27 Aralık cumartesi günü Brugge’den Amsterdama gitmek için Brugge tren istasyonuna gittim, Brugge’den Amsterdama maalesef direk tren yok, aktarmalı olarak gidiyorsunuz Amsterdama, aldığım bilet 20 euroluk biletti ve Brugge-Gent-Antwerp-Amsterdam güzergahıyla 3 aktarmayla 4 saatte Amsterdama ulaşacaktım ama maalesef öyle olmadı, Antwerpteki yoğun kar yağışı nedeniyle Antwerp Amsterdam treni iptal olmuştu, normalde her saat başı olan tren kötü hava şartlarından dolayı iptal olunca tek çarem kaldı o da Thalys firmasının Antwerp-Amsterdam trenine bilet almaktı, o bilette 80 euroydu ve maalesef bu parayı vererek biletimi aldım, Antwerpte mahsur kalmaktansa 80 euroyu içim acıyarak verdim, eğer kar yağışı olmasaydı 80 euro cebimde kalacaktı, kötü hava şartları nedeniyle 4 saatte varacağım Amsterdama 6 saatte ulaştım.
Amsterdamda ev kiralamıştık 3 arkadaş, Amsterdam central tren istasyonunda indikten sonra yürüyerek 10 dakika eve ulaştık, evde biraz dinlendikten sonra kendimizi dışarı attık, ev Amsterdam centralle Red Light Distrcit arasındaydı ikisine de 10 ar dakikaydı Dam meydanına ise 15 dakika, Amsterdamda ilk gün cumartesi hava gerçekten buz gibiydi, biraz gezdikten sonra karnımızı doyurmak için bir steakhouse’a girdik, yemek yedikten sonra Amsterdamın en ünlü coffe shoplarından Bulldog’a gittik, orada biraz kaldıktan sonra hard rock cafeye gittik, hard rock amsterdam avrupanın en iyi hard rock cafelerinden biri, 2 katlı ve çalışanlar inanılmaz ilgili, ahududulu mojito içtim, açıkçası normal mojitodan daha çok beğendim, tabi her yer hard rock cafe gibi yapar mı orası ayrı, hard rock cafeden sonra hem havanın çok soğuk olması hem de yol yorgunu olmamızdan dolayı eve gidip iyi bir uyku çekerek pazar gününe hazırlanmak istedik.
Pazar günü Amsterdamdaki 2.günümüzde biraz daha free takılalım dedik ve kahvaltımızı yaptıktan sonra yürüyerek Dam meydanına gittik, Dam meydanından Amsterdamın istiklali diye düşündüğümüz sağlı sollu mağazaların olduğu caddede gezdik ve biraz alışveriş yaptık, alışverişimizi yaptıktan sonra Leidspleina’a yürüdük, ordan meşhur I Amsterdam yazısının olduğu yere gittik foto çektirmek için ama inanılmaz bir kalabalık vardı, o yazının olduğu yer Van Gogh ve Rijskmuseuma çok yakın, bizde ne de olsa yarın sabah geleceğiz diye o kalabalıkta foto çektirmeden çıktık, oradan Vondelparka gidip o güzelim manzaranın tadını çıkardık, ordan sonra apple store’a girdik, orayı gezerken o akşam beşiktaş maçını izleyecek bir yer aradığımızı düşündük ve apple storeda bir macnbook'un başına oturup maçımızı izledik, maç bittikten sonra Cafe de Klos’a gidip Rib eye yedik, tatsız bir sürprizle karşılaştık Cafe de Klosta ama gerçekten güzel bir mekan diyebilirim ve rezervasyonsuz yer bulmak imkansız, yemeğimizi yedikten sonra evimize döndük, o gece bir cluba gidecektik ama sağ olsun arkadaşlarım erkenden uyuyunca club yalan oldu.
Amsterdamdaki 3.günümüzde pazartesi günü artık gezmemiz gereken yerleri gezmeye başlamamız gerektiğini düşünerek sabah 8 de kalktık ve erkenden Van Gogh müzesine gittik, dünyanın en önemli ressamlarından biri olan Van Gogh’un müzesini görmeden Amsterdam’dan dönmek olmazdı, sabah 9’da orda olmamıza rağmen deli kuyruk vardı pazar günü I Amsterdam kart almıştık, eğer Amsterdamı gezecekseniz muhakak almanız gereken bir kart i amsterdam kart, 24,48 ve 72 saatlik 3 çeşidi var ve bu sürelerce öncelikle metro, otobüs ve tramvaylar ücretsiz bu kartla, onun dışında bir çok müze ve Ajax stadını gezmek de ücretsiz ve daha bir çok avantajı var, yani Amsterdamda turistlerin yapması gereken ilk şey i amsterdam kart almak olmalı, Van Gogh müzesine i amsterdam kart sayesinde hem daha az kuyruk bekleyerek hem de hiç ücret ödemeden girdik, Van Gogh’un o olağan üstü tablolarını gezip, inceleme fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum açıkçası, Van Gogh müzesini gezdikten sonra Heineken Experience’a doğru yol aldık, orda da yarım saatlik bir sıra bekledikten sonra içeri girdik kartımız sayesinde %25 indirimle girdik Heineken’e, ilk başta biraz sıkıcı gibiydi Heineken turu ama sonra inanılmaz eğlenceli oldu, kesinlikle herkese tavsiye ederim Heineken experience turunu, hele bira da seviyorsanız gitmemeniz çok saçma olur, Heineken’de 3 saat vakit harcadıktan sonra artık hava kararmaya başlamıştı ve yapılacaklar listemizden en mantıklı olanı seçip Amsterdam nehir turu yapmaya karar verdik, i amsterdam karta 2 firma ücretsiz kanal turu fırsatı vardı, biz o 2 firmadan Amsterdam central karşısındaki Holland International Canal Cruises şirketini seçtik, aslında biz hava aydınlıkken kanal turu yapmak istiyorduk ama zaman kalmadığı için akşam yapalım dedik ve yaklaşık 30 dakika sıra bekledikten sonra gemiye bindik, i amsterdam kartla o da ücretsiz ama akşam 5’ten sonra 3.5 euro alıyorlar, farkında olmadan hava kararınca yapmış olduğumuz nehir turunda ışık şölenleri izledik ve iyi ki akşam yapmışız bu turu dedirtti bize bu ışık şovları, yaklaşık 1 saat 20 dakika süren nehir turundan çok memnun kaldık, nehir turunu bitirdikten sonra yemeğe gittik evimizin yakınındaki bir italyan restoranına, karnımızı doyurduktan sonra eve gittik ve gece çıkarız diye biraz dinlenelim dedik ama bizim arkadaşlar yine uyudular ve 3.gecemizi de evde geçirmek zorunda kaldık sayelerinde.
Amsterdamdaki 4. ve son günümüzde yine sabah erkenden kalkıp yola koyulduk, ilk hedefimiz Madame Tussauds müzesiydi, dam meydanının merkezinde olan müzeye sabah 9.30 gibi geldik ve sırada kimse yokken ilk sıraya geçip açılmasını bekledik, saat 10’da açılıyordu müze ve biz sıraya girdikten sonra 10’a kadar yaklaşık bi 200 metre kuyruk oluştu, müze açılır açılmaz daldık ve ünlülerin bal mumu heykelleriyle fotolarımızı çektirdik, gerçekten çok eğlenceli bir aktivite oldu, yaklaşık 2 saatte tüm müzeyi gezmiş olduk, Madame Tussauds’u bitirdikten sonra Hollanda’nın en iyi, avrupanın da sayılı takımlarından olan Ajax’ın stadını gezmek için central tren istasyonundan metroya bindik, 54 numaraya binip Biljmer arenada inince Ajax’ın stadı Amsterdam arena karşınıza çıkıyor, centralden yaklaşık 20 dakikalık bir metro yolculuğuyla stada varıyorsunuz, I Amsterdam kart sayesinde stad gezisi de bedavaya geliyor, 12.50 turu için biletimizi alıp Ajax storedan alışveriş yapmak için oraya gidiyoruz, Ajax forması ve atkısı aldım ben, formamın arkasına da tabi ki Seedorf yazdırdım, en çok sevdiğim futbolcu olan Seedorf Ajax efsanelerinden biridir, 12.50 olunca turumuza katıldık, yaklaşık 1 saat süren turda tüm stadı gezdik, soyunma odalarından tribünlere, Ajax’ın stada çıktığı yere kadar her yeri gezdik stadta, futbolla ilgilenenler zaten bu tura kesin gideceklerdir ama ilgilenmeyenler de Ajax’ın o muazzam stadını görmeliler diyorum.
Avrupanın üstü kapanan ilk stadı olan Amsterdam arena tam anlamıyla bir arena gerçekten, adamlar harika yapmışlar, gezimiz bittikten sonra metroya binip şehre geri döndük, son günümüzde son hedefimiz Anne Frank’in evini gezmekti, Amsterdam centralden trene binerek Anne Frank’in evine gittik ama öyle bir sıra vardı ki sıraya girsek minimum 2 saat bekleyecektik ve 2 saat beklemektense gezeriz diye düşünüp Anne Frank’in evini pas geçip rasgele bi tramvaya binip bakalım nereye gideceğiz diye oturduk, o tramvay bizi türk mahallesine götürdü, kebap, gelinlik mağazaları ve daha bir sürü türkçe mağaza vardı, orayı da geçip şehirden baya uzaklaşınca bunun sonu yok diye tramvaydan inip karşıya geçtik ve şehre giden tramvaya binerek tekrar şehre geldik, böylece yanlışlıkla da olsa Amsterdamdaki Türk mahallesini görmüş olduk.
4 gün boyunca Amsterdam’da gezilmesi gereken hemen hemen her yeri gezdik, planlarım içinde olan ama maalesef gidemediğim tek yer Amsterdamın meşhur yel değirmenlerinin olduğu Zaanse Schans bölgesiydi, onun dışında gezilecek her yeri gezdik ve harika bir gezi oldu, yazın gitseydik bisiklet de kiralardık ama o soğukta bisiklete binmek açıkçası zor geldi ve kiralamadık. 3 gece 4 gün kaldığım Amsterdam’ı çok beğendim, çok düzgün bir şehir, insanların insanlara saygısı var, trafik yok, özgürlük inanılmaz derecede, herkes kafasına göre takılıyor, baskı yok, gerçekten yaşanılası bir şehir. Amsterdamdan ayrılmak zor oldu ama maalesef dönme zamanı gelmişti, schiphol havalimanına gitmek için amsterdam centralden trene biniyorsunuz, 20 dakika sonra havalimanına varıyorsunuz, tren bileti 5 euro ama kontrol eden yok, almasanız da binersiniz trene ama herkes alıyor, Türkiye’de olsa ne de olsa kontrol eden yok diye binenlerin %80’i almazdı bilet.
30 Aralık’ta THY’nin 23.55 de kalkan TK 1956 seferiyle İstanbul’a döndüm, uçağın saati bence harika, tüm gün Amsterdamı gezip, yorulup gece o uçakla ülkeye dönerken uçakta uyumak çok keyifli oluyor. Amsterdama gidip mantar denemeden döndün mü sorularına ise maalesef evet diyerek yazımı bitiriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder