Barcelona’da geçirdiğimiz 4 günün ardından 5.gün otelimizden ayrıldık ve metroyla Placa de Catalunya’ya geçtik ordan da aerobusla havaalanına gittik, Barcelona’dan sonraki destinasyonumuz olan İbiza’ya geçmek için Vueling’in saat 11.45 seferiyle ibizaya geçtik, yolculuk yaklaşık 55 dakika sürüyor, vueling bizim pegasus tarzı bir havayolu genelde kimse bagaj vermiyor kabin bagajı olarak alıyorlar bavullarını, öyle olunca çok ekonomik bir şirket ama uçak altına bagaj verirsen biraz daha artıyor fiyat, 55 dakika süren yolcukuğumuz sonunda saat 13 sularında İbizaya indik, İbizanın ne kadar çılgın ve hareketli bir ada olduğunu zaten cümle alem biliyor, bizde bunu bilerek gittik oraya.
İbizada toplu taşıma yok denecek kadar az olduğundan Goldcardan araba kiraladık ama arabayı mutlaka İbiza'ya inmeden kiralamalısınız çünkü herkes araba kiraladığından havaalanında kiralamaya kalkarsanız araba bulma ihtimaliniz yok denecek kadar az, biz de arabamızı netten kiralamıştık, gittik goldcarın ofisinden arabamızı aldık, İbizadaki otelimiz Sant Antoni de Portmani’deydi, havalanından Sant Antoni’ye arabayla yaklaşık 20 dakikada gidiyorsunuz, İbiza’da kalınacak iki yer var birisi merkez olan İbiza town diğeri de Sant Antoni, İbiza townda kalmaktansa Sant Antoni’de kalmak daha makul geldi ve otelimizi ordan aldık, otelimizin adı Marco Polo hoteldi, uçaktan iniş, arabamızı kiralamamız ve yoldan sonra saat 3 sularında otelimize yerleştik, bu oteli kiralamamızın en önemli sebeplerinden bri önünde otoparkının da olmasıydı, arabamızı otoparka park ettikten sonra odamıza yerleştik, ilk gün sabah erken kalkmamız ve uçak yorgunluğundan dolayı otelimize en yakın yerde denize girelim dedik ve Cala Salada koyuna gittik, Cala Salada İbiza’da gidilmesi gereken denizlerden biri, deniz mükemmel ama oraya ulaşmak için biraz zorluk çekiyorsunuz ama kesinlikle değiyor, otelimizden arabayla Cala Salada'ya gitmek yaklaşık 10 dakikamızı aldı ama arabayı o zorlu parkurlardan geçirerek, normalde Türkiye'de asla park etmeyeceğim yere park edip, yolun geri kalanında dağ taş tırmanarak denizi görmek biraz zor oldu ama dediğim gibi kesinlikle değdi, o zorlu yolların sonunda karşımıza cennet gibi bir koy çıktı, direk havlularımızı müsait bir yere serdik ve kendimizi denize attık, denize girmek biraz zor çünkü kumsal bir plaj yok karşınızda, direk kayadan giriyorsunuz ama denizin o güzelliği ve temizliği denize girdiğiniz an size her şeyi unutturuyor, ilk günümüzde böyle harika bir denize girmek bizi çok mutlu etti, orada denize girenlerin çoğu köpekleriyle gelmişti Cala Salada'ya, İspanya'da inanılmaz bir köpek sevgisi var, hemen hemen 2 kişiden birinde köpek var, 3 saat denize girip güneşlendikten sonra saat 8 gibi kalktık, bu cennet koydan ayrılmak çok zor olsada karnımız çok acıkmıştı ve tabi ki Cala Salada ıssız bir koy olduğundan yiyecek bulma ihtimalimiz de yoktu, Cala Salada'dan ayrılıp arabamıza binip otelimize geldik ve duşlarımızı aldıktan sonra Sant Antoni'yi keşfetmek için dışarı çıktık.
Otelimiz Sant Antoni'nin merkezinde olduğundan arabaya gerek kalmadan yürüyerek çarşıya çıktık, biz dışarı çıktığımızda saat 23 sularıydı ve Sant Antoni'de gece daha yavaş yavaş başlıyordu, her mekan tıklım tıklım kalabalık, restoran, cafe, barlar iğne atsan yere düşmeyecek kadar doluydu, gözümüze kestirdiğimiz Venedik restoranda oturduk, fiyatlar Barcelona'dan sonra çok ucuz gelmişti, hem İtalyan restoranı hem de fiyatlar çok uygundu, ilk gecemizden geri kalan günlerde de burada yemek yiyeceğimizi anlamıştık, eşim makarna yedi, ben pizza yedim, karnımızı tıka basa doyururken sangriamızı ihmal etmedik, Barcelona'daki ritüelimizi İbiza'da da devam ettirdik, birer litre sangriamızı da içtik ve Sant Antoni'nin barlar sokağı olan West End'e gittik, West End iğne atsanız yere düşmeyecek kadar kalabalık yürümek bile çok zor, 50 metrelik caddeyi 10 dakikada zar zor yürüyorsunuz, insanlar barların hem içinde hem dışında eğleniyor ve herkes olabildiğince sarhoş o caddede, insanlar orda gece ikiye kadar içip, gece ikide büyük clublara gidiyorlar, büyük clublar demişken İbiza'da 4-5 tane devasa club var Pacha, Ushuai, Amnesia bu kulüplerin en iyileri ve gençler saat 2 ye kadar yerel barlarda eğlenip bu büyük clublara gidiyorlar ve sabah 7 ye kadar orada eğlencenin dibine vuruyorlar, ilk gün tabi uçak yolculuğunun da verdiği yorgunluktan biraz odamıza gidip uyuyup sonra İbiza towna geçelim dedik ve 1 saat uyuduktan sonra gece 3te(gece 3 İbiza için çok normal bir saat) İbiza towna gittik, Sant Antoni'den İbiza town arabayla 20 dakika sürüyor, zaten İbiza küçük bir ada o yüzden yerleşim merkezleri arasındaki mesafelerde çok kısa, İbiza town biz gittiğimizde etrafta sarhoş gençlerin egemenliği altına girmişti, e tabi sudan çok alkolün tüketildiği bir yerde gayet normal tabi sarhoş insanların cirit atması, İbiza townda bir saat gezdikten sonra mcdonalsta dondurma yiyip otelimize geri döndük.
İbiza'da ikinci güne uyandığımızda ilk güne göre hem dinlenmiş hem de daha enerjiktik, kahvaltımızı yaptıktan sonra otelden çıkarak, Ses Salines plajına doğru yola çıktık, Ses Salines plajı ibiza town'a daha yakın, Ses Salines ilk gün gittiğimiz Cala Salada gibi değildi, hem çok daha kalabalık hem de seyyar satıcılar vardı, ama deniz olarak açıkçası benim daha çok sevdiğim deniz tipiydi, çünkü baya büyük bir plajı vardı ve denizde hemen girdiğinde boy vermeyen türdendi ve o kadar kalabalık olmasına rağmen tertemizdi, Cala Salada'ya göre daha çok sevmeme rağmen aşırı kalabalık ve seyyar satıcıların olması Ses Salines'in eksi taraflarıydı, ikinci gün iki plaja gidelim diye plan yaptığımızdan Ses Salines'te 3 saat kaldıktan sonra 5 gibi İbiza'nın en piyasa plajı olan Playa d'en Bossa'ya gittik, Playa d'en Bossa denince akla tabiki oranın en popüler mekanı Bora Bora geliyor, Playa den Bossa yaklaşık 2 kmlik büyük bir plaj ama denizi gerçekten berbat, İbiza'nın en kötü denizi diyebilirim Playa d'en Bossa için ama insanlar oraya denize girmekten ziyade piyasa yapmak için gidiyorlar, gittiğimizde Bora Bora'da eğlence tavandı, müzik sesi o kadar yüksekki bizim denize girdiğimiz yerde bile insanlar oynuyordu ve açıkçası denize girende pek yoktu, oraya genelde beach club'da eğlenmeye geliyor insanlar, denize girmek pekte akıl işi değil zaten, Ses Salines'ten sonra Playa d'en Bossa'nın denizi hayal kırıklığı yaratmıştı ama ortam çok daha hareketli olduğundan orda da eğlendik, güneşlenip insanları izledik, 7.30 gibi Playa d'en Bossa'dan kalkıp otelimize dönmek için arabaya doğru gittik.
Playa d'en Bossa'nın yakınında hippi marketi de gezdik yolumuzun üstünde olduğu için, İbiza'da hippi marketler çok yaygın ve adanın dört bir yanında bu marketleri görebilirsiniz ama benim ilgimi çekmedi, hippi marketi gezdikten sonra arabamıza binerek otelimize geri döndük. otelimize dönerken Sant Antoni'nin girişinde bir market keşfettik, Burcu'nun şuraya bir girelim demesiyle markete girdik, burdaki Bim gibi bi market adı Little ve gerçekten çok ucuzdu, orayı keşfetmek baya işimize yaradı çünkü ordan İbiza tatilimiz boyunca baya bi faydalandık, kola, su, sandviç hazırlamak için ekmek, peynir ve hindi aldık mesela, o kadar ucuzdu ki İbiza'da ekonomik bir tatil yapmak isteyenler için harika bir market Little, alışverişimizi yaptıktan sonra otelimize döndük duşumuzu aldık ve Venedik restoranda yemek yemek için merkeze yürüdük. Venedik restoranda yemeğimizi yiyip, sangrialarımızı içtikten sonra tekrar West End'e gittik, West End biz gittiğimizde her zamanki gibi iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı ve herkes çoktan sarhoş olmuştu, West End'den sonra Sant Antoni plajını turladık ve yolda ellerinde balon tutan zencileri gördük, gecenin üçünde zenciler ellerinde balonla ne yapıyolar acaba diye merak ettik açıkçası ve sonra anladık ki meğerse o balon tutan zenciler esrar satıyorlarmış, üç renk balon taşıyorlar, kırmızı, mavi ve sarı, renklerine göre esrarın kalitesi değişiyormuş, zaten gece ikiyi geçtikten sonra Sant Antoni'nin liman tarafı esrar kokuyor diyebilirim, orada içmek Amsterdam'da içmek gibi legal olmasada aslında legal, polis içenlere asla karışmıyor, biraz daha Sant Antoni'de gezdikten sonra odamıza gidip uyuduk ve üçüncü günümüz için enerji depoladık.
İbizadaki üçüncü günümüzde Cala Comte'ye gitmek için yola koyulduk, Cala Comte'de Sant Antoni'ye yakındı yani otelimizden arabayla 10 dakikalık mesafe kat ettıkten sonra Cala Comte'ye geldik, ilk iki gün gittiğimiz 3 plajdan sonra İbiza'daki dördüncü ve son plajımızdı Cala Comte çünkü dördüncü gün Formentera'ya gidicektik. Cala Comte ilk gün gittiğimiz Cala Salada'yla ikinci gün gittiğimiz ilk plaj olan Ses Salines'in karşımı bir plajdı, Cala Salada gibi harika bir koy, Ses Salines gibi kumdan bir plajı vardı, yani iki sevdiğim özellik Cala Comte'de buluşmuştu, dolayısıyla İbiza'daki en sevdiğim plaj Cala Comte oldu, Ses Salines'ten belki daha kalabalıktı ama en azından seyyar satıcı yoktu o yüzden daha huzurlu bir plajdı Cala Comte ve deniz olarakta en diğer iki plaj ne kadar harika olsada bi tık daha harikaydı Cala Comte. Cala Comte'nin tek kötü yanı üstlü kız yoktu evet gerçekten mübalağa etmiyorum, plajda herkes üstsüz güneşleniyordu, evet Cala Salada ve Ses Salines'te de üstsüz güneşlenen sayısı fazlaydı ama Cala Comte bu konuda aşmıştı, gerçekten üslü güneşlenen yoktu plajda, ama ben evli bir adam olarak tabi ki kimseye bakmadım, denizime girdim ve güneşlendim sadece. Cala Comte en sevdiğim plaj olduğundan ve İbiza'daki son denizimiz olduğundan orada daha fazla kaldık, yaklaşık 5 saat geçirdik Cala Comte'de, saat 7 gibi plajdan ayrıldık çünkü güneşin batışı için Sant Antoni'ye yetişmemiz gerekiyordu.
İbiza'da güneşin batışını izlemekte bir ritüel ve güneşin batışının en güzel izlendiği yer Sant Antoni'de yer alan Cafe Del Mar, oraya yetişmek için Cala Comte'den 7'de kalktık, otelimize geldik duşumuzu aldık ve güneşi batırmak için Cafe Del Mar'a gittik, gerçekten güneşin batışı Cafe Del Mar'da en az Santorini kadar güzeldi, o romantik dakikaları eşimle beraber izledikten sonra arabamıza atlayarak İbiza town'a gittik, burger kingde yemeğimizi yiyip karnımızı doyurduktan sonra İbiza town'u gezdik, hediyelik eşyalar alıp limanda turladık ve geceyi bitirip otelimize döndük çünkü sabah erken kalkıp Formentera'ya gitmek için İbiza towna geri dönecektik. İbiza town mu? yoksa Sant Antoni mi? daha eğlenceli derseniz kesinlikle Sant Antoni derim, o yüzden iyikide oteli Sant Antonide tutmuşuz dedik.
İbizadaki son günümüz olan dördüncü günümüzde Formentera'ya gitmek için İbiza towna gittik, arabamızı otoparka park etttiken sonra Formentera vapurumuzun kalkacağı limandaki Aquabus durağına gittik, Formentera'ya gitmek için çok seçenek var ama en uygunu Aquabuslar gidiş dönüş 19 euro vererek Formentera'ya gittik. İbiza'dan Formentera yaklaşık 1 saat sürüyor, hızlı feribotlarla yarım saatte de gidersiniz ama onların fiyatı çok yüksek o yüzden gerek yok bence, Formenteraya 10 aquabusuyla gittik 11 gibi Formenterada olduk, Formentera'da limanda indikten sonra dünyanın en iyi plajlarından biri olan Playa İlletes'e gitmek siçin otobüe bindik, otobüs ücreti 8 euro, gidiş dönüş, e başka bir seçeneğiniz de yok eğer bisiklet kiralamak istemezseniz tabi, o yüzden otobüse bindik ve 10 dakika sonra dünyanın en iyi 10 plajından biri olan Playa İlletes'e vardık, 11.30 gibi havlularımızı serdik ve o muhteşem denize ayaklarımızı soktuk, dönüş aquabusumuz saat 20'deydi, yani saat 7'ye kadar Playa İlletes'in keyfini çıkaracaktık, biz havlumuzu serdik, şezlong ve şemsiye kiralamadık, eğer kiralamak isterseniz 10 euro ve açıkçası tasiye vederim çünkü formentera adası 5 eylül olmasına rağmen inanılmaz sıcaktı ve biz o sıcakta o kadar bunaldık ki denizden pek çıkamadık, denizden çıkıp 5 dakika güneşlenince kendini yine denize atmak istiyordun öyle bir sıcak vardı ama açıkçası ben pek şikayetçi değildim çünkü o deniz hayatımda gördüğüm en güzel denizlerden biriydi ve hiç çıkmak istemedim o yüzden, saat 7'ye kadar vakit o kadar hızlı geçti ki saate baktığımızda gitme vaktinin geldiğini görünce içimi bir hüzün kapladı.
Formentera kesinlikle ölmeden önce gidilip Playa İlletes'de denize girilmesi gereken bir yer, saat 7 de otobüsümüze binip Formentera limanına geri döndük ve Aquabus kalkana kadar liman kafede sangrialarımızı içtik, saat 8'de aquabus geldi bindik ve istemeye istemeye İbizaya geri döndük. İbiza'da son gecemizde Hard Rock cafede yemeğimizi yedik ve sonrasında İbiza townu biraz daha gezerek artık yorgunluktan ölmek üzere arabamıza binmek için otoparka gittik, İbiza'nın en büyük sıkıntısı maalesef otopark yokluğu, son gün otoparka 12 saat kaldığımız süreden dolayı yaklaşık 26 euro verdik, evet yanlış okumadınız 26 euro verdik otoparka maalesef, arabamıza atladık Sant Antoni'ye gittik, duşumuzu alıp Sant Antoni'yi son kez turladık, sangrialarımızı Venedik restoranda içtik ve gece iki gibi otelimize dönüp bavulumuzu hazırladık ve sabah İbiza'dan ayrılmak üzere uyuduk.
İbiza'da geçirdiğimiz 4 gün açıkçası çok eğlendik, inanılmaz güzel denizlerde yüzdük, o çılgın adanın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini gördük, o büyük gece kulüplerine gidemedik maalesef çok istememize rağmen ama gidenlerden dinlediğimiz kadarıyla inanılmaz bir eğlence ve sabahın ilk ışıklarına kadar bitmeyen bir çılgınlık varmış kulüplerde, İbiza için söylenen çok pahalı laflarına ise asla aldanmayın, isterseniz gayet uygun bir bütçeyle de harika bir İbiza tatili yapabilirsiniz. Sant Antoni'de kalıp, Little marketten alış veriş yapıp, Venedik restoranda yemek yerseniz, e zaten denizler bedava, uygun otelde var, para harcayacağınız tek şey kulüpler olacaktır ama ona da kesinlikle değeceğinden sorun yok.
İbiza'da 4 gün gayet yeterli, adanın gidilmesi gereken en iyi 3 plajına gittik, en ortam plajına da gittik, e İbiza'ya gitmişken Formentera'ya gitmeden dönmek tek kelimeyle aptallık olacağından Formentera'ya da gittik ve 4 gün yetti bize, sabah uyandık arabamızın benzinini doldurduk, İbiza'da benzinlikler self servis kendin dolduruyorsun benzini, benzini doldurduktan sonra havaalanına gittik ve Barcelona aktarmalı Nice rotamıza doğru havalandık. Bir sonraki yazımda balayımızın son bölümü olan Nice merkezli Cote d'Azur turumuzu yazacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder