Her sene Aralık ayında sinema yazarları senenin en iyi on filmini seçer, 2012 sinema açısından gayet güzel bir sene oldu, ben doydum diyebilirim, bu sene Oscar yarışı da çok çetrefilli geçecek, genelde bu aylarda bir film ya da 2 film öne çıkardı aslında ama bu sene 5 film var hangisi kazanır belli değil, bu bile senenin nasıl kaliteli filmler verdiğinin göstergesi aslında.
Geçen hafta AFI 2012’nin en iyi 10 filmini açıklamıştı ve bende burada o filmleri yorumlamıştım, şimdi sıra bende, 10 film arasında sıralama yapmadan yazacağım, ilk yazdığım en iyi diye bir şey yok yani.
LINCOLN:
Söz konusu Spielberg ise zaten o film sinemaya 1-0 önde başlar, bu senede harika bir film çekti ve bu dönem filmiyle Oscar yarışının da bir numaralı favorisi şu an, filmin bu kadar iyi olmasında en az Spielberg kadar 3.oscarını alacak olan Daniel Day Lewis’in de emeği var tabi ki, senenin en iyi 10 filmine herkesin listesinde rahatlıkla girecektir Lincoln.
ARGO:
90’larda Ben Affleck dendiğinde Jennifer Lopez’in tabir-i caizse süs köpeği gibi peşinde dolaşan ve oynadığı kötü filmlerle tanınan bir adam gelirdi akla ama o adam birden film çekmeye karar verdi ve 2007’de çektiği Gone Baby Gone filmiyle yönetmenlik koltuğuna oturdu, ilk film olarak hiç de fena bir film olmamıştı ve gayet olumlu eleştiriler aldı Affleck, daha sonra 2010’da çektiği soygun filmi olan The Town’da çıtayı biraz daha yükseltti ve artık herkes acaba 3.filmde neler yapacak demeye başladı Affleck için, ve Affleck 3.filmde o iki filmin başarısının tesadüf olmadığını kanıtlarcasına harika bir film çekti, film o kadar iyiydi ki Oscar’da en iyi yönetmen kategorisinin en ciddi adayı şu an Affleck, Argo siyasi gerilim filmlerinin en başarılı örneklerinden biri olarak tarihe çoktan adını yazdırdı, ben de Affleck’in 4.filmini şimdiden heyecanla beklemeye başladım.
LES MISERABLES:
Victor Hugo’nun Sefiller adlı eseri 1935-1952-1978-1982-1995-1998 ve en son 2000 senesinde olmak üzere beyaz perdeye aktarılmıştır, ama sanırım Tom Hooper bu uyarlamaların hiçbirini beğenememiş olacak ki 2012’de tekrar çekmeye karar verdi bu eseri, ve iyi ki de çekti, bu zamana kadar ki en iyi uyarlama olduğunu söyleyebilirim, Anne Hathaway’de Fantine rolüyle bu sene en iyi yardımcı kadın Oscar’ını kazanacaktır. Müzikal sevmeyen Türk insanının bile seveceği bir film olmuş, senenin en iyi 10 filmine bir müzikal girmesine ayrıca sevindim ben.
SILVER LININGS PLAYBOOK:
Bu senenin en sürpriz filmlerinden biri oldu bu film, her sene bağımsız film kategorisinden bir film girer zaten listelere bu senenin bağımsız filmi de bu oldu, Jennifer Lawrence’i sinema sektörüne kazandıran film de diyebiliriz, siz şimdi onu tanımayan mı var diyebilirsiniz ama ben oyunculuk anlamında diyorum, çok iyi bir oyunculuk sergilemiş Lawrence ve sadece güzel olmadığını gayet yetenekli bir oyuncu olduğunu da göstermiş oldu bize bu filmle, öyle ki Oscar’da en iyi kadın oyuncu dalında favorilerden biri şu anda, kazanmasını tabi ki isterim ama işi rakipleri de gayet çetin ceviz, bakalım Lawrence bu performansıyla Oscar’ı alabilecek mi?
ZERO DARK THIRTY:
1 Mayıs 2011’de Usame Bin Ladin öldürülünce Hollywood hemen bunu sinemaya dönüştürmek ister, senaryolar yazılır ve sıra uygun yönetmeni bulmaya gelir, bu film için kapısı çalınan ilk yönetmen tabi ki Kathyrn Bigelow değildir ama The Hurt Locker gibi bir filme Oscar aldırmış ve Oscar tarihinin ilk Oscar kazanan kadın yönetmeni olduğunu da düşününce bu filmi Bigelow’a teslim etmekte tereddüt etmemiştir yapımcılar, kısa sürede çekilen filmin bu kadar başarılı olacağı hiç beklenmese de Bigelow Oscar’ı boşuna kazanmadığını kanıtlamıştır bu filmde, bu senenin en iyi filmlerinden biri mi tartışılır ama ilk 10’a girmesi gerektiğini düşünüyorum.
DJANGO UNCHAINED:
Hep derim Tarantino’nun film çekmediği sene sinema adına kayıp bir senedir diye, bu sene sinema adına güzel bir seneyse Tarantino’nun filminin payı da büyüktür, usta öyle bir yönetmen ki, onun çektiği filmin o senenin en iyi 10 filmine girmeme ihtimali yok, bu filminde western diyarlarına uğrayan Tarantino başta Leonardo Dicaprio olmak üzere bir çok kaliteli oyuncuyla harika bir film ortaya çıkarıyor, en az bundan bir önceki filmi Inglarious Basterds kadar eğlenceli ve güzel bir film olmuş hatta bence daha iyi olmuş
THE AVANGERS:
Iron Man, Captain America, Hulk, Thor bir araya gelecek üstelik bunlara bir de Black Widow rolünde Scarlett Johansson eşlik edecek de o film güzel olmayacak, tabi ki böyle bir ihtimal yok, bu senenin en fantastik filmi olan The Avengers 143 dakika boyunca inanılmaz bir sinema keyfi veriyor izleyenlere, gerek gişe gerek de eleştirmenler olarak film o kadar sevildi ki ikincisinin çekilmesine kadar verildi, 2012’nin en iyi filmler listesine girmeyi bırakın senenin en iyi 3 filminden biridir ayrıca bu film, hala izlemeyen varsa dvd’sini alsın ve izlesin derim.
THE DARK KNIGHT RISES:
Batman efsanesini daha önce bir çok kez beyazperdede izledik Tim Burton ve Joel Schumacher’in çektiği Batman’ler güzeldi ama sinemanın dahi çocuğu Christopher Nolan çıktı ve Batman efsanesini gerçek bir efsaneye dönüştürdü, ilk film Batman Begins çok iyiydi, ikinci film Dark Knight ise muhteşem kelimesinin bile yetersiz kalacağı kadar güzel bir filmdi, Nolan daha ilk filmi çekmeden üçleme yapacağını açıklamıştı dolayısıyla son filmi bekler olmuştu herkes, Dark Knight’tan sonra devam filmi çekmek de her yönetmenin altından kalkacağı bir iş değildi açıkçası ama Nolan bunun altından da kalkmasını bildi, tabi ki bir Dark Knight olmadı ama Dark Knight Rises da çok iyi bir film oldu, Nolan bundan sonra Batman serisi çekmeyeceği için üzülsek de Inception gibi bir filmi hatırlayıp Nolan’ın bize daha nice efsane filmler izlettireceğinden hiç kuşkum olmadığını söyleyebilirim, Dark Knight Rises 2012’nin en klas filmlerindendi ve en iyi 10’a girmeyi hak etti.
AMOUR:
Haneke sineması denilince önce derin bir nefes alırım sonra konuşmaya başlarım, Haneke’yle ilk tanışmam 2005’de en iyi yabancı Oscar’ına aday olan filmi Cache ile oldu, beni gerim gerim geren bir film olmuştu, filme bayılınca hemen diğer filmlerini de izledim Haneke’nin, The Piano Teacher, Benny’s Video, The Seveth Continent, Funny Games ve en son Das Weisse Band, hepsi birbirinden enfes filmlerdi, bu filmlerin hepsini izlemeli bir sinemasever, bu saydığım filmlerin hepsi harika filmler ama Haneke, son filmi Amour’da sanırım altın vuruşunu yapıyor, filmde Haneke kadar iki usta oyuncu Emmanuelle Riva ve Jean Louis Trintignant’ın da katkısı büyük ama onları böyle oynatan da Haneke tabi ki, film Cannes’da altın palmiyeyi kazandı, Los Angeles film eleştirmenlerinin en iyi film ödülünü aldı, ve büyük ihtimalle en iyi yabancı Oscar’ını da kazanacak, Haneke 2012’nin en iyi filmlerinden birine imza atarak ne kadar büyük bir yönetmen olduğunu bir kez daha kanıtladı.
THE INTOUCHABLES:
Bu senenin en sürpriz filmi oldu bu harika film, Fransız sineması sevdiğim bir sinemadır ve her sene çok güzel filmler çıkarır, fakat bu sene öyle bir film yaptı ki Fransız sineması o film senenin en iyi 10 filmine girmekle beraber herkes tarafından çok sevildi, ben 2 kere izledim ve bir kere daha izleyeceğim 2013’ün başında, insanın hayata tutunmasını sağlayan, hayatın ne kadar özel ve güzel bir şey olduğunu harika bir şekilde gösteren bu film senenin en özel filmidir kanımca, eğer izlemeyeniniz kaldıysa mutlaka izlesin diyorum, izler izlemez en yakın arkadaşınızı ya da anne, babanızı arayıp bu filmi tavsiye edeceksiniz.
Not: bir komedi filmi olarak tabi ki senenin en iyi 10 filmine girmesi beklenemez ama bu sene beni en çok güldüren film olduğu için onu da yazmak istedim, Eğer izlediyseniz 2012’nin en sağlam komedisi dendiğinde hemen TED cevabını yapıştıracaksınız, bundan hiç şüphem yok, Ted gerçekten harika bir film olmuş, dediğim gibi en iyi olmasa da 2012’nin en komik filmi olarak onu da yazmak istedim, izleyin ve kahkahalar atarak gülün derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder