Club ve James Franco-Spring Breakers
En iyi yarımcı kadın oyuncu: Lupita Nyong-12 Years a Slave
En iyi yabancı film: Blue is the Warmest Color-Fransa
En iyi animasyon: Ernest&Celestine

3 şehrin de hem fikir olup ödül verdiği tek dal en iyi kadın oyuncu olmuş, Cate Blanchett Blue Jasmine'daki efsane performansıyla 3 şehir tarafından da bu ödüle layık görülmüş, bunun dışında 3 şehrin de hem fikir olduğu dal yok ama 2 şehrin ortak olduğu dal çok, en iyi filmde Boston ve New York 12 Years a Slave de ortak, en iyi yönetmende New York ve Los Angeles Alfonso Cuaron da ortak, en iyi yabancı filmde Blue is the Warmest colorla New York ve Los Angeles, en iyi animasyonda The Wind Risesla Boston ve New York ortak, en iyi erkekte Chiwetel Ejioforla Boston ve New York ortak, en iyi yardımcı erkekte Jared Leto'yla New York Los Angeles ortak, en iyi yardımcı kadında Lupita Nyongla New York ve Los Angeles ortak, ilginç olan ise Boston ve Los Angeles'ın en iyi kadın dışında hiçbir ödülde ortak olmamaları olmuş.

Bu ödüllerin ardından kısaca yorum yapmak gerekirse eğer, Cate Blanchett en iyi kadın dalında nerdeyse rakipsiz ama Los Angeles'ta ödülü paylaştığı Adele Exarchopoulos onu zorlayabilir, Los Angeles'ın Adele'e ödül vermesi gerçekten harika olmuş bu onun önünü açacaktır Oscar yarışında, en iyi filmde 12 years a Slave yarışı hala önde götürmekte, en iyi erkek ve en iyi yardımcı kadında herşey olabilir ama en iyi yardımcı erkekte Jared Leto önde gözüküyor, en iyi yabancı filmde her ne kadar Oscar'a aday olmasa da Blue is the warmest Color ödülleri süpürmeye devam edecek gibi gözüküyor ve hakkı da gerçekten 2013'ün en iyi filmi kesinlikle Blue is the Warmest Color'dur.

Her ne kadar bu 3 ödül önemli olsa da daha Oscar için şu kazanır demek çok yanlış olur, daha çok su akacaktır bu nehirden ama yine de ödüllerin açıklanması her zaman sinefilleri heyecanlandırır, bakalım önümüzdeki günlerde diğer şehir eleştirmenleri ödüllerini kimlere verecek, izleyip göreceğiz.

4 Aralık 2013 Çarşamba

NEW YORK FiLM ELEŞTİRMENLERİ ÖDÜLLERİ


Aralık ayının gelmesiyle sinemada da ödül sezonu açılmış oldu, senenin ilk önemli ödülleri dün gece New York Film eleştirmenleri tarafından dağıtıldı, New York'un verdiği ödüller genelde Oscar yarışında önemli olduğu için merakla bekleniyordu, şu an için Oscarın en önemli favorisi 12 Years a Slave geceden eli boş döndü, en iyi film ödülünü David O. Russell'ın yönettiği American Hustle kazandı.

En iyi Yönetmen ise 12 Years a Slave'in yönetmeni Steve McQueen oldu.

Diğer kazananlar ise şöyle sıralandı:

En İyi Erkek Oyuncu: Robert Redford-All is Lost
En İyi Kadın Oyuncu: Cate Blanchett-Blue Jasmine
En İyi Yardımcı Erkek: Jared Leto-Dallas Buyers Club
En İyi Yardımcı Kadın: Jennifer Lawrence- American Hustle
En İyi Senaryo: American Hustle
En İyi Sinematografi: Inside Llewyn Davis
En İyi Belgesel: Stories We Tell
En İyi İlk Film: Fruitvale Station
En İyi Animasyon: The Wind Rises-Hayao Miyazaki
En İyi Yabancı Film: Blue is the Warmest Color-Fransa

3 Aralık 2013 Salı

Romandan Sinemaya uyarlanan en iyi 20 film


Dün gece twitter’da sohbet ederken, romanlardan sinemaya uyarlanan filmlerden konu açıldı, bu gece için söz verdim en iyi 10 uyarlamayı yazmak için ama sonra düşündüm bunu twitter’a yazacağıma bloğa yazayım ve 10 yerine 20 yapayım, daha mantıklı geldi bu fikir ve şimdi size en iyi 20 uyarlamayı yazıyorum.

Sıralama en iyiden kötüye diye değildir, benim en sevdiğimden en az sevdiğime göredir.

1- One Flew Over The Cuckoos Nest-1975:
1975 senesinde Ken Kessey’in romanından sinemaya uyarlanan ve Türkçeye Guguk Kuşu diye çevrilen film, Jack Nicholson’un devleştiği ve efsane haline geldiği bir filmdir, en iyi film oscarının yanında en iyi yönetmen, erkek ve kadın oyuncu Oscarlarını da kazanmıştır.

2- Schindler’s List-1993:
1993 yapımı film Thomas Koneally’nin romanından sinemaya uyarlanmıştır, usta yönetmen Steven Spielberg’in çektiği film en iyi film dahil 7 oscar kazanmıştır.

3- The Shining-1980:
1980’de Stanley Kubrick tarafından sinemaya uyarlanan film, gerilim sinemasının en başarılı örneklerinden biridir, Stephen King’in romanına sadık kalarak çekilen filmde Jack Nicholson efsane oyununa rağmen Oscar kazanamamıştır.

4- Doctor Zhivago-1965:
Boris Pasternak’ın romanından sinemaya uyarlanan filmde Bolşevik devrimi ve onun izleri anlatılıyor, usta yönetmen David Lean’in çektiği film tam 5 oscar kazanmıştır.

5- Apocalypse Now-1979:
Joseph Conrad’ın romanından sinemaya aktarılan filmde Vietnam savaşı sırasında Kamboçya görevi anlatılır, usta yönetmen Francis Ford Coppola’nın yönetmenliğini yaptığı filmde Marlon Brando’nun son 15 dakikadaki performansı akıllara kazınmıştır.

6- The Godfather-1972:
Mario Puzo’nun romanından yine Francis Ford Coppola tarafından sinemaya aktarılan film eleştirmenler tarafından yapılan, gelmiş, geçmiş en iyi filmlerde genelde 1. sırada gösterilir, film en iyi film dahil 3 oscar kazanmıştır bunlardan biri de en iyi aktör rolünde Marlon Brando’dur.

7- Fight Club-1999:
Chuck Palahniuk’un romanından David Fincher tarafından sinemaya aktarılan ve kısa sürede kült filmler arasına giren Fight Club’ın hiç Oscar kazanamaması büyük şaşkınlık yaratmış ve eleştirilmişti.

8- Requiem for a Dream-2000:
Hubert Selby’nin romanından Darren Aronofsky tarafından sinemaya aktarılan film, uyuşturucu ve zayıflama hapları yüzünden dağılan bir ailenin dramını anlatıyor.

9- The Silence of the Lambs-1991:
Thomas Harris’in romanından sinemaya aktarılan filmde bir seri katilin genç bir Fbi ajanı tarafından yakalanması anlatılıyor, film en iyi film dahil 5 oscar kazanmıştır, en iyi kadın rolünde Jodie Foster, en iyi erkek rolünde Anthony Hopkins oscarı kazanmıştır ayrıca Jonathan Damme de en iyi yönetmen oscarını kazanmıştır.

10- Blade Runner-1982:
Phillip Dick’in romanından sinemaya aktarılan ve gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu filmlerden biri olan Blade Runner efsane yönetmen Ridley Scott tarafından çekilmiştir.

11- The Unbearable Lightness of Being-1988:
Milan Kundera’nın romanından beyaz perdeye aktarılan film 1968 senesinde geçiyor, Philip Kaufman tarafından yönetilen filmde Daniel Day Lewis çapkın genç doktoru canlandırıyor.

12- Trainspotting-1996:
Irvine Welsh’in romanından sinemaya aktarılan filmi Danny Boyle çekmiştir, uyuşturucu batağında olan Britanyalı gençleri anlatan film kısa sürede kült filmler arasına girmiştir.

13- The Prestige-2006:
Jonathan Nolan’ın romanından kardeşi Christopher Nolan tarafından sinemaya aktarılan filmde iki rakip sihirbazın mücadelesi anlatılıyor, Christian Bale ve Hugh Jackman’ın başrollerini paylaştığı filmde güzeller güzeli Scarlett Johansson da onlara eşlik ediyor.

14- The Girl with the Dragon Tattoo-2009:
İsveçli yazar Stieg Larsson’un romanından sinemaya aktarılan film o kadar başarılı olmuştur ki Hollywood tarafından remake’i yapılmıştır, her ne kadar Hollywood versiyonu çok başarılı olsa da bence orijinal İsveç yapımı film izlenmelidir.

15- Perfume: The Story of Murderer-2006:
Andrew Birkin’in romanından beyaz perdeye aktarılan filmi Tom Tykwer çekti, bir seri katilin öldürdüğü kadınların vücutlarından parfüm yapmasını konu alan film, en iyi cinayet filmlerinin başında gelir.

16- American Psycho-2000:
Easton Ellis’in romanından sinemaya uyarlanan filmde New York’lu zengin bir işadamının geceleri psikopata bağlayıp cinayetler işlemesi anlatılır. O psikopatı Christian Bale çok iyi canlandırmış ve bu filmden sonra Hollywood un A Class oyuncuları içine girmiştir.

17- No Country for Old Men-2007:
Cormac Mccarhty’nin romanından sinemaya aktarılan filmde Coen kardeşler en sonunda o çok istedikleri oscara kavuştular, film en iyi film ve yönetmen dahil tam 4 oscar kazandı.

18- Great Expectation-1946:
Charles Dickens’ın romanından sinemaya uyarlanan film 1946,1998 ve 2012 olmak üzere 3 kere çekilmiştir ama en iyi uyarlama 46 senesinde David Lean’in uyarlamasıdır.

19- All Quiet on the Western Front-1930:
Erich Maria Remarque’ın romanından sinemaya aktarılan ve en iyi savaş karşıtı filmler sıralamasında her zaman ilk 3’e başaran film en iyi film ve en iyi yönetmen oscarlarını kazanmıştır.

20- Lord of the Rings-2001:
J.R.R Tolkien’in romanından Peter Jackson tarafından sinemaya aktarılan film üçleme olarak karşımıza çıkar 2001’de Fellowship of the Rings, 2002’de The Two Towers ve 2003’de Return of the Kings üçlemesiyle dünya çapında kendine büyük bir hayran kitlesi oluşturmuştur. Fellowship of the Rings 4, The Two Towers 2 ve  2003’de çekilen Return of the Kings ise en iyi film dahil 11 oscar kazanmıştır.

23 Kasım 2013 Cumartesi

EN İYİ 8 AKSİYON FİLMİ


Bir arkadaşım bugün rica etti, en iyi 5 aksiyon filmini listelesene diye ben de twitter'a yazdım, madem twitter' yazdım bloguma da koyayım, aslında dediğim gibi 5 yapacaktım ama çok iyi filmler var o yüzden 8 yaptım ama karakter bittiği için 8'de kaldım, aslında 10 yapacaktım madem twitter'da karakter problemi var buraya rahat rahat en iyi 10 aksiyon filmini yazayım dedim.

1-The Dark Knight: Nolan'ın sihirli dokunuşuyla efsaneleşen Batman serisinin en iyi filmi, Joker'in şehri cehenneme çevirmesi ve Batman'in onu durdurmak için her yolu denemesi, gelmiş geçmiş en iyi aksiyon filmidir.
2:Inception: Yine bir Nolan filmi ve muhteşem bir rüya bilmecesi, filmi ilk izlediğinde anlamayan çok kişi oldu hatta filmin sonundaki o gizem sayesinde ikincisi de çekilecek dendi ama çekilmedi, iyi ki de çekilmedi ve Inception efsane olarak kaldı.
3-Die Hard: Bruce Willis'i Bruce Willis yapan filmdir, gişedeki başarısından sonra devam filmleri çekildi ama hiçbiri ilki gibi olmadı.
4-The Bourne Serisi: Bu 3'lemeyi tek film olarak düşünün ve izleyin eğer 3 filmi ardarda izlerseniz, filmler bittiğinde vücudunuza dolan adrenalinle başaramayacağınız hiçbir şey olamaz.
5-Celda 211: Film bir hapishanede geçiyor ama başladığı andan bittiği ana kadar aksiyonun dibini yaşatıyor, ispanyolların çektiği en başarılı filmlerden olan Celda aksiyonun dibine vuruyor.
6-Casino Royale: Aksiyon denince akla ilk 007 James Bond gelir, aksiyon filmlerinin babasıdır James Bond ve o serinin en iyi filmi de 2006'da çekilen Casino Royale'dir.
7-Wo hu cang long: Bu listeye Uzak Doğu sinemasından bir film girmezse ayıp olurdu, Ang Lee'nin dünyaca tanınmasını sağlayan ve en iyi film dahil 4 Oscar kazanan bu film özellikle dövüş sahneleriyle efsaneleşmiştir.
8-Fast Five: Fast&Furious serisi aldı başını gidiyor, bu sene 7.sini izleyeceğiz kısmetse, genelde seri filmlerinin 1.si en iyi film olur ama bu seride kesinlikle 5.film efsane oldu, Rio sokaklarında geçen fast Five serinin en iyi filmi olarak listemize giriyor.
9-Leathal Weapon: Mel Gibson ve Danny Glover ikilisiyle efsaneleşen ve gişedeki hasılatı sebebiyle 3 kere daha çekilen filmin ilki her aksiyon severin en iyiler listesine girer, 87 senesinde böyle bir aksiyon yapmak gerçekten büyük bir başarı.
10-Taken: Listemizin son film Liam Neeson'un her saniyesi aksiyon dolu filmi Taken oluyor, Avrupada kaçırılan kızını bulmak için Amerika'dan gelen babayı canlandıran Neeson belki de kariyerinin en iyi performansını gösteriyor ve bize harika bir aksiyon filmi izlettiriyor.