15 Ocak 2014 Çarşamba

BELGRAD GEZİSİ


28 aralıkta Türk hava yollarının TK 1081 seferiyle Belgrad gezimiz başlamış oldu, sabah 7.45’te kalkan uçak yaklaşık 1 saat 20 dakikalık yolculuktan sonra Türkiye saatiyle 9 Belgrad saatiyle 8’de Nikola Tesla havaalanına indi, uçaktan çıkıp havaalanına girerken 2 Sırp polisi pasaportlara bakıp birkaç kişiyi köşeye çektiler, o köşeye çekilenler arasında benim 2 arkadaşımda vardı, uçaktan toplam 10 kişiyi kenara çekip neden geldiklerini sordular ve otel konfirmasyonlarını istediler, arkadaşlarında kimlik fotokopisini aldılar, o polislerden sonra ayrıca bir pasaport polisinden de geçtikten sonra bagajlarımızı alıp(şükür kaybolmamıştı) dışarı çıktık.

Havaalanı dışında taksiler bekliyordu zaten, yanınıza gelip size fiyat söylüyorlar, bizim otelimiz Holiday Inn havaalanına yaklaşık 6 km uzaklıktaydı o da 1000-1500 dinar(Sırp parası) yapıyordu taksi şöförü 2000 dinardan kapıyı açtı bizim pazarlığımız sonrasında 1500 dinara anlaştık ve otele gittik. Sırp parası dinar ile bizim paramız arasındaki ilişkiyi açıklamak gerekirse eğer 1000 dinar yaklaşık 25-30 TL gibi bir şey yapıyor, 100 Euroya 11600 dinar alabiliyorsun, biz giderken Euro 3 TL’ye yükseldiğinden biraz kur farkı oldu tabi ama ne olursa olsun Sırpların parası çok değersiz.

Havaalanından yaklaşık 10 dakikalık yolculuktan sonra otelimize geldik, Holiday inn Belgrad’ın Novi Beograd yani yeni Belgrad tarafında bulunan otellerinden biri, 4 yıldızlı, biz otelden son derece memnun kaldık 5 günlük konaklamamız boyunca, çalışanlar son derece yardımcı ve kibardılar, sabah 8.45 gibi otelde vardık, bizim check-in saatimiz 1’di ama hiçbir zorluk çıkarmadılar ve check-inimizi hemen yapıp odalarımızın anahtarını verdiler, 5 günlük konaklama(kahvaltı dahil) 1490 TL verdik otele, Novi Beograd Belgrad’ın merkezi Stari Grad’a yaklaşık 4 km uzaklıkta ve taksiyle 10 dakikada gidebiliyorsun ve yaklaşık 700-1000 dinar civarı tutuyor.

İlk gün yol yorgunluğunu attıktan sonra taksiyle Belgad’ın merkezi Stari Grad’a gittik, ilk işimiz her turistin yaptığı gibi Belgrad’ın istiklal caddesi(ciddi anlamda aynısı) olan Knez Mihajlovaya gitmek oldu, caddeyi gezdikten sonra Kalemegdana geçtik, Kalemegdan gerçekten çok güzel bir yer dev bir park ama biz biraz karanlıkta gittiğimiz için açıkçası tamamını gezemedik, yemeğimizi Knez Mihajlova üzerindeki Kolorac restoranda yedik, Sırbistan’ın yöresel köftesinden(Cevabcice) yedik ben gayet lezzetli buldum açıkçası arkadaşlar beğenmese de, yemekten sonra caddeyi gezmeye devam ettik aynı istiklaldeki gibi kestane ve patlamış mısır satan seyyar satıcılar vardı ayrıca balkan müziği yapıp yine aynı istiklaldeki gibi şapkasını koyup para kazanmaya çalışanları da gördük o caddede. 

Kalemegdan’dan Knez Mihajlova tarafında doğru yürüdüğümüzde Trg Republike dediğimiz cumhuriyet meydanına geliyoruz, oraya kadar yürüdükten sonra orda Boutique kafeye girdik ve tatlı yiyip kahve içtik, gayet güzel bir restorandı menüsü de güzeldi ama tok olduğumuz için bir şey yiyemedik, orda dinlendikten sonra taksiye binerek Belgrad’ın en büyük Avm’si olan USCE’ye gittik, her ne kadar bi İstinyepark olmasa da Cevahir tarzı bir Avm Usce, büyüklük olarak da Cevahiri andırıyor ve hemen hemen tüm mağazalar mevcut, biz en alt katındaki Migros tarzı marketten içki aldık çünkü Usce’de içki Sırbistan havaalanındaki free shoptan bile ucuzdu, benim için biraların kralı olan Bud 2 TL’ydi mesela, sadece bira değil tüm içkiler çok ucuzdu, ordan biralarımızı alarak otele döndük, ilk günün verdiği gazla baya gezmiştik ve yorulmuştuk da ama ne olursa olsun Cumartesi gecesi otelde geçirmek olmazdı o yüzden odamızda biraz dinlenip evli arkadaşlarımızı bırakıp oda arkadaşımla Plastike gittik.

Plastikin bodyguardı KSK’lı çıktı Türkiye’ye de daha önce gelmiş Kuşadasını çok beğenmiş, bizi görünce konuşmamızdan Türk olduğumuzu anladı ve ayaküstü sohbet ettikten sonra içeri girdik, içeri montla girmek diye bir şey yok Belgrad’da her bar girişinde vestiyer var ve oraya veriyorsun montunu, 200 dinar gibi çok cüzi bir ücret alıyorlar, giriş ise bedava, giriş ücreti almıyor Plastic, Plasticte o gece gerçekten çok eğlendik, müzikler muhteşemdi, ama şöyle bir problem vardı ki mekandaki erkek sayısı kız sayısının nerdeyse 5 katıydı, Belgrad’da Türkiye’deki gibi damsız girilmez saçmalığı yok 10 erkekte olsan çok rahat bir şekilde içeri giriyorsun ve herkes kendi havasında eğleniyor, kimse kimseyi rahatsız etmiyor, erkek sayısı çok olsa da herhangi bir taşkınlık, taciz gibi durumla karşılaşmadık mekanlarda, Plasticte içki de çok ucuzdu ben chivas içtim, normalde Türkiye’de 35-40 TL’ye içtiğim chivas orda 12 TL’ydi, hem içki ucuz hem müzikler güzel hem damsız girilmez diye saçma bir şey yok her şey çok güzeldi ama maalesef bu güzelliklerin dışında berbat olan bir şey vardı o da mekanın içerisinde sigara içilmesi, orda kapalı alanda sigara içilmez diye bir yasak olmadığından barda resmen gözlerim yandı, 4 e kadar dayanabildim ve kendimi dışarı attım çünkü sigara içmeyen kimse yok, o barda sanırım ben ve oda arkadaşım sigara içmiyorduk, elinde sigara olmayan görmedik öyle olunca da bir saatten sonra orda durmak imkansızlaştı, eğer sigara olayını da çözerlerse Belgrad gerçekten 2 günlüğüne gidilip takılıp gelinecek bir yer olur ama maalesef tüm kapalı alanlarda sigara içiliyor, özellikle barlarda ,içilmesi bırakın içmeyeni normalde sigara içeni bile etkiliyor.

İlk günü böyle geçirdikten sonra ikinci gün kahvaltımızı yaptıktan sonra(otelin kahvaltısı da gayet zengin bir menüye sahipti) araba kiralamak için tekrar havaalanına gittik, taksi her ne kadar çok ucuz olsa da biz 3.gün Bosna’ya gideceğimiz için araba kiralamak zorundaydık, havaalanında 4-5 firmaya gittik ve en uygununu YU TİM adlı yerel bir rent a car şiketinde bulduk, günlüğü 30 Euroya dizel Toyota Yaris kiraladık, arabayı kiraladıktan sonra tekrar Knez Mihajlovaya gidip tur attık, ordan Belgrad’ın simgesi olan hotel MOSKVA’yı görmek için yürümeye başladık, Knez Mihajlova’dan yürüyerek yaklaşık 15 dakika sürüyor Hotel Moskva, Belgrad’a gelen tüm siyaset adamları ve ünlüler bu otelde kalmış ve kalmaya devam ediyor, gerçekten çok görkemli  ve güzel bir oteldi, ordan devam edip Stari Dvor(old palace) ve Novi Dvor(new palace) u gördük ve yaklaşık 30 dakikalık bir yürüyüşten sonra Belgrad’ın en büyük katedrali olan St Sava katedraline gittik, içerisi tadilatta olduğu için karışıktı ama dışardan çok görkemli bir yapıydı önünde de Hz İsa heykeli vardı, Belgrad’ın muhakkak görülmesi gereken yerlerinden biri bu katedral ve Hotel Moskva. Dönüşte yorulduğumuz için troleybüsle geldik, Belgrad’da toplu taşıma araçlarına illa önden binmek zorunda değilsin, orta ve arka kapıdan da binebiliyorsun ve eğer paran yoksa herhangi bir ücret vermene gerek yok, bizde para vermedik ve kimse ters bakmadı, bedavaya getirdiğimiz troleybüs macerasından sonra Knez Mihajlova’da inip arabamıza gittik, bu arada Belgrad sokaklarında araba park edecek yer bulmama ihtimaliniz yok o yüzden eğer gidecekseniz mutlaka araba kiralayın derim, hemen hemen her yerde arabanızı rahatça park edebiliyorsunuz. 

Arabamıza bindikten sonra yeni yıl yemeği rezervasyonunu yaptırmak için Belgrad’ın en ünlü restoranlarından İtalyan restoranı Communale’ye gittik, Sava nehri kenarında harika bir manzaraya sahip restoranda rezervasyonumuzu yaptırdıktan sonra akşam yemeğini yemek için Belgrad’ın en ünlü balık restoranlarından Saran’a gittik, Saran Belgrad’ın Zemun bölgesinde yer alıyor, Stari Grad’dan arabayla 20 dakika sürüyor, Stari Grad’da da elbet görüyorsunuz ama Osmanlı izlerini en çok Zemun’da görmek mümkün, Saran restorana gelirsek, gerçekten çok nezih ve şık bir restoran içeride yerel Sırp müziği eşliğinde yemeğinizi yiyorsunuz, balık restoranı olsa da balık yemeyenler için makarna seçeneği de mevcut, Belgrad’a gidip saranda yemek yememek gerçekten büyük talihsizlik olur diye düşünüyorum, balıktan önce balık çorbası içmenizi de tavsiye ederim, Saran restoranın tek eksisi maalesef rakı olmayışı, e rakı olmadığı içinde balık yanında şarap içmek zorunda kaldık.

Yemeğimizi yedikten sonra otele geçtik ve Sırbistan’ın en meşhur gece kulübü Mr Stephen Braun’a gitmek için hazırlığımızı yaptık, daha Belgrad’a gitmeden methini duyduğumuz Stephen Braun’u cidden çok merak etmiştik, resepsiyonda da o kadar övdüler ki o kulübü  insan gerçekten inanılmaz bir yer sanıyor, neyse gece Stephen Braun’a gittik, bir iş merkezinin 9.katında mekan, normalde girişte 1000 dinar veriyorsun ve o girişe bir içki dahil ama bizim resepsiyondaki çalışanın çok samimi arkadaşı olduğu için oranın müdürü bizden girişte para almadılar, mekana girdikten sonra o çok övülen yer burası mıymış diye birbirimize baktık ve cidden büyük hayal kırıklığına uğradık, mekan küçücük ve çok basıktı, içerisi çok kalabalıktı ve müzik de gayet vasattı hepsini geçtim çalışanlar da son derece kabaydı, barda çalışan kız arkadaşıma büyük terbiyesizlik yaptı az kalsın kavga edecektik, kısacası  o çok övülen Mr Stephen Braun her anlamda berbattı. Hem sabah Bosna Hersek’e gideceğimizden hem de arkadaşın barmaidle tartışmasından dolayı fazla kalmadık Stephen Braun’da, 1 saat takılıp otelimize döndük.

3.gün: 30 Aralık 2013

Sabah erkenden kalkıp kahvaltıda bir şeyler atıştırdıktan sonra Bosna Hersek’e gitmek için yola koyulduk, Belgrad-Sarajevo arası yaklaşık 300 km, otobüsle 7 saat arabayla 5 saatte alınacak bir yol olarak gözüküyordu, biz otelden 8’de çıktık ve daha önce hiç bilmediğimiz bir yola koyulduk, 4 kişilik ekip olarak hepimiz ilk defa kara yolundan sınırdan çıkıp bir başka ülkeye geçeceğimiz için açıkçası heyecanlıydık, gittiğimiz yolun %75i normal yoldu otoban çok azdı ve fena sis vardı yolda, o yüzden 5 saatte alınacak yolu 6 saatte ancak aldık, macera dolu yolculuktan sonra saat 2 gibi Bosna’ya vardık, arabamız Sırp plakalı olduğu için açıkçası pekte dostça karşılanmadık Bosna Hersek’te, malum Yugoslavya’nın dağılması sonucu Bosna Hersek bağımsızlığını ilan etmişti ve Sırplarla Boşnaklar arasında büyük bir savaş yaşanmıştı, özellikle Srebrenica’da yaşanan katliam, bir gecede 8 bin Boşnak’ın katledilmesi yüz yıllar geçse de unutulmayacak bir yaraydı o yüzden Bosna Hersekle Sırbistan arası asla iyi olmayacaktır, dediğim gibi Sırp plakalı bir araçla gittiğimiz için Bosna’ya, özellikle Sarajevo’ya girdikten sonra zor anlar yaşamadık dersem yalan olur, tabi tutup aracımızı taşlamadılar ama bakışlarından ne kadar nefret ettikleri belli oluyordu, mesela boş olmasına rağmen bir otopark almadı bizi, Allahtan arabayı park edip yürüdük Bosna sokaklarında o yüzden fazla tepki çekmedik.
Saraybosna gerçekten çok küçük bir yer 2’de geldiğimiz yeri 4 saatte tamamen gezdik diyebilirim, Başçarşı denilen bir çarşısı var ve o çarşı bir Taksim kadar bile değil, Taksimin 4’te 1’i kadar diyebilirim, Başçarşı’nın girişinde oranın simgesi olan sebil var, sebilin hemen yanında Bursa Bezistan var, Gazi Hüsrev beyin camisi var, bunların hepsi yan yana zaten, Türkiye olarak Bosna’ya destek olduğumuzdan dolayı açıkçası gurur duydum, Ziraat Bankası var, Türkiye’yi tanıtma ofisi var ve en önemlisi Srebrenica katliamı müzesi var ve o da Türkiye’nin katkılarıyla yapılmış, Bosna’ya gidilip Boşnak böreği yemeden dönülmezdi bizde çarşıda en kalabalık olan börekçiye girdik, gerçekten yok böyle bir lezzet bayıldım, boşuna övülmüyormuş dedim yedikten sonra, Türkiye’de de bir iki defa yemiştim ama alakası yok Bosnadaki Boşnak böreğiyle o yediklerimin, börek yedikten sonra çarşıda gezerken bir dükkanın önünde Galatasaray bayrağı gördük ve içeri girdik, köfteciydi girdiğimiz yer ve sahibi bizi inanılmaz dostça karşıladı, biz tamamen tesadüf eseri görmüştük orayı meğerse mekan Galatasaray’ın efsane golcüsü Tarık Hodziç’in mekanıymış, bize sanki 40 yıllık dostlarıymış gibi sarıldı içeri girdiğimizde ise gördüğüme inanamadım, Abdullah Gül’den Binali Yıldırım’a aklınıza gelebilecek tüm siyasetçiler oraya gelmişler hepsinin Tarık Hodziç’le fotoğrafı var, tabi spor dünyasını saymıyorum bile, Fatih Terim başta olmak üzere çoğu futbolcunun mekanda fotoğrafı var, keşke karnımız aç olsaydı da orda bir şeyler yeseydik dedik ama daha 10 dakika önce Boşnak böreğiyle karnımızı doyurmuştuk, bence Bosna’da görülmesi gereken yerlerin başında Tarık Hodziç’in restoranı geliyor zaten çarşıda gezerken orayı görmeme ihtimaliniz yok büyük bir Galatasaray bayrağı muhakkak dikkatinizi çekecektir.

Tarık Hodziçle vedalaştıktan sonra Bosna Hersekteki son durağımız olan Srebrenica katliamı müzesine gittik, müzede tüm yazılar İngilizce Boşnakça ve Türkçeydi, daha önceden de o katliamı bilen ve araştıran birisi olmama rağmen orda gördüğüm fotoğraflar ve izlediğim video sonrası gözyaşlarıma mani olamadım, gerçekten bir gecede 8 bin silahsız Boşnakı öldürerek 2.dünya savaşından sonra Avrupadaki en büyük katliama sebep olan Sırplara orda insan büyük bir kin duyuyor, eğer bir gün Sarajevoya yolunuz düşerse mutlaka gidin görün derim o müzeyi, Srebrenicayı o müzede yaşadıktan sonra çok daha iyi anladım neden Sırp plakalı aracımıza ters davrandıklarını, bir daha Bosna’ya Sırp plakalı araçla gitmemiz gerektiğini geç de olsa anlamış olduk. Srebrenica müzesinden saat 6.30 sularında Bosna’dan Belgrad’a hareket ettik, inanılmaz sis vardı ve görüş mesafesi 2 metre gibi bir şeydi, o yüzden yolun yarısını nerdeyse 30 km hızla gittik ve Belgrad’a vardığımızda saat 1’di.

Bosna’ya gitmişken Mostar’a geçip o tarihi köprüyü de görmek isterdik açıkçası ama maalesef zamanımız çok kısıtlıydı ve sis yüzünden Mostar planını iptal etmek zorunda kaldık ama o köprüyü bir gün muhakkak göreceğim belki bu sene olur belki 5 sene sonra ama Mostar’ı da göreceğim.

4.gün: 31 Aralık 2013(YILBAŞI GÜNÜ) 

Yılbaşı günü önce yeni yıla gireceğimiz kulübü ayarlamak için uğraştık ama kiraladığımız araba bize küçük bir sürpriz yaparak çalışmadı, arabanın elektronik aksamında bir sorun vardı sanırım, hemen rent a carla kontak kurduk ve bize yeni bir araba getireceklerini söylediler ama biz yeni yıl rezervasyonu yaptıracağımızdan dolayı arabayı vurdurma yöntemiyle çalıştırdık ve bize resepsiyon gelip yardım etti, açıkçası şok olmuştuk çünkü ben Türkiye’de hiçbir resepsiyon görevlisinin böyle bir şey yapacağını sanmıyorum, Sırplar gerçekten inanılmaz yardımcı oldular bize, bizim ilk gece gittiğimiz Plastic gerçekten güzel mekandı, Stephen Braun’u da sevmemiştik e başka mekan da bilmediğimiz için Plastice gidip rezervasyon yaptırdık, sonra da Skaderlija caddesine gittik Belgrad’ın Cihangiri diyebileceğimiz güzel bir cadde, rasgele Redbar diye bir mekana girdik, ben Belgrada gitmeden önce nerdeyse 1 hafta araştırma yapmıştım ve hiçbir yerde Redbar’ı okumamıştım, oysa Redbar öyle mükemmel bir mekan ki Belgrad’a gidilip de görülmeden gelinmesi çok büyük talihsizlik olurdu, şansımız yaver gitti ve bu harika mekanı orda kazara keşfettik, Redbar hem içkilerin çok ucuz olduğu hem de çok keyifli bir ortamı olan bir mekan, İzmir’de Redbar olsa abartmıyorum her gün gider bir kaç shot atar bir chivas içerdim, ayrıca shotlarda fredikruger(yani ben) denilen bir shot yapmışlar 3 tanesi kafayı  güzelleştirecek kadar sağlam bir shot, Redbarda 6’ya kadar takıldıktan sonra otele dönüp yeni yıl için hazırlıklarımızı yapıp yeni yıl yemeğimizi yiyeceğimiz İtalyan restoranı Communale gittik, Communale gerçekten Belgrad’ın üst düzey restoranlarından ve İtalyan restoranı denince tabi ki akla ilk gelen pizzası muhteşem ama biz yeni yıla pizza yiyerek girmek istemediğimizden biftek yedik, inanılmaz lezzetli bir bifteği vardı biftek yanında şarap içerek yemeğimizi tamamladık ve yeni yıla gireceğimiz Plastic e gittik, mekan biz Cumartesi gittiğimizde inanılmaz doluydu ama yeni yıl gecesi cumartesine oranla çok daha boştu, boştu derken tabi ki doluydu ama tıklım tıklım değildi, sanırım bunda yeni yıl için giriş parası almalarının payı vardı, Plasticte yeni yıla girdik ve bu benim yurtdışında girdiğim ilk yeni yıl olarak tarihe geçti, 2014 bakalım nasıl geçecek eğer güzel geçerse bundan sonra her sene yeni yıla yurtdışında girmeyi planlıyorum. Yeni yıl gecesi deli gibi içip sarhoş olarak yeni yıla girmeyi çok istiyordum evet deli gibi de içtim ama yine sarhoş olamadım maalesef.

5.gün: 1 Ocak 2014

Yeni yılın ilk gününe farklı bir ülkede uyanmak gerçekten garip ama garip olduğu gibi güzel de bir his, yeni yılın ilk günü Türkiye’de insanlar evlerinde takılır ve 31’inin yorgunluğunu atar ama Belgrad’da öyle değildi, açıkçası buna ben ve arkadaşlar da çok şaşırdık, 1 ocakta önce Ada Cigania denilen çingeneler adasına gittik, nehir etrafında parktan oluşan ve insanların yürüdüğü, koştuğu, yazın güneşlenip, Sava nehrine girdikleri ve de bisiklete binilen çok güzel bir yer ama o kadar soğuktu ki orda 15 dakika yürüdükten sonra donma tehlikesiyle karşı karşıya kalıp arabaya binmek zorunda kaldık, avmler kapalıydı biz de  Partizan basket takımının efsane salonu Pionir arenayı görmek için yola koyulduk 5 gün sonra Belgrad’ın yerlisi gibi olan usta şöförümüz Gökçe bey sayesinde Pionir arenayı da bulduk, içeri giremedik ama dışında fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik ordan sonra kendimizi tekrar Skaderlijaya attık, önce orda bir restoranda yemek yedik ve hemen karşısındaki bir gün önce çok beğendiğimiz Redbara geçtik, 1 ocakta dolu olacağını sanmadığımız için rezervasyon yaptırmayı düşünmedik ama meğerse 1 ocakta da insanlar evlerinde oturmak yerine kendilerine barlara atıyormuş Belgrad’da, zar zor 4 kişilik yer bulduk o da barda oldu, ama iyi ki bara oturmuşuz, hem bar ortamında sohbet çok daha güzeldi hem de barmenin yaptığı içkileri izlemek çok eğlenceliydi, 7 de oturduğumuz Redbar’dan 11 gibi kalktık ve 4 saatte nerdeyse hiç nefes almadan içtik, şu an neler içtiğimi tam hatırlamıyorum ama menü önümde daha önce hiç denemediğim içkilerden shotlardan, kokteyllerden içtikçe içtim, abartmıyorum Türkiye’de olsam1 ayda içeceğim içkiyi 4 saate sığdırmış olabilirim, fiyatlar o kadar ucuz, ortam o kadar keyifliydi ki içtikçe içesi geliyor Redbarda insanın, 23’te hesabı istedik ve kişi başı 1500 dinar yani 30 TL gibi komik bir ücret ödedik, ben o 4 saatte içtiklerimi İzmir’de herhangi dandik bir mekanda içsem sanırım 500 TL den aşağı hesap ödemezdim, sadece chivas bile İzmir’de 30-40 TL civarıyken ben o 4 saatte 3 chivas içmiştim üstüne en az 7-8 shot, 3 kokteyl, Baileys, Jager ve dahasını içtim, yanı kısaca Belgrad’a giderseniz Redbar’a muhakkak uğrayın, çok güzel bir ortamda inanılmaz ucuz içkilerle çok eğleneceksiniz.

Redbar’dan çıktıktan sonra son gecemiz diye Jullian Lofta gittik, Communale restoranın hemen yanında bulunan ve çok kaliteli bir gece kulübüydü Julian Loft, mekana gittiğimizde inanılmaz bir sıra vardı ve rezervasyonsuz içeri almıyorlardı, dediğim gibi 1 Ocakta Türkiye’de herkes evlerinde olurken Belgrad’da gece 11’de gittiğimiz mekan kapısında sıra vardı, öyle yada böyle bir şekilde rezervasyonsuz içeri girdik ve son gecemizde belki de Belgrad’ın en iyi gece kulübüyle karşılaştık, mekan inanılmaz büyük, ses sistemi insanın ayaklarına vuracak kadar iyiydi ve tıklım tıklım doluydu, içki her yerde olduğu gibi orda da ucuzdu ama ben zaten Redbarda deli gibi içtiğim için orda fazla içmedim, Sırplar eğlenceyi çok seviyor ve eğlenmeyi de biliyorlar, ayrıca bize karşı da son derece sıcakkanlılardı, Sırpların Türkleri sevmediğine dair yargı tamamen boş bir yargı ben onu anladım bu tatilde.

6.gün: Belgrad’da son günümüz 2 Ocak 2014

Normalde öğlen 13.30 uçağıyla döneceğimiz Belgrad’dan elektriği keşfeden adam Nikola Tesla’nın müzesine gitmeden dönmek olmazdı o yüzden dönüşü son uçak olan 20.30’a erteleyip otelden check out yapıp direk Nikola Tesla’ya gittik, genelde elektriği Edison’un bulduğu gibi bir kanı olsa da aslında Tesla elektriği bulmuş, Edison şerefsizi ondan çalmıştır, Tesla müzesine gidip saygı duruşunda bulunmamak olmazdı, müzeye gidip Tesla’nın elektriği nasıl keşfettiği hakkında ufak bir seminer alıp keyifli bir deney yaptıktan sonra(ben yapmadım ama arkadaşlar 50 bin volta dokundular) Delta Avmye gittik orda biraz gezdikten sonra Usce’ye geçtik ve içkinin sudan ucuz olduğu Belgrad’dan içkilerimizi stoklamadan dönmeyelim diye Usce’nin marketinden alabildiğimiz kadar içki aldık, Allahtan bavulumda yer vardı ve bavula toplam 6 litre içki koydum, Usce’de  içkilerimizi aldıktan sonra havaalanına geçerek kiraladığımız arabayı teslim ettik ve Türk Hava Yollarının TK 1084 seferiyle Türkiye’ye geri döndük.

6 gün 5 gecelik Belgrad gezimiz gerçekten çok keyifliydi, bu gezide hayatımdaki bir çok ilki yaşadım
İlk defa karayoluyla yabancı bir ülkeden yabancı başka bir ülkeye geçtim( Sırbistan’dan Bosna Hersek’e) ki o iki ülke birbirlerine düşman ülkelerdi
İlk defa yeni yıla yabancı bir ülkede girdim
İlk defa sudan çok alkol tükettim(6 gün boyunca 2 litre su içtiysem 20 litre alkol içmişimdir)
İlk defa yanlışlıkla da olsa domuz eti yedim(çok lezzetliydi ama yaaa)
İlk defa bir ülkenin topraklarına düşman ülkesinin plakası olan araçla girip, yaşamayı ölmek sandım.
Ve son olarak kışında elbet güzel Belgrad ama sırf Ada Cigania da bisiklete binmek için, Sava nehri kenarındaki gece kulüplerinde eğlenmek için ve Partizan basket maçına gitmek için ve tabi ki içki stoku yapmak için yazın 2 günlüğüne tekrar ziyaret edeceğim bu güzel şehri.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder